BİLİM ÖTESİ ve İNSAN
İÇİNDEKİLER
Ön söz
Gİrİş
I.BÖLÜM/Temel Referans Bilgiler
1.Maddenin Derinliği/Mikro Kozmos
1.1. Kütleli Atom Altı Parçacıklar/Tardiyonlar
1.2. Kütlesiz Atom Altı Aracı Parçacıklar/Lüksonlar
1.2.1 Dört Temel Kuvvet Alanı
1.2.2.Tabiat Kuvveti
2. Madde Ötesi
2.1.Takyonik/Öz Enerjik Yapılanma
2.2.Ruhi Etkinlik, Ruhi Kuvvetler ve Ruhani Varlıklar
2.2.1.Ruhi Etkinlik
2.2.2.Ruhi Kuvvetler
2.2.3.Ruhani Varlıklar
II.BÖLÜM/Var Oluş Gerçeği
1.Var Oluşun/Yaratılışın Temel Kânunları
1.1.Yaratılış Öncesi Belirlenmiş Temel Kanunlar
1.2.Yaratılış Başlangıcı İtibarıyla İşleyen Temel Kânunlar
2. Var Oluşun Göstergeleri
2.1.Olağan ve Olağan Üstü İletişim ve Etkileşim
2.1.Olağan İletişim ve Etkileşimin Dayandığı Kânunlar
2.1.1.Olağan İletişimin Dayandığı Kânunlar
2.1.2.Olağan Etkileşimin Dayandığı Kânunlar
2.2.Olağan Üstü İletişim ve Etkileşimin Dayandığı Kânunlar
2.2.1.Olağan Üstü İletişimin Dayandığı Kânunlar
2.2.2.Olağan Üstü Etkileşimin Dayandığı Kânunlar
3.Olağan ve Olağan Üstü İletişim ve Etkileşim Çeşitleri
3.1.Olağan İletişim ve Etkileşim Çeşitleri
2.1.1.Olağan İletişim Çeşitleri
2.1.2.Olağan Etkileşim Çeşitleri
3.2.Olağan Üstü İletişim ve Etkileşim Çeşitleri
2.2.1.Olağan Üstü İletişim Çeşitleri
2.2.2.Olağan Üstü Etkileşim Çeşitleri
III.BÖLÜM/istidraç
1.İstidraç kapsamında Olağan Üstü İletişim ve Etkileşime İlişkin Gözlemler
1.1.İstidrac Kapsamında Olağan Üstü İletişime İlişkin Gözlemler
1.1.1.Uyanık Halde Telkine İle İlgili Gözlemler
1.1.2.Uykulu Halde Hipnotik Telkin ile İlgili Gözlemler
1.1.3.Gıyabi Telkin/Telehipnoza İle İlgili Gözlemler
1.1.4.Uyanık halde Hissi Algılama/Telepatik gözlemler
1.1.5.Vasıtasız İlham/Telestezi İle İlgili gözlemler
1.1.6.Vasıtalı İlham/Psikometri İle ilgili gözlemler
1.1.7.Duru Görü/Televizi İle İlgili gözlemler
1.2.İstidrac kapsamında Olağan Üstü Etkileşim İlişkin Gözlemler
1.2.1.Yakınen Teshir/Psikokinezi ile ilgili Gözlemler
1.2.2.Gıyaben Teshir/Telekinezi ile ilgili Gözlemler
1.2.3. Yerçekiminden Kurtulma ile ilgili Gözlemler
1.2.4. Çok Süratli Mekan Değişimi/Tayy-i Mekan-Teleportasyon ile ilgili Gözlemler
1.2.5. Zaman Ganişlemesi/Bast-ı Zaman ilgili Gözlemler
1.2.6. Temessülat/Bilokasyonla ilgili Gözlemler
1.2.7. Şifacılık/Medikasyonla iIgiIi Gözlemler
2.İstidraç kapsamında Olağan Üstü İletişim ve Etkileşime İlişkin Deneyler
2.1.İstidrac kapsamında Olağan Üstü İletişime İlişkin Deneyler
2.1.1.Uyanık Halde/Telkinle İlgili Deneyler
2.1.2.Uykulu halde/Hipnotik Telkinle İlgili Deneyler
2.1.3.Telehipnozla İlgili Deneyler
2.1.4.Telepatiyle İlgili Deneyler
2.1.5.Vasıtasız İlham/ Telestezi ile İlgili Deneyler
2.1.6.Vasıtalı İlham/ Psikometri ile İlgili Deneyler
2.1.7.Durugörü/Clairvoyance/Televizi ile İlgili Deneyler
2.2.İstidrac kapsamında Olağan Üstü Etkileşime İlişkin
Deneyler
2.2.1.Yakından Etkileşim/Psikokinezi ile ilgili Deneyler
2.2.2.Yer Çekiminden Kurtulma ile ilgili Deneyler
2.2.3.Uzaktan Etkileşim/Telekinezi ile ilgili Deneyler
2.2.4.Uçarcasına Mekan Değişimi/Tayy-ı Mekan/Teleportasyon ile ilgili Deneyler
2.2.5.Maddileşme-Temessül ile ilgili Deneyler
2.2.6.Zaman Genişlemesi/Bast-ı Zaman ile ilgili Deneyler
2.2.7.Şifacılık/ Medikasyonla iIgiIi Deneyler
VI.BÖLÜM/Keramet
1.Keramet Kapsamında Olağan Üstü İletişim ve Etkileşimin Mahiyeti, Önemi ve Hikmeti
1.1.Kerametin Mahiyeti
1.2.Velilik ile Keramet İlişkisi
1.3.Kerâmetin Önemi ve Hikmeti
1.4.Keramet Bir İkram-ı İlahidir
1.5.Kerametin Açıklanması Caiz Değildir
2.Keramet kapsamında Olağan Üstü iletişim ve Etkileşim Çeşitleri
2.1.Kerâmet Kapsamında Olağan Üstü iletişimÇeşitlerine İlişkin Gözlemler
2.1.1.Kendi Kendine Telkin ve Dua ile ilgili Gözlemler
2.1.2.Yakınen hipnotik Telkin île İlgili Gözlemler
2.1.3.Uykuda Gıyaben Yapılan Telkin İle İlgili Gözlemler
2.1.4.Rabıta/Telapati ile ilgili Gözlemler
2.1.5.Vasıtasız İlham/Telestezi ile ilgili Gözlemler
2.1.6.Vasıtalı ilham/Psikometri ile ilgili Gözlemler
2.1.7.Duru Görü/Televizi ile İlgili Gözlemler
2.2.Kerâmet Kapsamında Olağan Üstü Etkileşim Çeşitlerine İlişkin Gözlemler
2.2.1.DiIek ve Dua ile Etkileşime İlişkin Gözlemler
2.1.2.Yakınen Teshir/Psikokinezi ile ilgili Gözlemler
2.1.3.Uzaktan Teshir/Telekinezi ile ilgili Gözlemler
2.1.4.Tayy-ı Mekan/Teleportasyon ile İlgili Gözlemler
2.1.5.Temessül/Aporasyon ile ilgili Gözlemler
2.1.6.Zaman Genişlemesi/Bast-ı Zamanla ilgili Gözlemler
2.1.7. Şifacılık/Medikasyon ile ilgili Gözlemler
V.BÖLÜM/Vahiy ve Mucize
l.Peygamberlik, Vahiy ve Mücize’nin Mahiyeti, Önemi ve Hikmeti
1.1.Peygamberlik
1.2.Vahiy ve Mucize’nin Mahiyeti
1.3.Mucize’nin Önemi
1.4.Mucizelerin Amacı ve Hikmeti
2. Olağan Üstü İletişim ve Etkileşim Kapsamında Mucize Çeşitleri
2.1.Olağan Üstü İletişim Kapsamında Son Peygamber Hz.Muhammed (A.S.V.)’den Önceki Peygamberlerden Sadır Olan Mucizeler
2.1.1.Açık-Seçik Anlaşılır şekilde hitabetle ilgili Mucizeler
2.1.2.Uyanık Halde Telkinde Bulunmaya İlişkin Mucizeler
2.1.3.Yakaza Halde Algılamaya İlişkin Mücizeler
2.1.4.Uyku Halinde(rüya ile)Algılamaya İlişkin Mucizeler
2.1.5.Rabıta/Telapati ile Algılamaya İlişkin Mücizeler
2.1.6.İlham/Telestezi ile Algılamaya İlişkin Mücizeler
2.1.7.Duru görü ile Algılamaya İlişkin Mücizevi İletişim
2.2.Olağan Üstü Etkileşim Kapsamında Hz. Muhammed
(A.S.V.) ‘dan Önceki Peygamberlerden Sadır Mucizeler
2.2.1.Dua ile Teshire İlişkin Mucizeler
2.2.2.Yakınen Teshire İlişkin Mucizeler
2.2.3.Uzaktan ve Gıyaben Teshire ilişkin mucizeler
2.2.4.Tayy-ı Mekan/Eş Zamanda yada Saliseler Zarfında Uzak Yerlerde Eşya ve Eşhasın Nakline İlişkin Mucizeler
2.2.5.Tayy-ı zaman/Timeportasyon (zamanın genişlemesi ve zaman yolculuğu) ile ilgili mucizeler
2.2.6.Temessülatla ilgili mucizeler
2.2.7.Şifa verme ile İlgili Mucizeler
2.3. Olağan Üstü İletişime kapsamında Hz. Muhammed (A.S.V.)’dan Sadır İlişkin Mucizeler
2.3.1.Açık-Seçik Anlaşılır hitabete ilişkin Mucizeler
2.3.2.Yakından Telkin Şeklinde Oluşan Mucizeler
2.3.3.Yakınen Dua ile Oluşan Mucizeler
2.3.4.Yakaza (yarı uyanık) Halde Oluşan Mücizeler
2.3.5.Gıyaben Algılama/Telapati Şeklinde Mücizeler
2.3.6.İlham/Telestezi Şeklinde Oluşan Mücizeler
2.3.7.Duru görü/Televizi Şeklinde Oluşan Mücizeler
2.4.Olağan Üstü Etkileşim Kapsamında Hz.Muhammed (A.S.V.)’dan Sadır Olan Mucizeler
2.4.1.Dua ile Teshire İlişkin Mucizeler
2.4.2.Yakından veya Temasla Teshirle ilgili Mucizeler
2.4.3.Uzaktan veya Gıyaben Teshir ile İlgili Mucizeler
2.4.4/5.Tayy-ı Mekan ve Bast-ı zaman ile İlgili Mucizeler
2.4.6.Temssül ile ilgili Mucizeler
4.4.7.Şifa Verme İle İlgili Mucizeer
SON SÖZ
Kaynaklar
3. BASKI ÖNSÖZÜ
Daha önce milli eğitim bakanlığınca orta eğitim öğretmenlerine ve öğrencilerine tavsiye edilen ‘Bilim ve İnsan’ adlı kitapta, modern bilimlerin ortaya koyduğu doğru bilgiler çerçevesinde, insanla ilgili bilinmesi gereken tüm yapı ve fonksiyonlar açıklanmış, ancak açıkca gözlemlense de, determinist mantıkla ve ilmi metotlarla açıklanamayan, bazı insanlardaki bu farklı yapı ve fonksiyenelliklere, bu fonksiyonelliklerden kaynaklanan olağan üstü olaylara ve bu olayların kanuniyetlerine değinilememişti. Bu kitapta, vahyi hakikatler ve en son ilmi tespitler ışığında söz konusu olağan üstü olayların açıklanması ile birlikte insan ve kainatla ilgili pek çok mesele de açıklığa kavuşturulmuştur.
Bilindiği üzer bazı insanlarda varlığı şüphe götür-meyecek şekilde açıkça görülen fakat mahiyetlerine ve hakikatlerine bir türlü akıl erdirilemeyen, mantıki ve ilmi açıklaması yapılamayan, çoğu insanlarca da pek farkına varılmayan veya varılmış olunsa da üzerinde pek durulmayan, insanda tezahür eden olağan üstü etkinlikler ve bu etkinliklerden dolayı meydana gelen olağan üstü olaylar, öteden beri bilinmektedir. Bu tür olayların sadır olduğu insanlar, her zaman ve her yerde göze çarpmadıklarından, kendilerini akıllı sanan ve gözüyle bizzat görmedikçe inanmayan çoğu insan tarafından varlıkları kabul edilmemektedir. Ne varki önce psikolojinin, daha sonra parapsikolojinin bilim mahvillerinde kabul görülmesiyle ve özellikle hipnotizma tekniği ile bir takım olağan üstü olayların, ki bu olaylar; istidraç, keramet ve mucize olarak sınıflandırıl-makta, bu olayların, yazılı ve görsel medyada sergilenmesiyle, ister istemez bu konuda yapılan reddiyeler de, yavaş yavaş ortadan kalkmış bulunmaktadır.Daha önce araştırmacılar ve bilim adamlarının fazla ilgilenmediği bu konuya ilişkin, artık günümüzde pek çok makale ve kitaplar yazıldığı söylenebilir.
Daha önceki baskılarda olduğu gibi bu baskıda da, giriş kısmında; ilmi bilginin ne olup olmadığını, vahyi bilgi ile ilmi bilgi arasındaki bütüncül ilişkinin inkar edilemez bir gerçek olduğunu, bu bütünlüğün göz önüne alınmadığı ilmi araştırmaların doğru sonuçlara götürmemesi bir yana insanlığa olumlu manada bir faydasının olmadığını ki, varlık ve vaka planında her şeyin somut veya soyut, negatif veya pozitif, olumlu veya olumsuz manada iki kutuplu olması dolaysıyla, ilmin de iki kutuplu olduğunu, bir yanını; fen (Fizik, Kimya, Jeoloji, Astronomi ve ara disiplinler ile Mühendislik ilimleri, Biyoloji ve Tabiat ilimleri ve ara disiplinler ile Tıbbi ilimler), Matematik(Aritmetik,İstatistik,Cebir,Geometri ve ara disiplin-ler),Sosyal ilimler (Ekonomi, Sosyoloji, Mantık, Dil ve Edebi-yat, Psikoloji ve ilmiliği kısmen kanıtlanmış Parapsikoloji yani bildik modern ilimlerin teşkil ettiğini, diğer yanını da vahiy kaynaklı dini ilimlerin (ilm-i usul, tefsir ilmi, hadis ilmi, kelam ve tasavvuf ilmi) teşkil ettiğini belirtmiş, doğruya ve hakikate ulaşmanın ve insanlığa faydalı olmanın, ancak bu iki kutuplu bütüncül ilim anlayışı ile mümkün olunabileceğini ifade etmiştım. Bu baskıda, yenilik olarak, daha bütüncül açıklama olması bakımından, evvelce ayrı kitap olarak hazırladığım, keramet ve mucizeleri konu alan “Bilim ötesi ve Üstün İnsan” adlı kitap ile birleştirme yaparak, beş bölüm olarak tertipte bulundum. Birinci bölümde takdim tehir kâbilinden bazı düzeltmeler ve kısaltmalar yapmanın dışında fazlaca bir değişiklik yapmadım. Bu bölümde; daha önce olduğu gibi konu ile ilgili referans bilgiler kapsamında, maddenin derinliği ve madde ötesine ilişkin bugüne kadar ortaya konulan ilmi tespitlere, yapılan teknolojik keşiflere, madde ve madde ötesi alemde işleyen kanunlara ve henüz yeterince ilmi açıklaması yapılamayan ruhi etkinlikle ilgili temel bilgilere yer verdim. İkinci bölümde, esas konuya giriş babında, var oluşun temel göstergesi olan varlıklar arasında gerçekleşen olağan ve olağan üstü iletişim ve etkileşimin dayandığı kanunları ve bu kanunlara dayanan iletişim ve etkileşim çeşitlerini açıklamaya çalıştım. Üçüncü bölümde, istdraç kapsamında yani irade dahilinde bazı insanlarda görülen olağan üstü iletişim ve etkileşime ilişkin kayda geçmiş gözlemlere ve deneylere yer verdim. Dördüncü ve beşinci bölümde ise, daha önce ayrı bir kitapta ele aldığım kerametlere ve mucizelere ilişkin tanım ve açıklamalara ve bu kapsamda kayda geçmiş/yaşanmış, gözlemlenmiş olaylara yer verdim.
Bu çalışmada, parçacık/kuantum fiziği başta olmak üzere astrofizik, mikrobiyoloji, pskoloji ve parapsiloji alanında en son yapılan araştırma ve tespitler yanında kısmen ayet ve hadislerden, ayet ve hadislere dayalı meal ve tefsirlerden, peygamberler tarihi, siret-i nebi ve evliya tabakatlarından (tarihçelerinden) yararlanılmıştır. Bu arada yapılan açıklamaların kolay kavranması için mahiyet, önem ve hikmet yönüyle tarafımca da gerektiğinde değerlendirmeler ve yorumlar yapılmıştır.
Bu kitapta yapılan açıklamalar ve yorumlar, her ne kadar ilmi ve mantıki sistematiğe ve vahyi hakikatlere göre ortaya konulmuş olsa da, kabul etmek gerekir ki, gözlem ve deneye dayalı olsun olmasın, mantiki metotlara uygun olsun olmasın, ne kadar isabetli ve aklın kabullendiği yorumlar yapılırsa yapılsın, hatta DÂHİ seviyesinde kişilerin akli mesaisiyle açıklamalar yapılsın, ortaya konulan bilgilerin; asla mutlak hakikat seviyesinde olduğu söylenemez. Kim ne derse desin, mutlak hakikat; sadece vahiyle bildirilen açık veya müteşabih (ilerleyen zaman içerisinde ilmin gelişmesi nispetinde; kısmi hakikatler olarak otaya konulabilecek teşbihi ve temsili ifadeler) ayetlerdir. İlmi ve dini bilgi yönüyle yeterince terakümü/birikimi/derinliği olmayan ilim adamlarının, değil vahiy olarak buyrulan mutlak hakikat değerinde bilgiler ortaya koymaları, mutlak hakikat çekirdeği niteliğindeki bilgileri/ müteşabih ayetleri yeşertmeleri, o çekirdekleri tam anlamaları ve tanımlamaları bile mümkün değildir. O nedenle çoğu araştırmacıların ve ilim adamlarının, ilmi ve mantıki metotlara; fizik kanunlara uygun olarak (gözlem, deney/tecrübe ve kıyasa dayalı) ortaya koydukları bilgiler, tespitler ile yapılan keşif ve kerametlere ilişkin bilgiler; ancak kısmi hakikatler olarak ele alınabilir, değerlendirilebilir. Bu kitapta yazılanların da, en fazla kısmi hakikatler olarak ele alınması ve değerlendirilmesi gerekir.
İlim hayatına ve imanın güçlenmesine katkı sağlayabilirsek, ne mutlu bize…
Gayret bizden, tevfik Allah’tan
Ali KÖMÜRCÜ
[1]Bazı sıradan insanlardan sadır olan olağan üstü olaylara (gösteri mahiyetinde sihir ve göz boyama şeklinde vuku bulan olaylar) istidraç, Allah dostu seçkin insan/velilerden sadır olan olaylara keramet, Peygamberlerden sadir olan olağan üstü olaylara mucize denilmektedir. Kitabın 3.bölümünde, istidrac kapsamındaki olaylar açıklanmakta, 4. ve 5. bölümde de keramet ve mucize kapsamında olaylar açıklanmaktadır.
GİRİŞ
Esasen pek çoğumuz, yakın veya uzak çevremize baktığımızda, her an tabiat/fizik alemiyle ve insanla ilgili; aklen ve mantıken anlaşılan olağan diyebileceğimiz olaylar dışında, ayrıca pek akıl erdirilemeyen, şaşkınlık ve hayret uyandıran olağan dışı/olağan üstü nitelikte pek çok olaya tanık olmaktayız. Her ne kadar bu olaylar, günümüz mataryalist bilim anlayışının ilgi alanı dışında tutulmaktaysa da, vahyi esas alan dini bilgiler çerçevesinde kısmen açıklanan, gözlemlendiği kadarıyla bazı araştırmacılar ve yetkililerce kayıt altına alınan böylesi olaylar, bir kısım bilim adamının ilgi alanına girmiş ve araştırma konusu olmuş bulunmaktadır.
Bir insan ki, siz yanına henüz gitmeden, onu ziyaret edeceğinizi önceden biliyor, aklınızdan geçeni okuyabiliyor, hesap makinası gibi kısa zamanda sekiz-on basamaklı sayılarla zihnen dört işlem yapabiliyor, sizin hastalığınız varsa teşhis edebiliyor, hatta normal/sağlıklı ve hasta uzvunuzdan yayılan ışıma farklılığını görebiliyor, biyoenerji denilen aura (bir nevi ışın) aktarımıyla/masajla şifa verebiliyor, neştersiz ameliyatlar yapabiliyor, dokunmadan herhangi bir eşyayı hareket ettirebiliyor, havada ve suda yerçekimi yokmuşçasına yürüyebiliyor, kaybolan eşya ve eşhasın yerini söyleyebiliyor, bir anda çok uzak mekanlara gidip gelebiliyor, çok kısa zamanda yüzlerce sayfa kitap okuyabiliyor…
Bu tür olağan üstü olayların sadır olduğu insanlara; belki herkes rastlamayabilir, bu olaylara şahit olmayabilir. Ancak nasıl ki, hiç görmediğimiz, işitmediğimiz bir olaya şahit olmuş ve kayda almış güvenilir birilerinin; o olayı, başkalarına anlatması durumunda, inanmakta tereddüt edilmez ise elbette kayda alınmış böylesi olaylara ve o olayların sadır olduğu insanların gerçekliği hususunda da inanmakta tereddüt etmemek gerekir. Aynı şekilde her kesin gözlemleme imkanı bulamadığı, uzayın derinliğindeki makro cisimlerin ve maddenin derinliğinde ki, mikro cisimlerin, elektro teleskoplarla ve elektro mikroskoplarla gözlemlenip, varlıkları, etkinlikleri ve çeşitleri hakkında bilgilerin kayıtlara geçmesi ve bilimsel keşif ve tespitler olarak kabullenilmesi gibi, böyesi olaylara şahit olunmasa da ve bu olayların sadır olduğu insanların varlığı konusunda tereddüt ve inanmama ve üstelik bu inanmamayı bilim adına yapmak hiç doğru olmasa gerektir. Kim ne derse desin, aklın kabulde zorlandığı böylesi olayların ve yeteneklerin inkarı, mümkün değildir, hele bilim adına görmezden gelmek, hiç iş değildir. Fakat hal böyle iken yani bu olaylar ve bu olayların sadır olduğu insanlar her zaman ve her yerde gözlenemediğinden (belirli şartlar oluşmadan gözlenemediklerinden) ve kolay da kontrol edilemediklerinden olsa gerek, ilmi tutarlılık cihetiyle öteden beri hep tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmanın temel sebebi, müsbet bilim denen ilmi bilgi alanına, ilmi araştırmalara ve onun hedeflediği ufka, bilim adamlarının mataryalist bakışla haksız ve gereksiz bir sınırlama koymalarıdır. O nedenle ilmi bilgi konusunda aydınlatıcı açıklama yapmak gerekmektedir.
Şöyle ki; Son iki yüzyılda batıda nasıl ki materyalist bir ekolleşme adına, dini bilgiler; doğru yanlış denmeden dışlanmış ve bilimsel araştırmalara, maddi kabul çerçeve-sinde sınır konulmuş ise, aynı şekilde daha once (17.Yüzyıl öncesinde) kilise ekolleşmesi ile doğru yanlış denmeden müsbet ilim adına dini bilgilere ters düşen başta felsefi fikirler olmak üzere, ilmi tespitlere ve araştırmalara her zeminde ve her zaman blokajda bulunulmuş, hatta bazı bilginler, ilmi çerçevede doğru tespitler yapmalarına rağmen kilise öğretisine zıt hükümlerde bulunmalarından dolayı engizisyon mahke-melerinde ölüm cezasına bile çarptırılmışlardır. Uzun yıllar devam eden bu ölümüne mücadelede, materyalist ekol mensubu bilim adamları kendilerine pay çıkarmışlar ve batıda bu zihniyeti temsil eden bilim adamları, her yerde ve her zaman bilimin yönlendiricisi olmuşlardır. Son iki yüz yılda, onların belirledikleri şekilde ilmi bilgiye ve ilmi araştırmalara bir çerçeve çizilmiş, onların belirledikleri şekilde ilmi tanım-lamalar yapılmıştır. Ne yazık ki, materyalist olmayan ilim adamları da; bu zihniyetin belirlediği şekilde hareket etmişlerdir. Günümüzde yapılan ilmi tanımlamalar, kabuller ve ilim tarifi de, bu materyalist ilim adamlarının ortaya koydukları tanımlama ve kabuller çerçevesinde olmuştur. Onlara göre ilim yada bilim, sadece ‘İnsanın ihtiyaçlarını kolaylaştırmak; problemlerini gidermek, fizik evrenin ve tüm mahlûkatın maddi çerçevede mahiyetinin ve hakikatinin anlaşılması yönünde gözlem, deney/tecrübe, araştırma yapılmasıyla elde edilen sistematik bilgiler” olarak tanımlanmaktadır. Ki bu şu demektir. İnsanların merakı ve ihtiyacı doğrultusunda eşyanın ve eşhasın haiz olduğu bilinmeyen özelliklerinin keşfedilmesi, mahiyetinin ortaya konulmasıyla elde edilen bilgilerdir. Bu gayret ortaya konuluken gözlem, deney-tecrübe, akli kabul ve determinist yaklaşım/sebep sonuç ilişkileri esas alınmakta ve sadece bu çerçevede ortaya konulan gayret ve bilgi, bilimin kapsam alanı içerisine alınmaktadır. Gözlemlenmiş olsa da deneyle kanıtlansa da, aklın kabulde zorlandığı/sebep sonuç bağlantısı kurulamayan, eşya ve eşhasa ait özellikler ve olaylar, bilimin kapsam alanı içerisine alınmamaktadır. Yani ya yok farz edilmekte, ya da görmezden gelinmektedir. Bu çerçevede eşya ve eşhasa ilişkin ya da eşya ve eşhas dışında yani madde ötesi yapıların ve madde ötesi varlıkların gerçekliğine ilişkin bilgilerden bahseden vahiy ve vahiy kaynaklı dini bilgiler, aklileştirisin veya aklileştirilmesin, bilimin kapsam alanı dışında tutulmaktadır.Tabii ki bu tanımlama ve tavır yanlıştır. Çünkü fizik/maddi çerçeveli evren ve mahlûkat anlayışı, çevremizde olanı biteni açıklamaya kâfi gelmemektedir. Ki beş duyu organımızla oluşan algılamanın sınırlı oluşu, değil madde ötesini gözlemleme, mikro kozmos denilen elektromikrosopla varlığı kanıtlanan cirmi küçük varlıkları ve farklı dalga boyunda etrafa yayılan sesleri dahi gözlemlemek veya algılamak mümkün değildir. Bu nedenle olağan üstü olaylar ve perde arkası sebepleri, vahiyle bildirilen algımız ötesinde bulunan varlıkları; bilim dışı, üzerinde durulmayan, araştır-maya değerli görülmeyen meseleler olarak karanlıkta bırakmak, bu konuları ilim dışına atmak iş değildir. Her ne kadar günümüz ilim anlayışında iman meseleleri dediğimiz, yaratıcı varlık yüce Allah ve onun vahiyle belirttiği kâinat anlayışı, sistemi ve işleyişi, ruh ve ruhani varlıklarla ilgili meseleler, gerçek dışıymış gibi dışlanmış olsa da, 20. Yüzyıl itibarıyla bu anlayışın merkezi olan batı ilim mahvilleri de dahil tüm dünyada, yavaş yavaş bu ilim anlayışından uzakla-şılmaktdır. Bunun sebebi de, sosyal bilimlerde gelişmelerin olması ve özellikle psikoloji ve parapsikoloji ilmininin inceleme alanına giren beş duyu kapsamında/olağan ve beş duyu dışı kapsamında/olağan dışı algılamanın/veri alış verişinin gerçekliğinin tespit edilmesidir.
Bu tespitler, bilimin kapsam alanının, maddeyle ve maddi alemle sınırlandırılmaması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu çerçevede bilimi tanımlamak gerekirse şöyle bir tarif yapılmalıdır. “Bilim, insanın ve toplumun ihtiyaç ve problem-lerini kolayca gidermek, yeni teknolojiler üretmek yönünde hiçbir maddi sınırlandırma olmaksızın bilim metotları (gözlem, deney/tecrübe), matamatiki usuller (rakamlar ve şekiller) ve mantık metotları (analiz, sentez, kıyas, temsil/anoloji ve teşbih) göz önüne alınarak araştırma yapmak suretiyle ortaya konulan sistematik bilgilerdir.” Tabi ki, İlmi araştırma da; bu metotlar ve usuller dâhilinde bilinenlerden hareketle, bilinmeyenleri keşfetme faaliyetidir. Yani gerçekte insanların ihtiyaç ve problemlerini gideren, insan ve evrenle ilgili ön kabuller (hipotez anlamında) ortaya koyan, ilmi tespitlerle tenakuza düşmeyen madde sınırlamasının ötesine/fizik ötesine uzanan bilgileri havi vahyi hakikatler, bilimin kapsamı içerisinde ele alınmalıdır. Bu çerçevede ilim/bilim, “yüce yaratıcının, maddi görünüm yönüyle ortaya koymuş olduğu görünen kainat sanatını (eşya ve eşhasın görünen maddi özelliklerini) ve madde ötesi yönüyle de kainat sanatının görünmeyen sırlarını (söz konusu özelliklerin sebeplerini yani dayandığı kanunları, hikmetleri insana tanıtan hakikatler demeti, bilgiler bütünüdür” şeklinde tarif edilebilir. Nitekim, baştan sona gerçek ve doğru bilgileri havi en son din islamın kutsal kitabı Kuran-ı kerimde bu tarif teyid edilmekte ve aynı zamanda materyalist bilim anlayışının yanlışlığı şu ayetle belirtilmektedir;“Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka şey istemeyenlere aldırma. Onların ilimden erecekleri gaye ancak o kadardır. Necm süresi, 29-30. Ayetlerin meali” Ayrıca bir hadis-i şerifte de; ilmin iki kutuplu olduğuna değinilmek suretiyle bütüncül bir tanımlama ve tasnif yapılmaktadır. Şöyle ki, “ilim, iki kısımdır, önceliği olan kalbe tesir eden (İmanı inkişaf ettiren, ruhu yani insanı olgun-laştıran gerçek vahy ve vahye dayalı) din ilimleridir. Celalettin Suyuti, Feth-ül Kebir” Yani ilim iki cephelidir. Bir cephesi malum ispatlanabilir özellikte, tecrübe edilebilir, akla hitap eden ve devamlı gelişen matamatik, mantık, fen ve sosyal tabanlı modern ilimlerdir. Diğer cephesi vahiy kaynaklı hem akla, hem kalbe hitap eden dini ilimlerdir. Bu gerçekten hareketle, modern bilimler ışığında daha önce hazırladığımız “Bilim ve İnsan” kitabının devamı olarak ayrıca modern bilimler yanında vahiy kaynaklı bilgiler ışığında “Bilim ötesi ve İnsan” başlıklı bu kitap hazırlanmıştır.
Esasen günümüzde; fizik ötesi olarak tanımlanan meselelere, her ne kadar materyalist gözle bakılıyor olsa da, yine de psikoloji, parapsikoloji, biyokimya, mikrofizik, makrofizik, astrofizik gibi (bilimsel metotlarla ortaya konulan) displinlerde, bu bakışın ötesine geçilmekte, madde ve madde ötesi boyuttan daha bütüncül olarak ele alınmaktadır. Batı dünyasının fizik ve matematik alanında önemli bilim adamlarından Einstein, Heisenberg, Broglie, Hawking gibi zatlar, bilime ilişkin yaptıkları açıklamalarda; ilmi gelişmenin, maddeye bağlı olmadan her konuda araştırma ve inceleme yapılmasıyla mumkün olabileceğini belirtmişlerdir.
Gerçek o ki, 20.yüzyıl itibarıyla insanın gözlem ve deney sınırları içine giren fiziki, kimyevi, biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyolojik yapısı ve özellikleri yanında, gözlem ve deney sınırları içine sokulmayan fizik ötesi yapısı ve ruhi fonksiyonları hakkında da epeyce araştırma ve inceleme yapılmıştır. Özellikle son zamanlarda, insanın madde ötesi yapısına ve olağan üstü fonsiyonlarına ilişkin pek çok gözlem ve deney yapılmış ve yeni tespitlerle birlikte insanı tanımada oldukça önemli mesafeler alınmıştır. Ne yazık ki bu yönde yapılan gayret ve çalışmalar, materyalist ilim adamlarının çoğunlukta olduğu ilim mahfilerinde itibar görmemiştir. Materyalist bilim adamları, öylesine şartlanmışlardır ki, dini ve vahyi bilgilerle alakası olmayan batı mahreçli olarak yeni ortaya konulan ilmi disiplin; parapsikolojiyi de (insandan sadır olan olağan üstü olaylar ve olağan üstü iletişm ve etkileşim konusunda araştırma, inceleme, tespit ve açıklamalar yapan bilim dalı), gözlem ve özel şartlarda deneye dayandırılmasına rağmen, hala bilim mahfillerinden uzak tutmaya çalışmak-tdırlar. Çünkü onlara göre, ölçüye ve tartıya gelmeyen, normal şartlarda laborotuvarda deneyle sınanmayan hiç bir şeyin bilimsel değeri yoktur. Şüphesiz bu bakış kökten yanlış bir bakıştır, Tabii ki, bu bakışla yapılan tanımlamalar da, yanlıştır. Değil ki, böylesi yanlış bakışla yapılan ilmi araştırmalar, yapılan değerlendirmeler doğru olabilsin. [1]
Bu olumsuz bakışa rağmen yine de bazı bilim adamları ve araştırmacılar, olağan üstü olayların mahiyeti ve hakikatini; vahyi bilgileri esas alarak araştırma yapmaktan geri dur-mamışlar, en azından gözlemlerini kayıt etmekten geri kalmamışlardır. Özellikle. 20. yüzyıl başlarından itibaren gelişen sosyal bilimlerin de etkisiyle, bu konulara daha da önem verilmiş, gerek ferdi planda ve gerekse kurumsal planda yapılan deneylerde elde edilen sonuçlara (beyin kabuğunda bulunan duyu merkezlerinin telegramik özelliğinin keşfi sonrasında) bakılarak, olağan ve olağan üstü iletişim ve etkileşimin beyin merkezli olduğu, dolaysıyla düşüncenin de, beyin mahsulü olduğu iddia edilmiştir. Beyinle ilgili telegramik çalışmalar, bu anlayış doğrultusunda yapılmıştır. [2]
Yapılan açıklama ve tespitlerin, bilimsel kongrelerde tartışılmasıyla ve ilmi kabul görmesiyle de, once psikoloji, bilahre parapsikoloji olmak üzere yeni ilmi disiplinler ortaya çıkmıştır. Kim ne derse desin bu iki ilmi disiplin, insanın mahiyeti ve hakikati yönüyle oldukça önemli ve gerçekçi tespitlerin yapılmasında rol almıştır.
Parapsikoloji, esasen materyalist bilim anlayışına büyük bir darbe vurmuştur. [3]
Psikoloji ve parapikoloji konusunda son iki yüzyılda pek çok ülkede resmi veya yarı resmi gizli veya açık, ferdi veya kurumsal düzeyde çalışmalar yapılmıştır. Bu konuda ön alan iki ülke Fransa ve İngiltere olmuştur. Fransa’da 1876’da Paris Uluslararası Psişik Enstitüsü, İngiltere’de 1882’de Londra Psişik Araştırmalar Enstitüsü kurulmuştur. Özellikle ikinci dünya savaşı öncesi ve sonrasında çoğu ülkede (A.B.D, Rusya, Almanya, Japonya, Polonya, Romanya, Çekoslovakya, Hindistan, Çin başta olmak üzere) bu alanda, değişik amaçlarla kurumsal seviyede gözlemsel ve deneysel çalışmalar yapılmış, bilimsel manada pek çok tespitlerde bulunulmuştur.
Esasen parapsikoloji, ilmi disiplin olarak batıda kabul görmüş olsa da (1950’lerden sonra ortaya konulmuştur), mahiyeti ve hakikati tam anlaşılamadığından ve sınırlarının tam belirlenememiş olmasından, halen batıda gelişme aşamasındadır. O nedenle de, bu alanda sunulan batı mahreçli bilgilerin, süzgeçten geçirilmesi gerekmektedir. Ki bu kitapta mümkün olduğunca bu yaklaşımla değerlendirme yapılmakta ve islami/vahiy kaynaklı bilgilerle birlikte ele alınmış bulunmaktadır.
Gerçek o ki, bu yeni bilim dalının; benzeri konularla ilgilenen spritüalizmle, mistik mesleklerle v.d tarikat meslekleri ile bir alâkası yoktur. Aynı şekilde olağanüstü olayların mahiyeti ve hakikati ile ilgili bilgiler ihtiva eden dini disiplinlerle de (tasavvuf ve kelam ilmi) bir ilgisi yoktur.[4]
Kısacası parapsikoloji, insanın akıl ve beş duyu duyu kaynaklı nefsani ve akli boyutlu iletişim ve etkileşimine ilişkin insan davranışlarını araştıran ve inceleyen psikolojiden farklı olarak, insanın akıl ötesi ve beş duyu ötesi his ve ruh dünya-sına ilişkin iletişim ve etkileşim çeşitlerini araştıran ve ince-leyen bir disiplin olarak ilim hayatında yerini almış bulun-maktadır.
Günümüzde parapsikoloji, artık aşırı şüpheci ve mater-yalist bilim adamları dışında pek çok bilim adamınca önemsenen ve teknolojik gelişmelere ziyadesiyle katkı sağlayan yeni bir bilim dalı olarak itibar görmektedir.
Bu konuda ünlü matematikçi B. Pascal, “Matematiğin çözemediğini, ancak akıl ötesi duyulardan gelen dış duyu dışı algılama/sezgi kabiliyeti ile çözebiliriz. Önemli ve gerçek olan da bu tür bilgilerdir.” demekle, olağan üstü yetenek olan sezginin dolaysıyla parapsikolojinin ne denli önemli ve hayatın gerçeği olduğunu açıkça bilirtmektedır. İslam bilim anlayışında da bu anlayış oldukça kabul görmektedir. Daha once bir hadis-i şerifte; ilmin, iki çeşit olduğu, önceliği olanın kalbe tesir eden yani his dünyamızda etkili olan ilim/vahiy kaynaklı din ilmi olduğu belirtilmişti.
Gerçek o ki, son iki yüzyılda, dünyada yayılan ve halen de etkili olan tek boyutlu yani sadece akli ve nefsani iletişim ve etkileşime temel alan materyalist bilim anlayışı, para-psikoloji sayesinde yavaş yavaş gözden düşmekte ve yerini daha gerçekçi bütüncül ilim anlayışına bırakmaktadır. yani beş duyu ve akla hitap eden modern ilimlerle birlikte beş duyu ötesi his dünyamıza ve akıl ötesi kalbe/gönüle hitap eden ilim anlayışına bırakmaktadır.
Nitekim 20. Yüzyılda, materyalist anlayışı haiz birçok üniversitede, söz konusu bütüncül ilim anlayışın kabul görme-siyle kuantum/parçacık fiziği,nükleer fizik/atom fiziği, astrofizik, moleküler fizik, biyokimya, genetik gibi modern ilimlerde ve teknolojide gelişmeler olduğu gibi aynı zamanda, sosyal bilimler, pskoloji, parapsikoloji, episto-moloji/doğru yöntemlerle yani ilmi usullerle hakikati belirleme bilgisi gibi ilmi gelişmeler ve yeni ilmi disipliner ortaya çıkmıştır.
Nitekim günümüzde astro fizik, biyokimya ve genetik alanında çok önemli gelişmeler olmuştur. Gerek teleskopik gözlemlerle, gerekse mikroskopik gözlemlerle maddenin, uzayın ve canlı hücrelerin derinliği hakkında yeni ve çarpıcı bilgilere ulaşılmıştır. Özellikle uluslar arası araştırma merkezi CERN’de, atom altı parçacıkların tespiti ve işlevlerine ilişkin araştırmalarda elde edilen veriler ile ulusal ve uluslar arası uzay araştırma merkezlerinde yapılan teleskopik gözlemlerde elde edilen veriler, bilimin gelişmesi yönünde oldukça aydınlatıcı bilgiler ortaya koymuştur.
Bu kitapta, ilim mahfillerince kabul gören psikolojinin, parapsikolojınin ve teorik fiziğin sunmuş olduğu sade bilgilere ve özellikle kuantum fiziği ve astrofizik ışığında ortaya konul-muş tespitlere ve ilmi yorumlara yer verilmekte, ayrıca destekleyici mahiyette vahiy esaslı dini bilgilere de yer veril-miş bulunulmaktadir.
Günümüzde gözlemlenen olağan üstü iletişim ve etkinlikler yani olağan üstü olaylar, kitabımızın esas konusunu teşkil etmektedir. Yapılan araştırmalara gore bu iletişim ve etkinliklerin, her birinin ayrı ayrı kanunlara dayalı olarak tezahür etmekte olduğudur. Bu iletişim ve etkileşimin dayandığı kanunlara da, kitapta değinilmektedir.
Her ne kadar telkin (insanı uyanık halde iken zihnen etkilemek), hipnotik telkin (insanı suni olarak uyutup zihnen etkili olmak), telepati (uzaktaki bir insanla zihinler arası iletişim kurmak) gibi konular, psikolojinin ilgi ve inceleme alanına girmekteyse, parapsikolojiye giriş babında bu üç etkileşim çeşidi, parapsikolojinin de ilgi ve iceleme alanına girmektedir. Ayrıca telestezi-içe doğma (kaynağı ruhani bir varlık veya özbenlik olan bilgilerin ve olayların algılanması), psikometri (her hangi bir eşyaya dokunarak onun yakın çevresindeki olayları algılamak), durugörü (uzaktaki bir olayın yahut geçmişte yaşanmış veya gelecekte yaşanacak bir olayın gözle izlenircesine içe doğması), telekinezi (eşyayı canlı veya cansız varlıkları uzaktan etkilemek), v.d. olağan üstü olaylar da parapsikolojinin ilgi ve inceleme alanına girmektedir.
Sonuçlar ne olursa olsun, vahyi hakikatlere dayalı gerek psikoloji alanında, gerekse parapsikoloji ve gerekse kuantum fiziği, mikro ve makro fizik, biyofizik ve astro fizik alanında yapılan araştırmalar ve çalışmalar, her halükarda bilim ve teknolojide, sanat hayatında ve pek çok alanda, gelişmelere sebep olamaktadır. Şüphesiz ki, ilmi araştırma ve çalışmalar, islamin/vahyin işaret ettiği hedefler istikametinde geliş-tirilmedikçe, insanlığın hayrına olmayacağı da bir gerçektir.
Bu kitapta temel referans bilgilerin verilmesinden sonra olağan üstü iletişim ve etkileşime ilişkin konular, tek ele alınacak ve önce istidraç/nefsi terbiye kapsamında, gözlem ve deneylere ilişkin olağan üstü olaylara yer verilecek, daha sonra keramet ve mucize kapsamında gözlemlere ilişkin (deney yapılamadığından) olağan üstü olaylara yer verilecektir.
[1] Bu yanlış (materyalist) bakışa göre insanın, ölçülebilen fizik özellikleri ve ekonomik gücü nisbetinde ilmi değeri vardır. İnsan, ancak bu yönleri ile araştırılmaya ve keşfe uygun bir materyal olarak kabul edilmektedir. Yine bu bakışa göre insan, yeni bilgi ve yeni teknolojiler ürettiği yada bu bilgi ve teknolojilere sahip olduğu ölçüde yüksek değeri haizdir, aksi halde düşük değeri haiz basit bir varlık olarak görülmektedir. Nitekim bu bakış ve anlayışın sonucudur, ki son yüzyılda insanı tanıma ve mutlu etme yönünde alınan mesafe büyük ve güçlü ekonomik organizasyonlar tesis etme, çok marifetli ve pahalı teknolojik cihazlar üretme, kitle imha silah ve vasıtaları keşfetme yönünde alınan mesafenin yanında hiç denecek düzeydedir. Yani bu bakışla insanın keşfi ve mutluluğu yönünde pek bir şey yapılamasa da; onun iyi bir üretim aracı olması yönünde sathi ve sığda olsa modern bilgi ve teknolojiler üretile-bilmektedir. Bunun sonucu olarakta, insandan azami ölçüde yararlanılmakta ve daha da yararlanılma gereği duyul-maktadır, ki batı mahreçli sosyoloji, psikoloji ve parapsikoloji v.d insanla ilgili bilimlerin ortaya çıkmasının ve gelişmesinin nedeni işte bu gerekliliktir. Yani insanın bütüncü bakışla incelenememesinin bıraktığı eksiklik sosyoloji, psikoloji ve parapsikoloji ile doldurulmaya çalışılmaktadır.
Şüphesiz insanın kendisini tanıma yönünde araştırma yapması yanında, mikro alemi ve makro alemi, fizik ve fizik ötesi konuları disipline bir şekilde bütünlük içerisinde araştırması da oldukça önemlidir. Belirtmek istediğimiz, hangi ilmi disiplini, kimler ve hangi maksatla keşfetmiş olursa olsun; bütüncü-doğru bakışla ele alınmasının ve tüm insanların mutluluğunu ve refahını sağlayacak şekilde hayata geçiril-mesinin önemine parmak basmak oldukça önemlidir. Esas olan her şeyin insan için var olduğu ve onun mutlu edilmesinin gerekli olduğu gerçeğini gösteren (vahy dürbünü ile sağlanan) bütüncül-doğru bakıştır. Bu bakışla bilimsel araştırmaların yapılması halinde hem gerçek/doğru bilgiye ulaşılır. Hemde bu bilgilerle insanlığa faydalı teknolojik keşifler ortaya konulur.
[2]Doğrudan beyne yerleştirilen elektrotlar veya çipler vasıtasıyla beyne gönderilen manyetik dalgalarla zihin kontrolü yapılma işlemine “Telegram” denilmektedir.
“Telegram” tekniğinin uygulanması sonrasında, bilim adamları “düşüncenin oluşumu ve beyin fonksiyonları“ hakkında farklı yorumlar yapmışlar ve kararsız tutum içine girmişlerdir. Ki çoğu bilim adamı, beyin ötesinde muhakeme eden; düşünüp, karar veren bir emredici güç ve iradenin (ruhun), olmadığına kanaat getirmişlerdir. Beynin, bizzat düşünce üreten yani muhakeme yapıp, kararlar veren ve bu kararları vücud organları üzerinde tatbik eden üst seviyede bir organ olduğunu belirtmişlerdir. Yani bazı bilim adamları, bilerek veya bilmeyerek, düşüncenin kaynağı olarak beyni göstermişler, düşüncenin (ve tabii olarak zihin/akıl aleminin/ evreninin) telegramla kontrol edilebileceğini ve yönetile-bileceğini belirtmişlerdir. Bu bilim adamları, Telegramı, güya tezlerinin kabulunde deneysel bir vasıta kılmışlardır. Oysa yapılan araştırmalarda, beyne gönderilen elektrik uyarıları ile insanlar, bazı hareketleri yapmak zorunda kaldıklarını fakat yapmak istemediklerini söylemişlerdir. Bu hareketlerin yapılma emri verildiğinde yani elekrtiki uyarı yapıldığında, başka bir irade (yani insani ruhun temel özelliği olan akli etkinlik), o hareketleri yapmak istemediğini söylemektedir. Beyne gön-derilen uyarıcı neticesinde kişinin yaptığı hareketler gerçekte “motor hareketler”olup, etki-tepki sarmalından dolayı ortaya çıkmakta ve düşünce ile bir alakası bulunmamaktadır. Ki bu motor hareketin, maddenin genel özelliği olarak etkiye karşı tepki verilmesi olduğunu, materyalist ilim adamları, ya unutmakta, ya da görmezden gelmektedir..
Esasen beyinlerine elektriki uyarı yapılan kişilerin verdikleri otomatik tepkiyi, istemiyor olmalarına rağmen, uyarıya tepki vermeleri, zihin kontrol projeksiyonu değil, düşünce alışkanlığının (sürecinin) bozulmasından meydana gelen arızi bir durum olduğundan, düşünce süreci bozulduğu için etkinin dahil olduğu noktadan itibaren tepki dinamiğinin işlemesiyle ortaya çıkmaktdaır. Burada beyin, kendine gelen elektiki talimatların, zihin/akıl ve nefs aleminden/evreninden gelmediğini baştan fark etmiyor olsa da, sonradan bu tepkinin düşünce merkezli olmadığını anlamakta ve o minvalde devam eden komutlara kayıtsız kalmaktadır. Kısacası telegram yoluyla zihin/akıl kontrol edilemez. Çünkü elektriki müdahale/etki, zihne/akla değil beyne yapılmaktadır.
Buradaki önemli soru akla gekmekte, beynin (dolayısıyla bedenin) zihni evren üzerinde etkisi varmıdır? Eğer varsa, bu yolla zihin kontrolü sağlanamaz mı? Bu sorunun cevabı da, zihin-beden ilişkisinin açıklanmasıyla verilebilir.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, zihin/akıl ile beden (beyin dahil) birbirini etkilemektedir. Anlaşıldığı kadarıyla zihni evren/akıl; kalbi evren/gönül ile dış evren/ beden arasında bulumakta ve her iki evrenle de irtibattadır. Hem maddi dış dünyadan/beş duyuya ait olağan gözlemden etkilenir. Hemde kalbi evrenden yani madde ötesi aleme açılabilen ruha ait olağan üstü gözlemlerden etkilenir. Akli düşünceler, zihni evrende olan iletişim ve etkilesimlerle inkişaf eder, imani düşünceler ise kalb evreninde olan iletişim ve etkileşimle inkişaf eder. Hayat ise, kalbi, zihni ve fiili (fiziki) evren düzlemlerinde oluşur. Bu üç düzlemin her birinden diğerine geçiş vardır ve bu geçiş (etkileme ve etkilenme) hem iradi hem de gayri iradî olup, silsile halinde devamlılık arz eder. Kalb evrenine giriş sadece iradidir. Kişinin iradesinin dışında hiçbir teknikle/usulle kalb evrenine giriş olmaz. Belki irade ortaya çıkmadan evvel kalbi evrene giriş olabilir. Fakat irade öncesi süreçleri teşhis etmek ve o aşamada müdahale metotları geliştirmek, çok büyük bir iddia olur. Zihni evrenin, hayattan (ve dış alemden) etkilenmesi, onun tabii/olağan faaliyetlerindendir. Öğrenmek, zihnin etkilenmesidir. İnsanın çevresinde meydana gelen her şey, zihni evreni etkiler. Bunun için telegram gibi iddialı ve karmaşık metotlara ihtiyaç yoktur. O nedenle Zihnin etkilenmesi ile zihnin yönetilmesi konusunu birbirinden ayırmak gerekir. Zihin etkilenir, zaten işi etkilenmektir. Bir bilgi veya düşünceyi zihni evrene nakletmek için, o bilgi veya düşüncenin, beş duyunun hepsine, bir kaçına veya birine ulaşması kafidir. Zihni evreni yönetmek, etkilemekle olmaz. Ne kadar ağır etkilenirse etkilensin, zihin yönetilemez. Dünyanın en ahmak insanının bile zihni evreni, telegram gibi tekniklerle dışarıdan yönetilemez.
[3]Bilindiği üzere psikoloji, insanlarda görülen genel davranış değişikliklerini. parapsikoloji ise bazı insanlarda görülen özel (olağan üstü) yetenekleri incelemektedir. Bilimin temel ilkeleri açısından bakıldığında, parapsikoloji; normal şartlarda test edilebilirlik, uygulanabilirlik ilkesi dışında (özel şartlarda test yapılmakta olduğundan) itiraz edilmeyecek bilimsel esasları haiz bir disiplindir. Parapsikoloji; insan odaklı olağan üstü olayları, felsefi, dini ve imani etkide kalmaksızın ve hiç bir ön kabul olmadan, tarafsız bir şekilde incelemektedir.
Bilindiği üzere olağan üstü olaylar, sadece özel eğitimden ve disiplinden geçmiş ve çoğunlukla kendine pay çıkaran (bilime katkısı olsa bile) özel yeteneklilerden (medyum, kahin, sihirbaz v.d) sadır olmamakta; daha harika şekillerde peygamberler ve velilerden de sadır olmaktadır. İşin bu yönüne bakıldığında, ister istemez parapsikoloji yanında vahy kaynaklı dini disiplinlere de (ledün ilmi-tasavvuf disiplini ve kelam ilmi ile müsbet felsefe denilen hikmet ilmi v.d disiplinler)baş vurulma ihtiyacı doğmaktadır.
Bilinmelidir, ki bu ilmi disiplinlerde ele alınan konular, öteden beri aklı zorlamakta ve bilimsel ölçülerle (gözlem, deney ve tecrübe) pek açıklanamamaktadır. Ancak yine bilinmektedir, ki bilimsel ölçülerle açıklanamaz ise de pek çok şey, varlık ve vaka planında algılanmaktadır ve inkarı da mümkün değildir. Aslonon bunların mahiyetlernin bilnmesi değildir. Bunların hakikatinin akıl yürütme yani mantık ölçüleriyle (kıyasla isbat, teşbihle) anlaşılması ve imanı kuvvetlendirmek üzere değerlendirilmesidir. İşte bu kitapta, bilimin ölçüleri ile açıklanamayan insan ve hayatla ilgili pek çok mesele, özel şartlarda gözlemlenme ve tecrübeye dayanma ölçüsünce mantık metodlarıyla açıklığa kavuşturulmaktadır.
Bu kitapta, parapsikoloji bilimi çerçevesinde insanın ruh yapısı ve ruhi fonksiyonları ile birlikte bazı insanlardan sadır olan olağanüstü olayların mahiyeti ve hakikati açıklanmaktadır.
[4]Spritüalizm, ruhani varlıklarla irtibat ve bazı insanlarda görülen hipnotik telkin, telepatik, telestezik, telekinezik v.d paranormal olaylar ile sihir/büyü, fal v.s konuları kısmen dini, kısmen felsefi boyutlardan ele alarak açıklama gayretinde olan bir meslektir. Batı da revaç bulmuş olan spritüalizm, doğu da biraz daha dini mahiyete bürünmüş şekilde mistizm (özellikle Hind mistizmi) anlayışı çerçevesinde itibar görmüş olarak, insanlar üzerinde etkili olmuştur. Nitekim bu etkilenme ile pek çok bilgisiz-cahil insan, bu konuda bilgi ve pratiği olan açıkgöz ve düzenbazın da oyuncağı haline gelmiş olup, çeşitli şekillerde istismara yol açmıştır.
Spritüalizmin, ruhu açıklama; yorum ve tarifi, ilmin ve İslamın ortaya koyduğu açıklama, yorum ve tariften farklıdır. Sprütalistler ruh ile melek ve cin adı verilen ruhani varlıklar arasında bir farkın olmadığını belirtirler. Oysa İslam ve bilim, ruhu; madde ötesi şuurlu bir kuvvet olarak niteler, melek ve cin adı verilen kişiliği haiz ruhani varlıkların, ruh olmadığını belirtir. Spritüalistler, her ne kadar dinlere karşı bir tavır içinde olmasalar da, sağlam bir imanı haiz olmadıklarından ispirtizma/ruh çağırma seansları düzenleyerek, şaşkınlık ve çaresizlikle doğru veya yanlış önlerine konulan her türlü bilgiye itibar ederler, doğru veya yanlış yorumlar yaparak, insanlara yanlış itikat aşılarlar,
Ölümden sonra ruhun bedenden ayrıldığı noktasında, her ne kadar spritüalistlerle, diğer dinlere ve İslami inanca mensup olanlar, aynı kabulü paylaşmakta iseler de; spritüalistlerin tatbikat alanı olan medyumlu veya medyumsuz ruh çağırma sansalarında, itibat kurulan ruhani varlığın ruh mu, melek mi, cin mi olduğu konusunda dinlerin kabulü ile spritüalistlerin kabullerinin farklı olduğu görülür. Spritüalistlerin insanı tanımlamalarında da farklı bakış söz konusudur. Onlara göre insan; ruh, perisperi (astral/şeffaf beden) ve maddi beden olmak üzere üç unsurdan oluş-muştur. Perisperi, ruhun maddi dünya ile irtibatını sağlayan zarfı, muhafazasıdır, denil-mektedir. İslami açıklamalara göre de insan, maddi organik beden ve bedene ait organları, organelleri ve hücre kompleksini diri tutan ve belirli fonksiyonların oluşmasını sağlayan şuuru ve iradeyi haiz ruh kompleksinden oluşan bir varlıktır. Islami kaynaklarda, melek ve cin denen ruhani varlıkların, ruh kompleksinin de, ayrı ayrı şeffafiyeti haiz duyu organaları ile algılanamaz özelliği olduğu belirtilmektedir. Bu konuda ilerde daha detaylı bilgiler verilecektir.
Duyu oganları dışında yapılan iletişim ve etkileşim olaylarını ilmi ve mantıkı metotlarla inceleyip açıklayan parapskoloji ile spritüalizm arasında kesişen bazı noktalar varsa da, birbirinden farklı şeyler olduklan açıktır. Ancak her ikisinde de, insanın bir eşya gibi ele alınmasından olsa gerek, her zaman istismar ve yanlış değerlendirmeler söz konusudur. Oysa hak dinler dediğimiz yahudilik ve hıristiyanlıkta ve özellikle de İslamiyette, istismara açık olan bu tür meslek ve disiplinlerin yerini, bilgi planında herkesin anlayabileceği, ancak amel planında her kesin kolay hazmedemeyeceği bir disiplin olan tasavvuf almıştır. Ne var ki, İslam dışı tasavvuf akımlarının, felsefi bilgilerle ve hurafelerle karışık olmasından ve de insanları baskı altında tutmasından olsa gerek; islam dışı tasavvufi akımların, insanı olgunlaştırma iddiası havada kalmaktadır. Oysa İslam tasavvufu, öylesine bir seviyeye gelmiştir ki, diğer islam dışı tasavvuf mesleklerindeki yanlış ve karmaşık bilgilerden arınmış vaziyette, hür irade dahilnde anla-şılabilir, insanı olgunlaştıracak, doğru ve faydalı bilgiler sunmaktadır.
İslam tasavvufu, insanın yaradılış gaye ve programına uygun olacak şekilde yaşamasını, olgunlaşmasını ve yücelmesini ve de hayatın gerçeklerini ve ilahi sırları öğreten bir disiplindir, denilebilir. Bu konuda, ilerde geniş bilgi verilecektir. Ancak burada açıklamamız gereken önemli husus, İslam dışı dini tarikatların ve tasavvuf ekollerinin bu çerçevede ele alınmaması gerektiğidir. Ne var ki günümüzde, bazı bilim adamları ve felsefe ekolleri; olağan üstü olaylarla ilgili ilmi (parapsikoloji) ve dini (tasavvufi) disiplinleri bilerek veya bilmeyerek birbirine karıştırmakta, daha önce ifade edildiği üzere özellikle de parapsikoloji ile spritüalizmi, mistizm adı altında tüm dini tarikat mesleklerini aynı kefeye koymaktadırlar. Oysa gerçek dışı yanlış bilgiler ve faydasız partikler ihtiva eden dini/tasavvufi, felsefi/spritüalist v.d mistik akımlar/meslekler ile gerçek doğru bilgiler ve faydalı pratikler ihtiva eden bozulmamış islam tasavvuf akımları/meslekleri bir birinden çok farklıdır.