İnsan sahip olduğu maddi ve manevi imkanlarını, ne­rede ve nasıl kullanmakta, ne gibi hizmetlere vesile et­mektedir?

Kısacası insanın maddi ve manevi kazancının nihai hedefi nedir? Ne olmalıdır?

Daha çok zengin olmak mı, daha yüksek makamlara çıkmak mı, yoksa bir eve veya bir arabaya sahip olmak mıdır?

Maalesef, günümüz modern toplumları için, artık ne pahasına olursa olsun bu ifade ettiğimiz geçici dünya ni­metlerine kavuşmak, hayatın gayesi; kazanma duygusunun nihai hedefi haline gelmiştir.

Öyleki günümüz insanları, bu emelleri ger­çekleştirmeyi, adeta başarılı olmaya endekslemiştir.

Esasen insan denen kainatın en üstün varlığının, böylesine geçici emellere var gücüyle tamah etmesi, ufkunu tamamen mal, mülk, servet, para, mevki, makamla ka­patmış olması, kendini basite indirgemesi, pek akıl alacak bir davranış olmasa gerektir.

Söz konusu bu hedef sapmasının, insanı düşürdüğü zillet bir yana, asıl cemiyete verdiği zararın telafi edi­lemeyecek boyutlara varması tehlikesi, büyük önem arzetmektedir.

Bu durumda insanlar, tamamen maddi güç kazanmaya ve hayatı tamamen maddi kıstaslara göre değerlendirmeye kalktıklarından, ellerinin, güçlerinin yetebildiği yer altı ve yer üstü kaynakları dahil her şeyi kapışmaya, yağ­malamaya çalışırlar.

Ayrıca toplumda ilkel kast biçiminde bölünmelere, parçalanmalara sebeb olurlar. Zorbalıklar, kanunsuzluklar, hile, bencillik, istismar, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet gibi sosyal marazlar ayyuka çıkar. Nihayet, şiddet, anarşi, tö­rede hayat çekilmez hale gelir.

Şüphesiz insanın yaratılış gayesinde; çalışmak, ka­zanmak, hayatı kolaylaştıracak bir takım imkanlara sahip olmak arzu ve meyli vardır. Bu hakkı yüce Allah (c.c.) in­sana vermiştir. Ancak kazanacağı, sahip olduğu şeylerin ahirette getireceği fayda ve zararları düşünmek kaydıyla…

Bir diğer ifade ile ahiret endişesi ile ister teşebbüs saf­hasında, ister mesai safhasında olsun, nefis muhasebesi yaparak dünya nimetlerinden istifade etmek insanın tabii hakkıdır.

Dünyada yaptıklarımızın semeresini ahirette ala­cağımızı, dünya hayatında ektiklerimizin ahirette hasad edileceğini yani dünyanın sadece verimli kalmabilecek bir tarla hükmünde olduğunu; aynı şekilde ahiret endişesi ta­şımaksızın helal, haram ayırt etmeksizin, ne pahasına olur­sa olsun elde edilecek dünya nimetlerinin gerçekte ne kadar acı ve ızdırap kaynağı olabileceğini yüce Allah (c.c.) ilahi fermanlarında sık sık belirtmektedir.

Kısacası kimse sanmamalıdır ki, soygunculuğun, yağ­macılığın, hilekarlığın, sahteciliğin, yolsuzluğun, köşe dönmeciliğin, istismarcılığın hesabı sorulmayacak.

Ali Kömürcü