Gelecek Müslümanlarındır
Daha önce güncelleyeceğimi belirttiğim yerküre nüfusunun içindeki şu anki Müslümanların sayısı ve yaptığım araştırmalar sonucunda, gelecek 10 yıl da İslam nüfusunun ailevi, kültürel,ve hayat disiplinine dayalı etik kuralları dolayısıyla geometrik olarak artış ile diğer inançlara göre daha fazla artacağını bilmekteyiz. Bunun yanı sıra İslam dışı inançları savunan yerküre nüfusunun aritmetik olarak çok düşük oranlarda artacağı, ayrıca yeryüzü tabii kaynaklarının belli başlılarının %70 inden fazlasını elinde bulunduran İslam dünyasının eğitimli insan sayısını bu hızla kendi içinde kısa zamanda %90 ın üzerine çıkaracağı tahmin edilebilir. Yine dünya kara yüzölçümünün, Çin ve Rusya işgali altındaki toprakları da düşünecek olursak, %60’ının Müslümanların yaşadığı topraklar olduğu belirgindir. Değiştirilememiş, güçlü kitabi kaynağa tek başına sahip İslam dünyasında; gelecek 10 yıl içinde Pakistan ve İran’ın yanında az veya çok oranda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde temsil edilmeseler dahi, Türkiye, Mısır, Cezayir, S.Arabistan, Endonezya, Nijerya’nın da nüklüer güce sahip olabilecekleri göz ardı edilmemelidir. Böylece, çok yakında dünya dengelerinin yeni baştan belirleneceğine ve İslam ülkelerinin haklarının daha etkin şekilde savunulacağını söyleyebiliriz.
2013 yılı itibariyle Hint yarımadasında takriben 850 milyon nüfusun 750 milyonu musluman. Ortadoğu ve Afrika da bir milyar nufusun 250 milyonu musluman, Hindi çin de (Endonezya, Filipinler ve Avustralya dahil) 850 milyonun, 350 milyon’u musluman, Çin ve Rusya Asyasında 500 milyonun, 100.3 milyonu musluman , Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika da 100 milyonun 11.50 milyonu musluman olarak yaşamaktadır. Yaptığım araştırmalarda şu an 7 milyarlık dünya nüfusunun 3.2 milyarını islam, 3.8 milyarını diğer dinler (1.9 milyarını Hiristiyan, 1.8 milyarını Budist, Şintoist, Konfiçyus vs, 50 milyon Yahudi vs) teşkil etmektedir. Asıl çarpıcı olan İslam karşıtı, batıl çabalara rağmen en geç 10 yıl sonra 2023 yılına gelindiğinde takriben 8.5 milyara ulaşacak yerküre nüfusunun, geometrik artışın zincirleme etkisiyle 4.5 milyarını Müslümanlar oluşturacaktır. Böylece 1400 yıl önce tek bir kişiden başlayan ve insan eseri olmayan, tüm temel değerleri eksiksiz yansıtan bir kitaptan; eğitim seviyesi üst düzeye ulaşmış, sayıca üstünlük sağlamak suretiyle batıla karşı ürettiği yöntem bilim seviyesi/sayesinde hakkın üstünlüğünü savunan ve savunmakla kalmayıp uygulamak suretiyle örnek olan milyarlarca Müslüman yeryüzünde payidar-var olacaktır.
Ankebut açıklaması kapsamında yeryüzünde yaşayan ilk insanın yaptığı ilk evin bulunduğu ana şehirde her an yapılmaya devam ede gelen sayların oluşturduğu safların-ağların sıklaştırdığı dayanışmayı, yardımlaşmayı, bölüşümü ve hiç karşılık beklemeden paylaşmayı insanlığın hayatının her safhasına taşıyarak belirtilen prensiplerin, tüm yerkürede eğitimce gelişmiş ülkelerde yakın zamanlarda yaşama geçirileceğine inanmaktayız. Zira insanlığın barışı, refahı ve huzuru için başka bir çıkış yolunun olmadığını, insanlık yararına olan düşünme yönteminin mantık bağlantıları mükemmel, çelişkisiz bir yoldan geçtiğini, hiçbir karşılık beklemeden tebliğini yapmaya devam ede gelen zikir ehli kanalıyla insanlık anlayacaktır. Üretim, tüketim, yatırım, toprak, emek, sermaye, müteşebbislik, kuruluş yeri istihdam vs gibi ekonomide bilinen ortak iktisadi unsur/ değerlerin temeli ve ortak paydası olan İslam biliminin damgasını taşıyan özellikle Tasarruf unsurunun, hakka dayalı güçlü bir sistemin ortaya konabilmesi için emek-teknoloji unsurlarıyla beraber öngördüğümüz ankebut ilkeleriyle birlikte yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Geçmişten bugüne dünyada küreselleşmiş tefeci bankacılık-faiz ittifakı ile , Ankebut açıklamasının oluşturduğu ana unsurların taban tabana çelişmesi, günümüzdeki batıl iktisadi uygulamaların yaygınlığı, bir an önce dayanışım, paylaşım, bölüşüm ve yardımlaşma ilkelerini insan hayatına uygulamaya başlamamız gerekliliğini ortaya koymaktadır. İnsanlığın bir kısmının elde edilen artı değerlerle zenginleşirken çok büyük bir kısmının azalan değil artan oranlarda aç kalması, çaresiz duruma düşmesi, düşmanlıkların yaygınlaşması, barış yerine savaşların tercih edilmesinin bu çelişkilerin sonucu olduğu şüphesizdir. Zira birikmiş servet ve sermaye, belli gurupların idaresinde- tekelinde, kendi içlerinde döndürülmekte olup, salat, zekat, infak, sadaka, nafaka,fitre vs şükür-yardımlaşma unsurları yaygınlaşıp sistemleşmediğinden insanlığın çoğunluğu nimetlerden yararlanamamaktadır.
Burada esas anlatılmak istenen, mikro ve makro anlamda arz ve talep ilişkileri ile serbest piyasa şartlarında oluşan evrensel fiyat unsuruyla belirlenen genel iktisadi değer ve ticaretin, tüm ekonomik unsurlarla etkileşerek batıl ile eş anlamlı paradan para kazanma yani tefeci bankacılık sisteminin hak karşısında ortadan kaldırılmasıyla; yardımlaşan, bölüşen, paylaşan böylece dayanışmayı en üst düzeye çıkaran sınırlı kainat kaynaklarını en verimli olarak kullanan İslam medeniyetinin birleşmesi ve tekamülüdür. Haksız uygulamalardan bıkmış bir çıkış yolu arayan insanlığın eğitimli toplumlardan başlayarak önümüzdeki 10 lu yıllarda hak ve adaleti üst düzeyde oluşturacak ankebut sistemini uygulamaya koymaktan başka çaresi olmadığını düşünmekteyiz. Dayanışma, paylaşma, bölüşme yardımlaşma ilkelerini aynı noktadan hareket eden değişik koordinatlarda seyreden, aynı sonuca ve amaca mantıksal bağlantılarla yönelen, ancak farklı açılardan açıklanarak teoriden pratiğe geçirilerek, karşılıksızlık prensibiyle hayata geçirilen sosyal- iktisadi -yönetsel uygulamalar olarak düşünülmelidir.
Ankebut açıklamasının ana yapısını teşkil eden her türlü ayrımsızlık (ırksız, sınıfsız) ile sadece takvanın üstünlükte esas olduğu, yani insan hayatında hakka dayalı insan etiğinin üstünlüğüne dayanan bu yaklaşım, kişi ve toplum hayatında etkin rol oynayan eşit yararlanma eğrilerine olan yakınlığı belirleyecektir. Örülü ağların arkasında toplanan bu gün için sürekli tehdit unsuru olan yerküre hakimlerinin/ekabirlerinin yaşanılan dünyayı ve üzerindekileri soktukları olumsuz hal ve durumu tenkit etmek yerine, zikir ehlini devreye sokarak bu güne kadar hiçbir devirde uygulattırılmayan dayanışım, paylaşım, yardımlaşma ve bölüşüm unsur/ilkelerinin, tüm sosyal-iktisadi-yönetsel vs yaklaşımların temelini oluşturduğu ve üstünlüğü, iletişim teknolojisinden yaralanmak suretiyle anlatılmalıdır. Bu kapsamda yerkürede çeşitli dilleri konuşan toplumlarda sürdürüle birlik, geliştirile birlik yönlerinde öngörüleri bulunan eğitimli düşüncede yöntem bilimini geliştirebilmiş fikirde mantıklı bağlantılar kurabilen muhtelif ülkelerdeki zikir ehli insanları devreye sokarak ve tartışarak tüm ön yargıları ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Bu yönde ilk adım olarak dil bilen anlatmak istenilen her şeyi en güzel biçimde çevirerek toplumlara anlatabilecek ihlas sahibi zikir ehline ihtiyacımız olacaktır. Ankebut kapsamındaki bütün ilkeler, kendi içlerinde uygulana birlik yönünde ayrıntılı olarak ortaya konulması durumunda, insanlığın bundan sonraki geleceğini bütünüyle etkileyecek yepyeni bir dünyaya adaletin kapılarını açarak ve ayrılık ve yanlış anlamalarını ortadan kaldıracak adımlar atılabilecektir. Bu yüzden eserimizin genel ismi; İnsanlığın Geleceğidir-bu geleceğin belirsiz karmaşık bir gelecek olmadığı, insan aklının aklın yolu birdir önermesiyle bugüne kadar yapılan yanlışlardan vazgeçilebileceğini düşünmekteyiz. Hakkı batılla karıştırmaya çalışan, böylece insanlık dışı uygulamalarını meşru göstermeye çalışan elebaşları(silah tüccarları-uluslar arası büyük sermaye sahipleri), ulusların farklı dilleri kullanmalarından, ve kendi içlerine kapalılıklarından kaynaklanan çeşitli önyargılarla yönlendirilmelerinden bugüne kadar yararlanmışlardır. Ancak biliyoruz ki aynı dili konuşanlar anlaşamayabilir ama aynı duyguları paylaşan ve hissedenlerin anlaşması her zaman mümkündür. İnsanlığın yardımlaşma, dayanışma yolunda her zenginliğin bir veya binlerce açlık, yoksulluk pahasına elde edilebildiğini, iletişimin yaygınlaşmasıyla kavrayarak, aynı duyguları paylaşması, kullandığı nimetleri bölüşmek istemesi, haksızlıklara direnme hissi, ankebutun önemini ortaya koymaktadır. Gökyüzünün her yerde aynı renkte olup olmadığını anlamak için bütün dünyayı dolaşmak nasıl gereksizse, dünyada yapılan tüm istatistiklerin gösterdiği üzere domino etkisi gibi yayılan yoksulluk, yoksunluk, açlık ve cehalet karşısında duyulan vurdumduymazlığın ortadan kaldırılması için, ittifak edilecek ankebut ilkelerini uygulamaya geçirmek suretiyle çözülebileceğini, sonraki yazımda bu yaklaşımları ayrıntılı olarak yorumlayıp yöntem bilim tekniğiyle mantıki sonuçlara ulaşabileceğimizi ummaktayım.
EMİN ZİYA