Akdeliklerin Keşfi Süreci ve Takyon Teoremi
Rothschild ve Hesenberg’ in kara deliğin ardında bir tünelin olduğunu beilirtmelerinden sonra Muhammad H.Ayberg, çift-simetrik yaratılış prensibi gereği karadeliğe karşılık, bir akdeliğin olması gerektiğini ileri sürmüştür, ki kısa bir zaman sonra uzay gözlemleri neticesinde yıldız niteliği taşımıyan akdelik olması muhtemel kuazarlar keşfedilmiştir. Bu keşif, H. Ayberg tarafından ortaya konulan akdelik teoremini doğrulamıştır. Bu arada Stephan Hawking, ak delik teoremiyle ilgili araştırmalar yapmış ve yaptığı hesapla-malar neticede akdeliklerin varlığını kanıtlamıştır. Haisenberg tarafınca ortaya konulan karadelik ve tunel teoremini, Hawkig’den önce Ayberg; akdelik teoremi ile birleştirerek; karadelik konkav-iç bükey konisinin, eşdeğeri (karşı uzay-zaman negatif bükülmesiyle oluşan) konveks-dışbükey bombenin, rezerv-öte uzay-zaman bölgesine taşındığını, matematiki olarak kanıtlamıştır. Hawking’de yaptığı hesaplarla bunu teyit etmiştir. Ayberg, akdelikler ile ilgili tespitlerini şöyle ortaya koymaktadır.“Akdelikler, karadeliklerin yuttuğunu yayınlayan Enerji-madde ve uzay-zamanın yeniden var olduğu başlangıç noktalarıdır. Yani akdelik, maddenin başlangıç noktasıdır. OL emrinin uygulama başlangıcıdır. Akdelikten de yalnızca karşıt çekim dalgaları yani anti gravitonlar kurtulur yani kaçabilir, graviton yani çekimcil dalgalar ise yutulurlar. Ak delikler ve karadelikler birbiri içerisinde gezinirler. Ters çekim dalgaları-anti graviton akdelikten kaçarken itimcil (levitik) özellik gösterir. Akdelikler işırlar ve ışığı serbest bırakırlar, Akdelikler enerji üretim merkezleridir. Akdelikler uzayı ve zamanı oluştururlar. Akdelikler mutlak sıcaklığın hüküm sürdüğü bir hiçlik-yokluk alanıdır. Karadeliklede oldu-ğu gibi Ak deliklerin de sabit ve dönen tipleri vardır. Akdelikler sıfırdan küçük kütleleri yutarlar. Soyut-esiri bir madde, Akdeliğin iç dış olay ufku arasından geçerek başka bir parelel soyut evrene geçebilir-kaçabilir. Şüphesiz en büyük akdelik evrenin ana patlaması olan big bang kozmik kuazarı-akdeliği idi. Daha sonra oluşan Akdelikler, galaktik Akdeliklerdi. Şu var ki, makro evrenin Akdeliği ile galaktik Akdelikler arasında bir ağacın kökleri, gövdesi, dalları misali ilişki bulunmaktadır. Ayberg’e göre Karadelikteki iki olay ufku arasındaki tünelden, başka evrenlere geçilebilmek-tedir. Yani tünelden geçtiğimizde çekimin çekemediği tersine ittiği anti parelel evrene geçer, orada akdelik kapısından fırlarız. Akdelik ötesi denilen bu bölge, ışıktan hızlı giden yada ışıktan hızlı rezonansı-titreşimi haiz sıfırdan küçük kütlelerin yer aldığı soyut alandır. Karadeliğin cehennemi çekimi ile ak deliğin ters çekim denen itme ivmesi (antigrvitasyon yada levitasyon), ani sıçrama noktası bu ara kesitte oluşmaktadır. (Resim 6)
Yani karadelik ve Akdelik arasındaki tünel-kanal süreci, bir dairenin çemberi üzerinde, başlangıç noktası ile bitiş noktasının aynı yerde sırt sırta gelmesi gibidir. Ancak reel-olağan zaman işleyişi ile çember boyunca dönülerek mesafe alınır. İmajiner-olağan üstü zamana göre ise tersten gidilerek, bir paranın ön-yazı ve arka-tura tarafı arasındaki kısa mesafenin bir anda alınması gibidir, ki bu süreç, sıfır uzunlukta, sıfır saniyede geçilen bir sürectir. Uzay yürüyümü bu sıfır noktada olmaktadır. Uzay-zaman birleşik dört boyutu haiz olduğundan, tünelin hem uzunluğu, hem zaman; dualiteye uğramakta, sıfır saniyede sıfır metre mesafe aşarak, 16 milyar yıl yada 10 üzeri 70 km öteye sıçrayabilmektedir.Yani tüneller; uzay-zamanı yürütür, uzay-zaman yürüyüşü gerçekleşir.
Karadeliğin yuttuğunu püskürten ak delik, karadeliğe karşı gelmektedir.Big Bang’ın akdeliğinden-evrençekirdeğinden(düşünülebilecek enküçük mekanda- hilbert mekanında soyut dönemde iken) aniden bir ağaç misali bütün evren ortaya çıkmıştır. Ayrıca yarı kuazar, yarı galaksi olan seyfert galaksilerinin keşfiyle, kuazar-ların birer akdelik olarak galaksileri oluşturduğunu doğrulamıştır. Akdelik, bir bakıma enerji yayma görevi dolaysıyla evreni genişleten kutuptur da…Akdelikdeki enerji ışımasının sebebi “Bileşenlerin bileşenleri…” dizisinin kuantlaşmasıdır. Yoğunlaşma sırasına göre enerji (ki bu takyon levitasyonudur) belirli fazlara uygun kanallara (tünellere)yerleşir.Bu kanallar, nötrino-elektron-lepton kanalı ile nötron-proton-nükleon kanalı dır. Oluşan kanallar boyunca gelen rezonanslar, bozon, gluon, foton, kuark v.b olarak yıldızvâri parçalar oluşturur. Bu arada spinleriyle de mağnetik yerleşim sağlanır, ki sağlanan bu mağnetik kuvvet, gerçekte kütlesi sıfır olan sonsuz öz enerjiden yani nurdan başka bir şey değildir. Ayberg’e göre Akdelik yasaları, üç soyut (-X,-Y,-Z), bir somut (Tersine işleyen zaman) olmak üzere dört boyutlu negatif uzayın yasalarıdır. Bizim uzayı-mızdaki metrik boyut, orada saat yerine geçer. Akdelik ve ötesi alemlerde fizik yasaların tersi yasalar hakimdir. Örneğin, Çekim kuvveti tersine işler, yani yer çekimi yerine gök çekimi-yerden havaya yükselme-levitasyon söz konusudur. Ters çekim olayı uzayın sürekli geniş-lemesine ve şişmesine neden olmaktadır. Burada zamanda tersine akmaktadır. Evren temodinamiği arada soğuk uçtan sıcak uca akar. Genişlemenin kutru LF=1040 cm’dir. (LF=Long Fermi adı verilen uzunluk ölçü birimi). Bu kutrun gerisinde levitasyon yani anti gravitasyon, kutrun berisinde ise gravitasyon etksi olmaktadır. Antigra-vitasyon evreni genişleten impulsun fazıdır. Takyonları dört boyutlu uzayın dışına iterken, bizi de dört boyutlu uzaya çeker. Bu etkleşimden kurtulma, evrenin genişleme hızını aşmakla mümkündür. Ki o zaman dört boyutlu uzayın dışına çıkılır. Akdelikten karadeliğin tersine çekim kuvveti ve takyonlar kaçamaz, ancak bunlar uzay-zamanın şişmesinde etkili olur. Işıyan her madde (ışık vb fotonlar) bu nevi ak kuantlardan oluşmaktadır. Kuvvet alanlarının görünmeyen zımnı kuntları ise soyut-kara kuanttır. Kara kuantlar, alan kuvvetini taşıyan foton, bozon, gluon, ve graviton v.b ile bir üst sistemde birleşir ve evrenin bu değişik alan kuvvetleri tek kuvvet olur, ki bu tek kuvvet parçacığı da evrenin yaratıldığı mini ak noktadır. Evet! Aknokta ilk yaratılışın merkezidir. Yani ol emrinin tecelli ettiği başlangıç noktadır. Karanokta da, öl emrinin (kıyametin) tecelli edeceği çöküş-bitiş noktasıdır. Şüphesiz evrenin, başlangıcı olduğu gibi sonu da vardır. Belirsizlik ilkesine ve kader-kaza prensibine göre sonlu bir uzayda hiçbir varlığın sonsuz yaşayama-yacağı, ardındaki tünel ile başka bir uzaya sıçranılacağı, birinci kural olarak ortaya konulmuştur, ki bu şu anlama gelmektedir. Evrenimizin başı olduğu gibi sonu da olacaktır. Yani bir karadelik çökmesiyle kıyamet olacak, ardından ak delik patlamasıyla yeniden, başlangıçtaki yaratılış haline aynen iade olunma-yeniden yaratılış söz konusu olacaktır. Ayberg’e göre karadelikte yutulan, ötede akdelikte”aynen” fakat zaman içinde geri giderek açılmakta ve bir hologram oluşturmaktadır. Bunu sağlayan da rosen tüneli yada ödeşmeler-dengeleşme tünelidir.
Tabiatı gereği karadelik yutma işlevini yerine getirmekte, tabiatı gereği tünel nakil işlevini, akdelik te yayma-saçma-püskürme işlevini yerine getirmektedir. Karadeliğe düşen-yutulan bir cisme eşlik eden uzay-zaman çizgileri sonsuz bükülüp-birleşir ve birbiriyle yer değiştirirler. Sonra tünelin öte ucundaki akdelik fırlatma diski ucundan o cisim levite olur yani öte tarafa püskürülür. Ki öte tarafta çekimle eşleşme olduğunda, biçimin aynen muhafaza edileceği şekilde yeniden açılma olmaktadır. Bu açılımla oluşan biçim takyoniktir. Yani esiri-gölge madde de biçimin muhafazası şeklindedir. Daha sonra mağnetik akılar ve yoğunluk alanları çizgileri ortaya çıkmakta ve buraya püsküren maddenin bileşenleri yerleşmekte ve karadelikte yutulan-yok olan-ölen cisim, şekil 7’de belirtildiği üzere geçmişteki doğum olayında olduğu gibi yeniden-aynen var olmaktadır.Daha önce belirtildiği üzere varlık alemi çift sistem kanunu tahtında yaratılmıştır. Yani her şey karşıt çiftler halinde yaratılmıştır. madde ve enerjiden oluşan evrenimiz ile anti madde veya öz enerjiden oluşan süper evren ve içindeki tüm varlıklar; mükemmel bir nizam ve intizam içerisinde, birbirini tamamlar, birbirine muhtaç olarak farklı özelliklerde yaratılmışlardır. Hangi konumda ve özellikte olurlarsa olsunlar, tüm varlıklar (somut veya soyut) en küçük bir düzensizlik ve dengesizlik olmayacak şekilde değişik hayatiyetleri (hayat seyirlerini) haiz olarak belirli bir hedefe doğru seyretmektedir. Bu hedef, her şeyin dürülüp yok olacağı kıyamet karadeliğidir.
Somut-maddi evrenimizle iç içe parelel evrenler ve ötesi: Yapılan açıklamalardan anlaşılan o, ki enerji ve madde mahiyetini haiz dış uzay yani şahadet alemi ile madde ötesi-homojen öz enerji mahi-yetini haiz iç uzay yani emir alemi arasında kopmaz bir ılişki vardır. Yani bir bütünlük söz konusudur. Rimann’ a göre dış uzaydan iç uzaya doğru, gök cisimleri; kütleleri ile orantılı olarak bükümler oluşturmaktadır, ki Karl Schwarschild, bu bükümlerin olduğu yerlerde, yıldızların ölümü sonucu karadeliklerin oluştuğunu belirtmiş, Ayberg de, iç uzaya açılan bu karadeliklerin ötesinde tünel süreci ile akdeliklerin olduğunu ileri sür-müştür. Ayberg, karadeliklerdeki korkunç çekim kuvvetinin zıddına, akdeliklerde dehşet bir itme kuvvetinin olduğunu,içinde bulunduğumuz enerji ve madde aleminin en küçük parçasının yani kuantlaşmanın, işte bu itme yada patlama ile var olduğu belirtmiştir. Ayberg’e göre iç uzayda yani akdelik patlamasının gerisinde yani öte tarafta, ışıktan hızlı bir enerji akışı vardır. Bu öz enerji-takyon alanının ötesinde de, ondan ötesi olmayan en son dayanak yani her şeyin yaratıcısı ve koruyucusu sonsuz kudreti haiz yüce Allah, isbat-ı vücüd etmektedir. Bu açıklama, vahiyle bildirilen; yüce yaratıcının “her şeyi kuşatmış olduğu” gerçeğini teyit etmektedir (İnsan aklı bundan ötesini artık düşünemez yani yaratan kudretin nasıl olduğu, sorusunu akıl sikleti çekmez). Biz ancak, evren dahil yaratılmışlarla ilgili; nasıl, neden; sorularını sorabilir, cevablarını araştırabiliriz.Evet! Tüm mahlukat alemi, mahiyeti bilinmeyen perdeler ile sarmalanmış halde, belirli ömürleri yani kaderi haiz olarak, denizde bir damla misali yada sonsuzluk içinde bir nokta misali, yüce Allah’ın vacibul vücudunda yaratılmış, onun kuşatması altındadır. Ve de evrende yada uzayda hiçbir boşluk yoktur,ki çift-simetrik (takyon ve tardiyon mahiyetinde) şuursuz varlıklarla yada aynı mahiyette şuurlu varlıklarla tıka basa dolu olmasın. İçinde yaşadığımız enerji-maddi özelliği haiz evrenimizin ötesinde iç içe (parelel) başka evrenler, elbette vardır. Bu öte evrenler tabii ki boş ta değildir, buralarda (Daha önce belirtilen karadelik kesitinde bu parelel evrenler gösterilmiştir), kütlesiz, öz enerji-nur bedenini haiz varlıklar bulunmakta, ki bunlara ruh, melek v.d ruhani varlıklar denilmektedir. Nitekim soyut-takyonik öz enerjik vücudu haiz varlık-larla ve de radyasyonik-enerjik görünmez bedeni haiz varlıklarla; istidrac, keramet ve mücize kapsamında yapılan iletişim ve etkileşimler, tüm evrenin (kainat aleminin) ne denli dolu olduğunu bizlere göstermektedir. Gerçek o’ ki maddenin bir biçimi vardır. Bu nedenle biçimleri itibarıyla maddi varlıklar tanımlana-bilmektedir. Enerjinin ise bir biçimi yoktur. Dolaysıyla tanımlanması hayli zordur.Enerji partikülleri-Kuantlar ya uzayda saklı birer nokta gibi, ya saklı upuzun bir ip gibidir, yada iki boyutlu bir resim gibidir. Bu nedenle maddi varlıklar gibi onları uyanık halde yedi duyu ile algılamak mümkün değildir. Ancak başka bir halde (uykulu, yarı uykulu veya yarı uyanık halde), başka şuur yada hayat boyutundan yedi duyu dışı algılamak mümkündür. Ki özel cihazlarla (Akselatörle) kısmen gözlem yapılmaktadır. Evet! Yüce Allah; madde ötesi ve maddi vücudu haiz varlıkları; iç içe geçmiş (birbirine parelel yada simetrik yapıda) farklı özellikleri ve fonksiyonları haiz (devinim hızları farklı, zaman akışı farklı) olarak yaratmıştır. Yaratılan her varlık çeşidinin vücut yapılarının ve algılama kaabiliyetlerinin farklı farklı olması (Örneğin; köpekler ve kediler yaratılış özellikleri gereği çevremizde oluşan bizim işitmediğimiz ses titreşimlerini ve alamadığımız kokuları algılarlar), dolaysıyla değil soyut-kütlesiz varlıkları algılamak, somut-kütleyi haiz varlıkları bile ancak kısmen algılayabilmekteyiz. Nitekim gözlem, tecrübe ve deneyler göstermiştir, ki insanda, uyanık halden başka (yarı ukulu, hafif uykulu ve tam-derin uykulu) hallere geçişte yani dört farklı yaşam boyutunda olağan ve olağan üstü iletişimler (görme, işitme, koklama, tatma, dokunma, çoşkunluk, cinsel duyum olmak üzere yedi çeşit iletişim) ve etkileşimler (yakın veya uzak mesafeden varlıkları etkilemek yani miktarını azaltmak, çoğaltmak, şeklini değiştirmek, canlı varlıkların bedeni ve ruhsal hastalıklarını iyileştirmek, varlıkları uçurmak-yer çekiminden kurtarmak, havasız ortamda yaşamak, görünür halden görünmez hale gelmek, görünmez halden tekrar görünür hale gelmek, mekanda ve zamanda ileriye veya geriye gitmek) her an olabilmektedir.
TAKYON TEOREMİ
Kısa adı CERN olan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde akselatörlerde yapılan protunun parçalanması deneylerinde;. ışıktan hızlı çok yüksek enerji seviyesini haiz, var olmakla yok olmak orasında gidip gelen yani madde ve madde ötesi hallenme arasında gidip gelen yüzlerce küçük çapta parçacığın(kuarkların) tespit edilmesinden sonra, Türk bilim adamı Edip Büyükkoca; bu parçacıkların, farklı bir tahavvülatla-holo transformasyonla (DNA’ya benzer şekilde helis biçiminde yuvarlanarak akan elektromanyetik dalgacıklar oluşması) yani soyut-takyonik boyutla ilgili olduğunu açıklamıştır. Hans Ayberg de, bu açıklamadan hareketle Takyon teoremini ortaya koymuştur. Takyon teoremine göre maddenin bileşenlerinin bileşenleri, sonsuz bir zincir gibi geriye gitmez. Kuantlaşma bitimi olan hilbert uzayında sona erer. Yani Planc sabitinin alt eşiğinde maddi evren biter, yerine sonsuz öz enerji (takyon-nur)alemi-süper uzay gelir, ki bizim somut evrenimiz ilk yaratıldığında bu sonsuz öz enerjik yada süper uzaya açılan kuant aralığının milyarda biri kadar soyut bir tünelcik içinde (10-36 cm’lik alanda) beklemekte iken, yani çekimin ve zamanın olmadığı kuant mesafesinin çok altında iken, kuantlaşarak maddeleşmiştir. Yani somut evrenimiz, soyut takyonik evrenden-süper uzaydan tünel yada kanal vasıtasıyla açılım sonucu oluşmuştur. Biz o soyut evrenden, içinde bulunduğumuz somut evrene gelmişiz. Miktarı belli somut bedenlerimizin soyut ruhani karşılığı olan bilinç-şuur bedenimiz de aynı şekilde, dualite prensibi gereği oradan buraya birlikte gelmiştir. Her şey Hilbert uzayındaki sonsuz özünlü enerji=nur ortamında yani tünel içinde başlamıştır. Bu tünelin bizim somut-maddi evrene çıkış kapısı, Planck’ın kendi adıyla belirlediği sabit değer (10-36 cm’lik alan) olarak ifade edilen kuantlaşma aralığıdır. Takyon teoremiyle maddenin sınırları aşılmış, fizik ötesi alemler araştırmacıların inceleme alanına girmiştir. Evet! maddi yaratılışın bir öncesi vardır. Somut evrenimiz, yaratılmazdan önce takyon-soyut evren döneminde yada misal alemi denilen süper uzay döneminde iken, yada kendi tünelinin ucunda sonsuz özünlü enerjiyi-kuvveti haiz olarak yaratılmayı beklerken (yani daha tünelin başındayken) uzayın yürümesi ile hedefe ulaşılmıştır. Yani somut evrenimiz, aynı anda denilebilecek bir hızda soyut evrenle birlikte ama gerçekte soyut evrenden sonra yaratılmıştır, ki bize göre yani sebep sonuç ilkesine göre önce takyonlar (anti-madde ve öz enerji olarak), sonra tardiyyonlar (madde ve enerji olarak) yaratılmıştır. Şüphesiz bu yaratılmanın başlangıcı olduğu gibi sonuda vardır. Yani küçükten büyüğe, farklı ömür süreçlerini haiz olarak yaratılan her nefis (takyonik veya tardiyyonik yapıyı haiz varlıklar tümüyle), eninde sonunda ölüm akibetine uğrayacaktır. Yaratılan her varlık, nasıl ki ölüm akibetine uğramakta ise, gökler ve ötesi alemler ve içindekiler de eninde sonunda, kıyamet denen bir sonla ölüm akibetine uğrayacaktır,
İlmi tespitlerden anlaşıldığı kadarıyla yaratıcı kudret, önce çift-simetrik açılım doğrultusunda, karadelik ötesi tünel çıkışının gerisinde soyut nitelikte takyonik bir cevher yaratmış, tünelin içinde yine takyonik mahiyette bir başka takyonik cevheri-antimaddeyi yaratmıştır. Daha sonra tünelin beri ucunda; nar denilen enerjiyi yaratmış, tünel kapısının beri ucunda da yoğun enerji mahiyetinde maddeyi yaratmıştır. Yine ilmi tespitlere göre de takyonlar iki türlüdür. Birincisinin kütlesi sonsuz, enerjisi sıfır olup soyut nitelikli akıl-şuur, düşünce, hayal v.b ruhi etkinliklerdir. Diğerinin kütlesi sıfır, enerjisi sonsuz olup bizzat tüneli oluşturan çok süratli soyut kuarklardır (bu enerji akışı esir olarak da adlandırılmaktadır). Gerçekte evrende iki takım madde ve iki takım da, kuvvet alanı bulunmaktadır. Bunlar yani madde parçacıkları ve kuvvet alanları büyük patlamada ayrışarak tahavvüle (dönüşümlere-değişikliğe) ve tekamüle (gelişime) uğramıştır. Öz enerji mahiyetindeki takyonun, minumum hız limitine (ışık hızına) düştüğü anda, kuarklar boy gösterirler. Yani takyonların en düşük hız limitinde, kuarklar donarlar yada patlarlar. Aynı şekilde madde veya enerji de, en düşük hızda yani mutlak soğukta, atomlarının donması yada elektronların dönmez hale gelmesiyle benzeri bir akibete uğramaktadır. Kuarkların üçte ikisinin yada üçte birinin soyut, kalanının somut oldukları deneysel olarak ortaya konul-muştur. Bu kütlece de böyledir. Somut kuarkları ölçebiliriz, fakat soyut olanları ölçemeyiz. Soyut kuarklar, üstün kütle olarak kendini deneylerde ve özel şartlarda belli eder. Yapılan deneylerde soyut kuarklara yada nur denilen takyonik enerjiye, nar dediğimiz tardiyyonik enerji verildiğinde hız artışı olacağına, tersine hızda yavaşlama olmakta yani hız düşmektedir. Ve netice de somut-soyut kuarkların parçalanması reaksiyonunun tersine kuarkların birbirine daha da yapışması durumu oluşmaktadır. Ki böyle bir durumun oluşmasını sağlayan üstün kütle denilen soyut kurklarda meydana gelen takyonik enerji etkileşimidir. Esasında atomun bileşenlerinin bağlanma enerjileri soyuttur. Bu nedenle enerji vererek, kuarkları tek başlarına çekirdek dışına almak mümkün olma-makta, ancak enerji eksilterek çekirdek dışına almak mümkündür, ki o da tek başına yine olmamakta anti kuarkıyla birlikte yani mezon olarak çekirdek dışına alınmakta ve çift kuarkın birbiri ile çarpışmaları ile de yok olmaktadırlar. Yapılan bilimsel araştırmalara ve ön kestir-melere göre kuarkların sayısının en fazla 32 adet olabileceği belirtilmektedir. Anti kuarklarla birlikte dört çiftten oluşan takımlar halinde, dört takım kuarkın olduğu belirtilmektedir, ki üç takımı yani 24’ü tespit edilmiş bulunmaktadır. İlmi tespitler göstermiştir, ki asal parçacık olan kuarklar, somut evrenle soyut evren arasında sınır taşlarıdır, ki yarı somut, yarı soyut evrenin birbiriyle uc uca geldiği, tabiri caizse kıldan ince bu sınır bölgesinde, kuarklar 1/3 veya 2/3 soyut-somut oranda birleşerek kütleli parçacıklar oluşturmaktadır. Bu duvar (Hilbert duvarı-berzah) olmasa, soyut evrenden-gayb aleminden, somut evrene-şahadet alemine doğru kontrolden çıkmış bir nur-takyon akışı olur, ki bu durum anti madde-madde çarpışmasına benzer bir yok olmayı doğurur. Bilindiği üzere nar adı verilen enerji, ısılı ve ışıklıdır, dört asal kuvvet ve bu kuvveti taşıyan parçacıklar nardır yani enerjidir, ki bu enerjinin türleri vardır. Tıpkı değişik element türlerinin olduğu gibi… Nur adı verilen öz enerji-takyon ise ısılı ve ışıklı olmayıp, soğuk ve aydınlıktır. Cansız ve canlı vücutlarda görülen aura yada esiri aydınlık ta,bir çeşit nurdur.Aura, en alçak seviyede hızı haiz takyonik ışımadır. Çok yüksek hızı-tireşimi haiz ve kısmi şuur etkinliği olan gönül ve nefis ile ışıktan hızlı hızı-titreşimi haiz kollektif şuur etkinliği olan can, takyonik mahiyette görünmez ışımalar olarak canlılar alemine doğru devamlı bir akış içerisindedir. Bu soğuk-görünmez ışımaları, bütünüyle gözlemleyecek bir teknik cihaz henüz keşfedilmemiştir. Ancak cansız ve canlıların maddi vücutlarını çepe çevre saran bu nevi soğuk bir enerji (aura), kırlian fotoğraf tekniği ile kısmen gözlemlenmiştir. Şimdilik diyeceğimiz, kırlian tekniği ile görünen takyonik-öz enerji ile tardiyyonik-enerjinin, birbirine bakışık-simetrik bir halde evrende var olduğudur. Evrenimiz, her ne kadar dört boyutlu bir yapılanma (üç buyutlu mekan ve tek boyutlu zaman bileşimi) içerisinde gibi görünüyorsa da, gerçekte dört boyutlu maddi yapılanmanın ötesinde, onu yönlendiren başka boyutlarla da irtibatı olduğu anlaşılmaktadır. Nasıl enerji, maddeye hakimse. Aynı şekilde üstün şuuru haiz gönül ile kısmi şuuru haiz nefis yani ruhta, öz enerjiye hakimdir, ki dini açıklamalara göre bu hakimiyet gereği üstün şuur yani safi akılla mücehhez nurani bedeni haiz melekler (sayısını yüce yaratıcının bildiği, çeşitli görevler ifa eden varlıklar), tünelin öte tarafının sakinleri olarak yaratılmışlar. Üstün şuurla-safi akılla mücehhez enerji bedeni haiz cinler ise (sayısını yüce Allah’ın bildiği insan gibi sorumluluğu haiz varlıklar), tünelin beri tarafında yaratılmışlardır. Aynı şekilde üstün şuurla mücehhez maddi bedeni haiz insanlar ile kısmi şuurla mücehhez maddi bedeni haiz bitki ve hayvanlar da, tünelin beri tarafında yani atomik alemde yaratılmışlardır.
Ali Kömürcü
Kaynak: Biltav Yayınlarından
Mikro kozmostan Makro Kozmosa adlı kitap…