Resmi otoritelerliklerine güvenerek ortaya çıkan bir kısım zevat, Bilim ve din konusunda sık sık ahkam kes­mekte, dinin bilime ters, ilmi gelişmelere mani bir takım hurafelerin (cehaletin) kaynağı olduğundan bahisle güya dindarlık olayının tehlikesine parmak basmaktadırlar.

îster maksatlı, ister maksatsız bu tür gayretler, aslında “güneşe püf demek, koca çınara tekme atmak” ah­maklığından başka bir şey değildir.Şüphesiz bu gay­retkeşlikleri, akıllı hiç bir insan tasvip etmez.

Zira cehalet ayrı şey din ayrı şeydir. Din ile cehaletin bir arada düşünülmesi değil, ancak bilimle dinin bir arada; bütünlük içerisinde düşünülmesi icabeder. Heleki İslam di­ninin cehaletle bir arada düşünülmesi hiç mi hiç mümkün değildir.

Bir İslam aliminin ifadesiyle “Kim ki din namına dünya yuvarlak değil derse, en büyük adüvvü dinden (Din düşmanı dinsizden) daha ziyade dine zararlıdır.

Bugüne kadar vahy kaynaklı hiç bir din kuralının ilmi gelişmelere mani olduğu veya ilmi hakikatlere ters düştüğü görülmemiştir. Aksine dinin ilme yol göstermiş olduğu, hatta bazı dini bilgilerin ilmi hakikatlerin çekirdeği olarak, ilmi gelişmelerin anahtarı oldukları sayısız örneklerle ortaya konul­muştur.

İslamiyetin, cahil müslümanı kabul etmediği ve ce­haletin, karanlığın zıttı olduğu apaçık ortada iken bizden çok daha iyi müslüman olan atalarımızı ve de günümüzde yaşayan dindar insanları ikide bir cehaletlikle ve tem­bellikle suçlamak hangi mantıkla ve akılla İzah edilebilir. İslam dininin bin dört yüz küsür seneden beri getirdiği ilahi prensipler ve ortaya koyduğu hayat nizamı, hala ge­çerliliğini muhafaza ediyor ve tazeliğinden bir şey kay­betmiyorsa ve karşısında çoğu kez, resmi olarak dikilen manialara rağmen yaşıyor ve yaşatılıyor ise bunun ar­kasında elbetteki cehalet değil ilme verilen kıymet yat­maktadır.

Bu sebeple ilmin din ile ayrılmaz bir bütünlük içe­risinde olması halinde ancak ilim kavramının tam yerine oturduğu söylenebilir. Yine bir büyük İslam alimin: dediği gibi “Vicdanın ziyası din ilimleridir. Akim nuru medeniyet fenleri (çağdaş ilim ve teknikler) dir. Her ikisinin imtizacı ile hakikat açığa çıkar. Bu iki unsurun birlikte tedrisi ile talebeler gayrete gelir. Ayrıldıkları vakit birincisinden taasub, İkincisinden hile ve şüphe doğar.

İslamiyet ilim dinidir. Mukaddes kitabı mızın ilk emri “Oku” dur. Ayrıca bu yolda çok sayıda ayet ve hadisler vardır.

İlim Öğrenmekteki esas maksad, şüphesiz Allah (C.C) rızası olmalıdır. Nefsin hoşuna gidecek maksatlar esas alı­nırsa insan kendisine ziyan eder. Basitleşir, adileşir. Bu ko­nuda söylenmiş bir hadise bakılacak olunursa, “Her kim Allah rızasından başka bir maksatla öğrenim yapar, orada Allah rızasından başka şey murad ederse o cehennemdeki yerini hazırlıyor demektir. (Tirmizi)”

İlim öğrenmenin fazilteleri, cehaletinde rezaletleri sa­yılmakla bitmez. Hz. Ali’nin (R.A) ibretli bir öğüdü ile yazımızı noktalıyalım.

“Beş şeyim var. Onları alın zira başka yerde bu­lamazsınız.

1. Allah’tan başkasına güvenmeyin.

2.Günahtan başka bir şeyden korkmayın.

3.Bilmediğinizi öğrenmekten çekinmeyin.

4.Bilmediğiniz bir şeye biliyorum demeyin.

5. Başın gövdedeki yeri ve önemi ne ise sabır’a da ha­yatınızda öyle yer ve değer veriniz.

Ali Kömürcü