Araştırma ve Zihniyet Meselesi
Araştırma, bilim ve mantık metodlan çerçevesinde, canlı ve cansız varlıkların tanımlanması; tabii ve sosyal olayların irdelenmesi, mevcud bilgileri yeni bilgiler katılması, eski bilgilerin içerisinden doğruların ayıklanması, yapılan keşif ve tespitlerin ferd ve cemiyet refahı istikametinde kullanılması, olarak tanımlanabilir.
Araştırma bir takım çalışmasıdır. Bir takım çalışması araştırmacının sayısal olarak fazla kişi ile çalışması olarak algılanmamalı; yapılacak çalışmalarda işbirliği ve eşgüdümün sağlanması olarak düşünülmelidir. Burada da iletişim araştırmacının sürekli başvuracağı bir süreçtir. İyi bir araştırmacının aynı zamanda iyi bir iletişimci olması da gerekir. Bu ise doğuştan bir yetenek değil; geliştirilen ve disiplin altına alınan bir özelliktir.
Araştırmada hedef, ferd ve cimeyetin refahıdır. Ancak bu hedefe götüren güç, fert de ki merak duygusu, ilmi şüpheler ve cemiyette gelişen maddi ve manevi ihtiyaçlardır.
Araştırmanın kapsadığı saha, her ne kadar tüm kainat veya mahlukat alemi denilen canlı ve cansız varlıklar ise de bu saha, zihniyet anlayışı ve bu anlayışın gerektirdiği bakışa göre dar veya geniş olabilmektedir. Bir diğer ifade ile zihniyet faktörü, araştırmanın kapsadığı saha ve ileri sürülen ilmi yorumlar cihetiyle Önem arzetmektedir.
ilmi araştırmalar, ne kadar iyi planlanmış ve amaca uygun geliştirilmiş olursa olsun eğer başkalarının anlayabileceği ve uygulayabileceği şekilde kaleme alınmamış ise eksik kalmış demektir. Bu konuda benzer araştırmalara göz atmak ve diğer araştırmacılarla iletişim kurmak gerekir.
Bilimle meşgul olanlar başta olmak üzere genelde insanların yaptıkları araştırma faaliyetinde iki temel zihniyetin inanç derecesinde etkili olduğu görülmektedir.
Birincisi mataryalist zihniyet, ki bu zihniyete göre mahlukat alemi beş duyu ile sınırlanmıştır. İnsan beş duyunun ve aklın kavrayamayacağı sınırların ötesine geçemez. (Bir takım kavranması zor olaylarla karşılaşırsa bile) tabii olmayan olayların perde arkası sebeblerini ne kadar merak ederse etsin, irade ve vicdan; beş duyuya ve akla yol göstermek selahiyetine sahip değildir. İrade ve vicdan bir nevi prangadadır. Kısacası bu zihniyete göre ilmi araştırma sahası daralmış olmakta. Her oluşun, gelişimin ve değişmenin arkasında maddi bir sebeb aranmakta, ilmi yorumlar bu çerçevede yapılmaktadır.
İkincisi ise hür irade ve vicdani sorumluluk tahtında mahlukat alemine bakan, bu alemi beş duyunun sınırlan dışına taşmış olarak geniş bir saha içerisinde gören zihniyettir. Bu zihniyette akıl tek başına değildir. Ona yol gösterici durumda başka insani duyularda faaliyettedir.
Birinci zihniyet ele alman metod itibariyle yanlış, uygulama cihetiyle yanlış, irade ve tefekkürü dar kalıba koyduğu için yanlış bir zihniyettir. İkinci zihniyet ise gerek metod, gerekse uygulama cihetiyle doğru, iradeye ve tefekküre geniş imkanlar açması itibariyle doğru bir zihniyettir. Birincisinde araştırmacı, ilim caddesindeki tek ayakla yürümek, tek gözle bakmak gibi bir halet-i ruhiye içerisinde gitmek zorundayken, diğerinde iki ayakla, iki gözle yürümek gibi bir durum söz konusudur. Kısacası her türlü araştırmalarda doğru tespitlere ve sonuçlara ulaşmak ancak doğru zihniyetle mümkündür.
Yanlış zihniyet, beş duyuyu nazara aldığından sadece nefsin isteklerini veya insanın menfaatine uygun gelen istek ve arzularını gözönüne aldırır ki, bu bakışta vicdan yoktur. Akıl tam kemale ermemiş, nefis ve menfaat ön planda olduğundan tespit edilen yenilikler, keşifler topluma zarar pahasına da olsa uygulanmaktan geri kalmaz. Başkaları üzerinde nefsani tahakküm de bulunmaya, istismara vesile olabilir.
Oysa doğru zihniyet insanı; beş duyu ile birlikte vicdan muhasebesine götürdüğünden, bu zihniyetin sebeb olduğu bütüncü bakış, bir şeyi başka şeylerle birlikte idrak ettirir. Yani ferd kendisi ile birlikte toplumu da düşünmek durumunda kalır. Kısacası bu zihniyette deney; gözlem akıl, mantık, vicdan, tahlil ve hür irade birlikte faaliyetdedir.
îlmi araştırmalarda yapılacak vicdanı tahlil bilhassa önemli bir faktördür. İnsanı vahy gerçeğine yaklaştırır. Bir diğer ifade ile saha genişlemesine götüren husustur. Vicdan ve vahy gerçeği araştırılan eşya ile ilgili derin manaların ve zamanı geldikçe ortaya konulan mesajların çözülmesinde esas unsurdur ki materyalist zihniyetde böylesine çifte mercekli bir dürbüne sahip olmak hiç mi hiç mümkün değildir.
Bir bakıma deney, gözlem, akıl-mantık, vicdan ve vahy; ilmi araştırma koridorunda sıralanmış bütün kapıları (sebepler zinciri) açan bir anahtarın üzerindeki yivlerdir. Bu sebepten büyük İslam alimi Bediüzzaman, ilim zihniyetini bakın ne güzel özetlemiş.
“Vicdanın ziyası din ilimleri (vahy ve vahyin yorumlanmasına dayalı bilgilerdir. Aklın Nuru, Müsbet Modern ilimler (Gözlem ve deney ile yapılan ilim araştırmalara dayalı bilgi ve pratiklerdir. İkisinin imtizacı (uyumu) ile hakikat ortaya çıkar.Her iki cihetle ilerlemenin olması halinde ilmi araştırma gayreti artar. Eğer ilerleme uyumlu olmayıp tek yönlü olursa (Yani sadece din ilimlerinde ilerleme olur, fende ilerleme olmazsa) taassub ortaya çıkar. Sadece fen ilimlerinde ilerleme olur. Din ilimlerinde ilerleme olmazsa bu kez de insanlarda şüphe ve hile marazı doğar.”
Görülüyor ki, zihniyet düzelmedikçe insanlar yanılgıdan, yanlışlıktan hileden ve şüpheden kendini kurtaramaz. Nitekim ne kadar meşhur bilinse de hatta ilmi literatüre ismi yazılmış olsada birçok ilim adamının yanlış zihniyetten dolayı ilmi kanaatlerindeki yanlışlıklar asırlarca devam etmiştir.
Nitekim Galileo’nun mekan telakkisi, Newton’un “Genel Çekim” teorisi, geçmişte ne kadar güvenilir tespitler olarak ortaya konulursa konulsun, bugün bu teorilerin yerine Einstein’in “rolativizm” teorisi yer almıştır ki yarın bu teorinin yerini bir başka teorinin almayacağını da kimse garanti edemez.
Doğru zihniyetle eşyaya bakan insan için bu tür ilmi kanaatler kısmi ve mutlak hakikatleri tespitte sadece birer atlama taşıdır. Yanlış zihniyetle eşyaya bakan bir ilim adamı için ise bir kısmı hakikatmiş gibi kıymet ifade etmektedir.
Günümüz ders kitapları hâlâ bu şekilde takdimlerle (ilmi hakikatmiş süsü verilen faraziye ve nazariyelerle) doludur.
Esasen insanlık günümüzde; ilmi hakikatin (gerçeğin ne olup olmadığını eskiye nazaran biraz daha fazla merak etmektedir. Şüphesiz bu sebeple daha geniş düşünmekte bir şeyi başka şeylerle birlikte ele almakta kısaca titiz ve dikkatli davranmakta ve bunun sonucu olarak da yanlış kanaatlerin yerini gerçekler (hakikatlar) almaktadır. Ve insanlık, kim ne derse desin bugün, dünden daha farklı bir şekilde eşyaya nazar atmaktadır. Nitekim dün, maddenin her şeyin esası olduğuna inanıp inanmama arasında bocalayan garb alemi ve onun güdümünde yürüyen insanlık; bugün artık giderek düzelen ilmi zihniyet ve modern fiziğin yaptığı ilmi araştırmalar sayesinde, madde kadar madde ötesi şeylerinde varlığına (manevi varlıklar ve bu varlıklara ait olaylar ve bu olayların kanunları) inanmaktadır. Zira bugün madde ötesi şeylerde (kısmen imani meseleler) araştırıcıların perspektifine girmiş ve bu sahada pek çok mesele çözülmüş bulunmaktadır.
Esasen ilim zihniyeti denildiğinde, ne kadar öğrenirsek öğrenelim eski ve yeni bilgilerimizin, vicdanın emrettiği şekilde ciddi ve samimi olarak en yeni keşiflerle ve yeni doğrularla karşılaştırılması ve varsa yanlışların düzeltilmesi, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun devamlı yeni araştırmalar yapılması akla gelmelidir ki, ilmi çalışmalarda ihmal edilmemesi gerekli temel prensip, bu olmalıdır.
Kısacası ilim adına yapılan araştırma sonuçları keşif ve buluşlar ne kadar tatmin edici, ne kadar hayret verici olursa olsun, devamlı yeni araştırmalar ve yeni gözlemlere, deney tecrübelere itibar edilmeli ve yapılan araştırmalarla ortaya konulan tespitler, mutlaka vicdanı tahlilden (ciddi ve samimi bir özeleştiri-iman muhasebesinden) geçirilmelidir.
Zira ilmin bu şekilde olmasıyla, yapılması muhtemel hatalardan arınması mümkün olabilir.
Ali Kömürcü