İslam dini kaynaklarında, yaratıcı kudret ve yaratılış konusunda ilim ve mantık metotlarına göre vahiy merkezli kelami açıklamalar ve de vahiyle birlikte ilham merkezli tasavvufi açıklamaların yapılmış olduğunu görürüz. Böylece farklı düşünce ve fikirler ortaya atılmıştır. Özellikle Yunan ve Hind düşüncesini yansıtan eserlerin tercüme edilmesiyle başlayan ‘yoktan yok doğar yani yoktan hiçbir şey meydana gelmez’ kaidesinin etkisiyle bazı İslam düşünürleri, İslam akidesine/imanına aykırı fikirler  sokmuşlardır. Ne var ki, bu fikirleri ileri sürenler kelamcı denilen Kurân-ı Kerimi açıklayan çoğu İslam alimlerince tekfir edilmişlerdir, ki esasen bu tür fikir ve düşünceler fazla itibar görmemiş ancak bazı tasavvuf ekollerinde farklı anlamlarda ele alınmaya devam etmiştir. İslam tasavvufunda, varlığın birliği konusunun, değişik şekillerde teviliyle Vahdet-i Vücut, Vahdet-i Şuhut ve işrakiye gibi değişik ve yanlış bir takım fikir akımları ortaya çıkmıştır, ki Kuran-ı Kerimde olmayan bu anlayışlara göre kainatın, doğrudan Allah’ın varlığından türetilmiş yani Allah’ın görünümünden ibaret bir varlık olduğu ileri sürülmüştür. Kelamcılar ve çoğu tasavvuf erbabı İslam alimi, bu fikirlerin yanlış olduğunu belirtmişler ve Kuran’da belirtilen şekilde Allah’ın kainatı sonradan yarattığı, bu yaratılışın da yoktan var etme şeklinde olduğunu ifade etmişlerdir. Bu hususu da mantıki tahliler, kıyaslamalar yaparak, ispatlama gayreti içine girmişlerdir. Ki Allah’ın, âlemi yoktan/hiçlikten var ettiği temel görüşü, imani bir mesele olarak ele alınmış olsa da, günümüzde tespit edilen; boşluğun/hiçlik/yokluk olduğu noktasından hareketle, yani en küçük maddi varlık olan atomun % 99,9 boşluktan yâda madde ötesi mahiyette olması gerçeğine dayanılarak, yoktan var olmanın bir bakıma ispatı yapılmış ve evrenin de bu şekilde yoktan/hiçlikten var olduğu ortaya konulmuştur.

Esasen Müslüman ilim adamları, Hicri 2. Asır itibarıyla (1.Asırda peygamber, sahabeler, tabiinler ve tabii tabiinlesin, peygamber odaklı imani ve ilmi bilgilenmelerinin yeterli seviyede olmasından dolayı, 1. asır da ayetlerin tefsirine ve teviline ihtiyaç duyulmamış olduğundan dolayı 2. Asır itibarıyla denilmektedir) yavaş yavaş ilmi bir disiplin altında Allah’ın varlığı ve yaratılış konusunda ispata ve imani gelişmeye yönelik çalışmaların başladığı görülmektedir. Daha sonra bu çalışmalar, Kelam ilmi olarak İslami eğitimde yerini almıştır. Kelam ilmi dâhil çağdaş kozmoloji ve fen bilimlerinde ihtisaslaşmış İslam âlimlerinin ve günümüz zig zag ekolune mensup çoğu Hristiyan görünümlü fen âlimlerinin yani ehl-i hak ilim adamlarının; bu konuda oldukça sistematik bilgiler serdetmiş oldukları görülmektedir.

Ali Kömürcü