Karadeliklerin mahiyeti ve hakikati tam keşfedilmiş olmasa da, iki kutuplu kainat gerçeğini (Şahadet alemi ile emir alemini) ortaya koyması bakımından önemli bir konudur.

20 yüzyıl başlarında Karl Schwarschild tarafından keşfedilmiş olan karadeliklerin, adeta dipsiz bir kuyu gibi uzayı nasıl büktükleri, yapılan gözlem ve araştırmalarla ortaya konulmuştur, ki daha sonra yapılan araştırmalarda da; bu dipsiz kuyular yani yakıtı tükenerek sıfır hacim ve sonsuz yoğunluğa kavuşan yıldızların oluşturduğu boşluklar; yanında ve yöresindeki her şeyi yutar bir yapıdadır. Karadeliklerin,  yutamadığı yada yok edemediği yegane şey çekim kuvvetidir.

Öncelikle şun ifade etmeliyim, karadelikler ile sinir sistemi aksonları arasında bir benzerlik vardır. Her ikisinde de öyle bir iletişim hızı vardır, ki ölçülmesi imkansız gibidir. Düşünce hızı ölçülebildiğinde sinir sistemi aksonlarında ve karadeliklerdeki iletişim hizi da ölçülebilecektir sanırım. Evet! karadeliklerdeki çekim kuvveti hızı ile düşünce hızı arasında bir münasebet olsa gerektir.

20 yüzyıl sonlarına doğru Zig zag mensubu S.Hawking; uzayın derinliklerinde yakıtı tükenerek (belirli bir büzülme çapına indirgendikten sonra), kendi çekim alanı içinde kaybolan sıfır hacim ve sonsuz yoğunluğu haiz karadeliklerin mahiyeti ile ilgili ilginç tespitler yapmıştır.

Yapılan ilmi tespitlere göre, karadeliklerin durgun ve döner olmak üzere iki tip olduğu, Durgun karadeliklerde sadece çekim kuvvetinin etkisi olduğu ve bu etkiye kapılan her varlığın akibetinin ölümle sonuçlanacağı, dönen karadeliklerde ise çekim kuvvetini dengeleyen ayrı bir merkez kaç kuvvetinin olmasından yani çekim etkisinin sıfırlanmasından dolayı karadelik eksenin dönüş yönü istikametinden ergosfer bölgesine ıgiren bir zaman yolcusunun, ışık ötesi hızla ölüm akibetine düşmeksizin geçmişe ve geleceğe yolculuk yapabileceği belirtilmektedir.Dönen bir karadeliğin tekillik merkeziyle ergosfer arasında ne kadar uzaklık varsa o kadar güvenceli olarak zaman kontrol edilebilir, denilmektedir, ki Ergosferde geçecek süreye göre geçmişe ve geleceğe gidilebileceği belirtilmektedir. Evet! durgun karadelikler ölüm makinasi işlevi görürken, dönen karadelikler zaman makinasi işlevi görmektedir. ki zaman yolculuğu yapılırken insan hareket etmemektedir, uzayın yürümesi söz konusudur. Evet! Zaman yolculuğunun olması, hıza bağlı olarak zamanın izafi-göreceli olmasından kaynaklanmaktadır. Dolaysıyla biz insanların zaman içinde bir geçmişimiz ve bir geleceğimiz vardır. Buradan çıkan sonuç, kader denilen iman hakikatinin (lehv-i mahfuzun) gerçek ve kesin olduğudur. ki kaderin kesinliği, kaderin kazasının da kesinliğini gösterir. Yani yaratıcı kudret kaderi nasıl tayin etmişse, kaderin kazasını da aynı şekilde tespit etmektedir, ki insan iradesinin etkileri de bu tespitin içindedir. Bu nedenle zamanda yolculuk ederek kaderi ve kaderin kazasını değiştirmek mümkün değildir. Yaratıcı kudret nasıl tayin ve tespit etmişse o istikamette yaratılış, oluş gerçekleşir. Aksi halde sonsuz ihtimalli kader ve kaza söz konusu olur, ki bu durum yaratıcı kudretin ilminde, kudretinde ve tasarrufunda bir nakiseliğin-noksanlığın olduğunu kabule götürür. Yüce yaratıcının ilminin ve kudretinin sonsuzluğunun kabulü yerine nakiseliğinin kabulü elbetteki mantıksız, saçma bir düşünceden öte bir anlam ifade etmez. Şüphesiz herşeyi yaratan ve her şeyi bilen yüce Allah, insanın zaman içinde keşfedeceği teknolojik araç ve gereçleri kullanarak cüzi iradesiyle neler yapabileceğini bildiği gibi, zaman yolculuğu teknolojisiyle de neler yapabileceğini önceden bilir ve bu bilmeye göre elbetteki kainat nizamını (yaratılış plan ve programını) koruyacak şekilde kaderi tayin, kazayı da tespit eder. Aksi halde kaos olur.

Hawking ve Aiberg tarafından, yapılan çalışmaların sonucunda karadelik bağlantılı tünel sürecinin ardında bildiğimiz enerji ve madde yapısından farklı mahiyeti bilinmeyen öz enerji-nur yada süper uzay denilen soyut bir alanın var olabileceği  ileri sürülmüştür.

Stephen Hawking ve Hans Aiberg tarafından ortaklaşa yapılan deneylerde bir kısım nötrinoların önce kaybolmaları ”karadelikte yutulmaları” ve daha sonra tekrar ortaya çıkmaları ”akdelikten fışkırmaları”, kuantların ardında karadelikle bağlantılı bir tünel sürecinin var olduğuna dikkati çekmiştir, ki bu tünel süreci, kuantlarda görüldüğü gibi atomlarda da görülmüştür ”Radyoaktif elementlerin yarılanması sırasında iki atomdan birini yutmak üzere tünel kapısının açıldığı ve tünel sürecine giren atomun enerjiye çevrilerek imha edildiği gözlemlenmiştir” ki yapılan deneylerde tünel sürecine geçişin, enerji dalga boyu ve hızla ilgili olduğu tespit edilmiştir.

 Işık hızında rezonansı yani sıfır kütleyi haiz kuantların, karadelik ve tünel sürecinde kayboldukları tespit edilmiş olunsada, yakın zamanlarda yapılan deneylerde; kuantlaşmanın eşiğinde (takyon hızında) enerjiye ve takyona-öz enerjiye dönüşmeden yani kütle sıfırlanmadan yani muhafaza edilerek (Feinberg ve Geinberg adlı bilim adamları, yaptıkları deneylerde ışık hızı yasağını aşarak) tünel sürecinin aşılabildiğini göstermişlerdir, ki bu olaya uzayın yürütülmesi denilmektedir.. Yani kütleli varlıkların öz yapıları muhafaza edilecek şekilde değişik bir hale dönüşüp (adeta bir hamur yığının çubuk makama haline dönüşüp ince bir delikten geçmesi gibi), karşıt-parelel evrene yada başka bir uzay-zaman boyutuna geçilebileceği kanıtlanmıştır.

Evet! % 65 ışık hızında gidilirken, Aradaki enerji basamaklarına uğramadan, sıçramayla birden %120 oranında ışıktan hızlı gidilerek, ışık hız duvarına çarpmadan ( duvara dokunmadan üstten aşılarak) başka enerji alanına geçilebileceği bilimsel olarak açığa kavuşturulmuştur , yani iç uzaydan-karadelikteki egzosfer bölgesinden geçilerek (dikine yolculukla) başka evrenlere veya uzay-zaman boyutuna yani kendi evrenimizin uzak bir bölgesine gidilebileceğinin mümkün olduğu ortaya konulmuştur, Daha sonra Jessup ve koziref’te keşfettikleri bir düzenekle bu yolculuğu gerçekleştirmişlerdir.

Ali Kömürcü

Biltav Yayınlarından olan Mikro Kozmostan Makro Kozmosa adlı kitaptan alıntıdır.