Bilginin Tanımı ve Mahiyeti
Düşünceler-fikirler (ister kanaat-yorumlama şeklinde olsun,ister hüküm-tasdik şeklinde olsun ancak bir bilgiye dayanarak ortaya konulur.
Bilme, akletme ve buna göre hayatı düzenleme imkanına kavuşma sadece insana ait bir özelliktir. Başka hiçbir canlı varlık böyle bir özelliğe haiz değildir.
Bilme fiili, açıklanması ve problemleri ile ilgili yapılan çalışmalar; batı literatürlerinde bilgi nazariyesi-Epistemoloji adı altında ortaya konulmaktadır.
Mükemmel bir bilgi teorisine ulaşmak için her şeyden önce çağlar itibarıyla yani kronolojik olarak değişen ve gelişen kültür değerleri hakkında sağlam bir tarih bilgisine sahip olmak gerekmektedir. Tabii ki her kes için bu mümkün olmadığından, çoğu aydın kişiler; ancak ön bilgi niteliğinde bir bilgiye sahip olabilir, ki bizde bu imkanı sağlayacağız inşallah…
Tarihte bilme fiili ile ilgili problemlerin ilk tartışıldığı yada felsefi düşünce sistemlerinin ilk ortaya çıktığı çağlardan beri düşünürler; bilgi kaynaklarındaki yanılmaların gerçek bilgiye kavuşmada bir engel olduğunu ve bu nedenle de insanların gerçek bilgi imkanından çoğu kez mahrum kaldığını hep ileri sürmüşlerdir.
Felsefi olarak gerçek anlamda bir bilgi nazariyesi, batı dünyasında 19. asırda felsefe ile birlikte ortaya konulmuştur.
19.Yüzyılda gözlem deney-tecrübe-ölçme gibi metotlarla elde edilen ilmi bilgiler; sadece kıyas, temsil gibi metotlarla ortaya konulan felsefi bilgilere nazaran daha fazla itibar görmüş, bilginin mahiyeti, hakikati ve muhtevası yani bilgi nazariyesi böylece enine boyuna tartışılabilmiştir.
İslam düşünce sisteminde de bilginin, inanç ve amelin olmazsa olmaz şartı .olması hasebiyle İslamda bilgi teorisi, kelam alimlerince (İman konularıyla ilgili islam temelli bilgileri- aklileştirme misyonu üstlenen alimlerce) ortaya konulan kelam ilmi çerçevesinde dört başı mamur olarak ele alınmış ve enine boyuna tartışılmıştır.
Kelam alimleri, bir şey hakkında gerçek-doğru bilgi sahibi olmanın üç yolu olduğunu belirtmişlerdir. Bu yollar bir bakıma eşya ile münasebetin de derecelendirilmesidir. 1. Yol ilmel yakin olarak bilgi sahibi olmak yani bilginin sağlamlığına-gerçekliğine; benzerlik kanununa göre kıyaslama yaparak hüküm vermek-tasdik etmek. 2. Yol hakkal yakin olarak bilgi sahibi olmak yani bilginin gerçekliğini gösteren bir alameti veya referansı bizzat gözlemleyerek hüküm vermek. 3. Yol ise bizzat yapılan tecrübe-deney sonucunda bilginin gerçekliğine hüküm vermek yoludur.
İslam düşüncesinin gelişme süreci içerisinde dışardan kaynaklı (Belirli medeniyeti ve düşünce sistemlerini haiz yunan, Roma, Fars, Hint yada Yahudi, Hıristiyan ve Hindu düşünürlerinin islam düşünürlerini etkilemesiyle) ortaya çıkan fikir-düşünce ihtilafları, islam kelamcılarının ortaya koyduğu kelam ilmi ile aşılmış ve bilgi adına ne varsa doğrusuyla eğrisiyle ele alınmıştır.
Bilginin tanımı, vasıtaları, kaynakları, sağladığı imkanlar ve değeri meseleleri islam aleminde hicri ikinci asırdan itibaren enine boyuna tartışılmış, üçüncü asrın sonlarında mükemmel denilebilecek bir bilgi seviyesine ulaşılmıştır.
Bilgi nasıl tanımlanırsa tanımlansın iki uçlu bir izafettir. Bunun bir ucunda bilen, bilme fiilinin mekanı olan bir çok fiilleri içinde taşıyan, algılayan, düşünen, çıkarımlarda bulunan şuur sahibi varlık, insan; öbür ucunda ise yine bir çok özellikleri olan fakat en önemlisi bilinmeye hazır, bilinebilecek bir varlık olan kainat-alem-eşya bulunmaktadır. Yani bilgi, bir tarafta insan olmak üzere iki varlık arasında kurulan ilişki ile oluşmaktadır.
İslam düşünce sisteminde bilgi, zıtlık kanuniyeti yada ikili açılım kanuniyeti gereği iki guruba ayrılır. Bir tarafta mutlak doğru veya gerçek-sadık bilgi ve haber, diğer tarafta izafi veya eksik-yanlış bilgi ve haber… Mutlak doğru bilgi ve haberin kaynağı vahiyle gelen bilgiler, Sunnetullah denilen gözlemle, deneyle belirlenen doğa kanunları ile sunnet denilen bizzat peygamberin şahsında gözlemlenen ve işitilen bilgi ve pratiklerdir (sahih hadisler olarak sonradan nakille bildirilenlerdir).
Klasik mantık kitaplarında da bir şey hakkında bilgi sahibi olmanın iki yolu olduğu belirtilmektedir. 1. dış ve iç duyularımıza dayanarak bizzat yapılan gözlem, tecrübe-deney-ölçme yolu ile bilgilenme… 2. Görsel ve işitsel olarak nakil yoluyla bilgilenme…1. yol, insanı kaabiliyetine göre mahdut bir bilgiye kavuşturur. 2. Yol ise bilgi vasıtalarının ve kaynaklarının sağlamlığı ölçüsünde insanı giderek geliştiren bilgiye kavuşturur. 2. Yolla bilgilenmek, 1. Yolla bilgilenmekten tabi ki çok daha önemli ve avantajlıdır. Fakat esas olan her iki yoldan da bilgiye kavuşulmasıdır.
Sadece 1. Yola göre varlıklara-eşyaya atılan nazara sathi bakış denilmekte, her iki yolun kademeli kullanılmasıyla eşyaya atılan nazara da bütüncü bakış denilmektedir. Gerçek alimlerin, velilerin, peygamberlerin eşyaya nazarı böyle olmaktadır. Gerçek araştırmacıların/ehl-i muhakikin de, bakışı böyle olmak durumundadır. Gerçeklere yaklaşmanın, gerçekleri anlamanın yolu, varlıklara-eşyaya bu tarz bakıştan geçer.
M.Kutlu Aytuğ