İlim adamlarının bugün bize canlı organizmalar ve ruhi olaylar hakkında verdikleri ve ilerde vermeyi vaad ve ümid ettikleri bilgiler, bizi daima kendilerine müteşekkir bırakmaktadır. Nitekim gerek doğrudan doğruya insan üzerinde yapılan operasyonlar ve gerekse hayvanlar üze­rinde yapılan incelemeler, insan yapısını gittikçe daha iyi tanımamıza yardımcı olmaktadır… Hayvanlar üzerinde ya­pılan deney ve incelemeler sayesinde, hayatın baş­langıcının, bütün canlılarda toprak ve su karışımı bir or­tamdan oluştuğu tespit edilmiş ve vücudumuzun esasen halen bizce meçhul bir takım kanunlarla idare edildiği de artık kesinlik kazanmış bulunmaktadır. Gerçekten vü­cudumuz öyle şaşırtıcı bir griftlik arzeder ki her çeşitten mütehassıslar, durmadan çözmeye uğraşmaktadırlar. Bu sahdaa ortaya konulan her yeni buluş bizi hayretten hay­rete düşürmektedir.

Bugün için insan vücudunun incelenmesinde en Önemli gelişmeler ve ileride yapılacak araştırmalarla muh­temel yeni gelişmeler; beyinin yapısı üzerinde top­lanmaktadır. Zira, insanı madde ötesi yapı cihetiyle tetkik etmek için şimdilik başvurulacak yegane materyal, insan beyni ve ona bağlı akıl melekesidir. İnsanı diğer var­lıklardan ve özellikle hayvanlardan ayıran, gözle görünür farkların en belirgini de yine beyin ve ona bağlı akli özel­liklerdir. İlmi tespitlere göre insanı hayvandan ayıran özel­likler şunlardır;

  • insan beyin yapısı ve şekli hayvamnkinden farklı olup gelişmişliği açıkça anlaşılmaktadır.
  • insan, mazi ve müstakbeli düşünür. Hayvanda böyle şuur hali yoktur.
  • İnsan, kendi iç aleminde ve dış aleminde cereyan eden olayları idrak eder , değerlendirme yapar, Oyla hay­van, sadece dış alemindeki olayları idrak eder, de­ğerlendirme yapmadan iç güdüleri istikametinde etkilenir veya tepki gösterir.
  • İnsan, bir tanzim, tertip ve yapı için gerekli plan, programı yapar ve ona göre inşaada bulunur ki, bu özellikler, Esasen insanın yaşama gayesinin ne olduğuna ışık tutmaktadir. Bu özelliklerinin farkına varan insan, herşeyden önce islami hayatı benimsemenin ve o istikamette yaşamanin şuuruna erer. İnsan elbette bu suura haiz olmakla iman dediğimiz, kendini yaratani bilme ve ona teslim olmak arzu ve ihtiyacı icerisinde yaşama gayesinin ne olduğunu anlar. Ki ne olursa olsun, yaşama gayesine aykırı ne yaparsa yapsın, teslimiyetten vaz geçmediği sürece er geç doğruyu görür.

Çünkü yüce Allah (CC), iteatsizligi sebebiyle cennetten attığı Hz. Adem’i, ona bildirdiği “Tövbe” kelimesiyle dünyada doğru istikamete döndürüp, başarılı ol­masına imkan sağlamıştır.

Yüce Allah (CC), dini, yaşayışı ne şekilde olursa olsun, adem oğluna, Tövbe ile ilgili öylesine net ve açık bir mesaj vermiştir ki, bu mesajı alıp da, başarı ipini ya­kalayamayanlar, tabii ki, tövbe sırrıni anlamayan, kendilerini tanimiyan ve gayelerinin ne oldugunu bilmeyenlerdir.

Boşuna dememiş Mevlana Celaleddin (K.S.), “Her ne olursan ol gel, ister mecusi, ister putperest bile olsan gel”. Zira yüce Allah (CC), fermanında bakın ne diyor: “Şüphe yok ki daha önceki peygamberlere iman edenler, Musa’nın dinini kabul edenler, Hıristiyanlar ve her dinden bir şeyler alıp meleklere tapanlar, bunlardan her kim tövbe edip Allah’a ve ahiret gününe iman eder, İslam şeriatı üzere salih amel işlerse, elbetteki bunların Rableri katında mü­kafatı vardır. Onlara bir korku yoktur. Ve onlar mahsun da olmayacaktır”.

A.K