Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından ‘İlim, Felsefe ve Din Açısından YARATILIŞ VE GAYELİLİK’
ÖNSÖZ
Yaratılış ve Gayelilik gibi ilmi-felsefi anlatım güçlüğü yanında, metafizik anlatım güçlüğü de olan bir konuyu, geniş bir okuyucu kitlesine anlatmanın-sunmanın zorluğunu okuyucular tabii ki takdir edeceklerdir.
Daha çok imanla ilgili bir konu olan yaratılış ve gayeliliğe, sadece dini tasvirlerle getirilen açıklamalar ile yetinmeyen, salt teorik modeller ve felsefi spekülasyonlar ile de asla tatmin olmayan günmüz insanı; dini, ilmi ve felsefi araştırmaların birlikte ortaya koyduğu kainat tasvirleri vedaha ileri açıklamalar beklemektedir.
Bu beklentiye şimdilik kısmen cevap olsun diye giriştiğim bu teşebbüste, dinle birlikte ilim ve felsefenin verilerinden haraket ettim.
Bu çalışmanın muhtevası, söz konusu beklentiye henüz cevap verecek bir düzeyde değilse de, dini-ilmi-felsefi açıdan yürütülmüş olan bu gayret, üç bilgi kaynağının birlikteliği ile ortaya konulmuş özgün bir üründür. Bu ürün bütün eksiklerine rağmen, bu alanda bir ilktir. Bundan sonra bunu, daha ilmi, daha muhtevalı, daha kuşatıcı açıklamaların takip edeceğini ümid ediyorum.
Bu üç bilgi imkanından ilim, felsefe ve din’den, yalnız birisiyle yaratılış ve gayeliliğe; kuşatıcı ve doyurucu bir açıklama ve tasvir getirmek mümkün değidir. Çünkü ilimler, varlığı kendi aralarında parçalayarak ele alırlar ve varlık hakkında toplu bir görüş ve açıklama ortaya koymak için ulaşılmış olan sonuçları kendi aralarında bir araya getiremezler. Ki bu görevi kısmen felsefe (tabii ki müsbet felsefe) üstlenmektedir. Felsefe, ilmin ortaya koyduğu başarıları birleştirip, varlık hakkında genel bir tasavvurda bulunur. Kainat hakkında alem şumul bir açıklama ortaya koymaya çalışır. Felsefe bu görevi yerine getirirken, ilmi başarıların yol göstericiliğinin sona erdiği, gözlemlenebilen olayların tükendiği yerden sonra değerlendirmelerde bulunur. Spekulasyon yapar, teoriler ileri sürer, tahminlerde bulunur.
Bu safhada, ilmin ve felsefenin imkanlarının sona erdiği yerede, din devreye girer. Bu safhadan sonra din bir bilgi kaynağı, semavi kitaplar da referans imkanı olarak karşımıza çıkar. Ama felsefenin ve ilimlerin imkanlarından yoksun ve bağımsız olarak da dinin, özellikle de islamın varlıklarla ilgili kevni (yaratılış) ayetlerine, bir anlam vermekte zorluk çekmekteyiz. Mesala; Çevre biyolojisini bilmeden Hud suresinin 6.Ayetine, “Hubbe Sabiti” ni bilmeden de Zariat suresinin 47.Ayetine yanlış mana vermekteyiz. İlahiyatçıların, dinin varlık hakkında, sadece muhtasar bilgi veren ayetlerine dayanarak yaptıkları açıklamalar; felsefenin tek başına yaptığı spekülasyonlardan farksızdır. Bu tür açıklamalara israiliyyat diyoruz. Bu sebeblerden dolayı yaratılış ve gayeliliğe bir açıklama getirirken, ne tek başına ilmin sınırları içinde kalarak pozitivst bir tutuma girdim, ne de tek başına felsefenin imkanları ile yetinerek spekülatif-teorik dolaysıyla da ideolojik bir tavır sergiledim; ne de sadece dinin dogma olarak adlandırılan nass’larına-hükümlerine dayanarak, dar bir görüş içinde kaldım.
Bunları yaparken de okuyucunun, ilmi araştırmalar, felsefi tasvirler ve dini nass’ların birlikte kabul gördüğü bir alem anlayışının şuuruna kolayca ulaşabilmesin amaçladım. Aslında yaratılış ve gayelilik konusu, bir insanın tek başına üstesinden gelemiyeceği bir konudur. Umarım ilerde ilim adamları, felsefeciler ve ilahıyatçılar, bu kunuda ortaklaşa çalışmalar ile daha doyurucu tasvirler ve daha kuşatıcı açıklamalar ortaya koyarlar. Çünkü bugün söyenenler son son şey değildir. Ki bu hususta pozitvist-mataryalist ilim adamları da, felsefeciler de, ilahıyatçılarda hem fikirdir.
Çalışma ve incelemede yaratılış ve gayeliliğ bir açıklam getirmeye çalışırken tercihim tabii ki islam imanıdır. Çünkü, eğer sadece ilim ve felsefeye dayanılarak getirilip, mutlaklaştırılan açıklamalar, bir iman niteliği kazanırsa, bu da imanı kendi kaynağı dışında aramayı gerektirir, ki bu durum insanla ilgili dini-imani değerleri sorun haline getirir.
Bu tercih, konuyu bütün boyutlarıyla ele almama engel olmadığını söyleyebilirim. Özellikle konunun iyi analaşılması ve anlamlı karşılaştırmalar yapılabilmesi bakımından karşıt görüşleri de, elden geldiğince ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalıştım.Bunu yaparken de konuyu yeniden ele alarak genç araştırıcılara yeni tespitler ve düşünceler verdiğimi söyleyemem; ancak onlara ilm-i kelam’ın klasik mantıki tahlillerinin yanında yeni görüş açısı kazandırdığım söylenebilir. Daha da ileri gidip,tevazu ve tekbbürü bir tarafa bırakacak olursak, halkımızın imanının temel konusu olan yaratılış ve gayeliliğe,iman çerçevesi içinde ilmi ve felsefi bir boyut getirerek, daha anlamlı bir tasvir ve açıklama getirmeye çalıştığımı söyleyebilirim.
Yaratılış ve gayeliliği açıklamasını yaparken, “nasıl?” ve “Niçin?” soruları birlikte karşımıza çıkar. “Nasıl?” türünden sorulara I.Bölümde; “Kainatın Yaratılışı“ ve II.Bölümde “Hayatın Yaratılışı” başlıkları altında cevaplamayı denedim. “Niçin?” türünden sorulara ise III. Bölümde “Gayelilik(Teoloji)” başlığı altında cevaplamaya çalıştım.
Anlatımım açık ve berrak olmadı. Bu kendi zaafımla birlikte konunu mahiyetinden de kaynaklanmıştır.Ancak ifadelerimde oldukça ölçülü olmaya dikkat ettim.
Duyulan ihtiyaca binaen böyle bir konuyu ele almama yönelten ve Kitabı basma lütfunda bulunan Diyanet İşleri Başkanlığına teşekkürlerimi arz ederim.
Prof.Dr.Hüseyin Aydın (*)
(*) A.Ü.İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi