İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

GİRİŞ

(1) İlmi Bilginin Temel İlkeleri

(2) İlim ve Tekniğin Ufukları

İLMİ ARAŞTIRMALAR DA USUL (METOD) MESELESİ

(3) Modern Metodolojinin Benimsediği İlmi Araştırma Usülü

(4) Bilgi Vasıtaları ve Kaynakları

İLMİ ARAŞTIRMALARDA ZİHNİYET (HAKİKATİ ARAYIŞ) MESELESİ

(5) Madde ötesi Varlıkların Hakikati

İLMİ ARŞTIRMALARDA EŞYAYA BAKIŞ MESELESİ

Bilgiden İstifâde Yolları

İnsanın Tekâmülü Ciheti

Müsbet ilim Perspektifinden Eşyayı Tanımlama

Eşyanın Hakikatini öğrenme Yolu

İLMİ ARAŞTIRMALARDA DENGELİ DÜŞÜNME MESELESİ

Müspet İlimPetşpektifinden İnsanı Tanımlama Eşyaya Tek Yanlı Bakışın Mahsurları

Varlığımızın Devamlı Şuurunda Olarak (Dengeli) Araştırma Yapmanın önemi

Dengeli Düşünmenin İnsana Kazandırdığı Nimetler

İLİM VE HAKİKAT MESELESİ

Tarihte İlim Anlayışı

Dini İlim’de Müteşabih (Temsil yoluyla İfade Edilen ) Hakikatler

Ledün İlmi

İnsan’da Kalp (Gönül) Sistemi ve Ruhi Bütünlük

İslâm Kaynaklarında İlim-Mantık Metotlarının Uygulanması

ÖNSÖZ

“Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından baş­ka şey istemeyenlere aldırma. Onların ilimden erecekleri gaye ancak o kadardır. “

Kurân-ı Kerim /Necm Suresi / 29, 30. Ayet meali

“İlim, ikidir. Önceliği olan, kalbe tesir eden ilim (Gerçek din ilmi) dir.”

Celaleddin Suyuti / Feth-ul Kebir / 2 Cilt, Sh : 251

Bazı kavramlar vardırki, tarifi ve anlaşılması oldukça zor­dur. Fakat yine de herkes bunları anladığını, bildiğini zanne­der. İşte ilim’de böyle kavramlardan olup, genel kanaate göre, belirli bir disiplin içerisinde sebeb-sonuç ilişkişi (nedensellik) gözönüne alınarak yapılan bir takım araştırma sonuçları şek­linde mütalâa edilir.

Bu tarif, şüphesiz mahiyet ve hakikat cihetiyle ilmi; doğ­ru tanımlamaya yeterli değildir. İlmi doğru tanımlamak için, çıkış noktası itibariyle ele alınması gereklidir. Çıkış noktası itibariyle ilim; Kainatta var olan gerçeklerin, insan vasıtası ile ortaya konulmasından başka bir şey değildir. Bir diğer ifade ile ilim, insan için yaratılmış, insanlığın yaratılışından beri var­lığını sürdüren bir varlıktır.

İnsan, merak ve ihtiyaç saikasıyla ilme yönelmektedir. Bilindiği üzere merak; insanı, araştırma yapmaya sevkeden bir duygudur. Şüphe ile Karıştırılmamalıdır. Şüphe (kuruntu) insanı, dıştan etkileyen, ilmi körelten, insanı zaafa düşüren ve karar vermede şaşırtıp bocalattıran arızı bir hastalıktır. Merak ise ilmin anahtarı olup bizzat insan içinde doğup gelişen, tat­min olmadıkça insana huzur vermeyen bir duygudur.

Merak ve ihtiyaçlara binaen ortaya çıkan, ötedenberi Kainatta var olan gerçekler (Eşyaya ve hayata ait tüm özellik­ler) iki şekilde insan önüne serilmektedir.

Birincisi müsbet modern ilimler, İkincisi müsbet .veya gerçek din ilimleridir. (Burada’ki müsbetlik kavramı maddi anlamda kullanılmamış, “hakikat kaynağı “manasında kulla­nılmıştır.)

Müsbet modern ilimler, ya fen ilimleri (Fizik, Kimya, Biyoloji ve bunların alt bölümleri); ya Matematik ilimleri (Arit­metik, Cebir, Geometri, Trigonometri, v.s.); ya da Sosyal ilimler (psikoloji, Mantık, Dil-filoloji ve Edebiyat, Sosyoloji, Tarih, Coğrafya v.s) olarak ortaya konulmuş bulunmaktadır.

Müsbet din ilimleri ise ya ayetlerle, ya hadislerle ya’da sünûhatla (Kelâm, Tefsir, Fıkıh) ortaya konulmuş bulunmak­tadır.

Müsbet Modern ilimlerin tabanını fen ve matematik ilimleri oluşturmakta, Gerçek din ilimlerinin tabanını Ayet ve hadisler oluşturmaktadır. Din ilimleri, her ne kadar mo­dern ilimlerin gelişmesinde önemli rol oynamaktaysa da; asıl etkisi; ferd, aile ve cemiyet hayatının tanzimine yöneliktir.

İster müsbet modern ilimlere ait, ister müsbet dini ilim­lere ait olsun, ortaya konulmuş bulunan bütün bilgiler, gerçek­tir. Zira ilmin temel özelliklerini, tamamıyla taşımaktadır­lar.

Ancak Müsbet modern ilimler derken, resmi olarak günü­müzde tedris edilen kısmen çarpıtılmış bilgiler anlaşılma­malıdır. Zira bu bilgiler, iradenin hürlüğü ilkesine (Vicdani so­rumluluk) uygun olarak ortaya konulmamış, bir takım nazari­ye (Naturizm, Materyalizm, Ateizm gibi felsefi görüşler) ve faraziyelcrin (Doktrin, Teori, Hipotez mahiyetinde fikirler) etki­sinde kalınarak ortaya konulmuştur.

Hür irade ile ortaya konulan müsbet ilme ait bilgiler ise sağlam tespitlerden (doğruluğu, bizzat müşahade edilerek an­laşılan veya dolaylı olarak delil ve şahidlerle belirlenen bilgiler) oluşmaktadır. İstet miisbet modern ilimlere ait, ister müsbet dini ilimlere ait olsun, ortaya konulmuş bulunan bütün doğru tespitlere “hakikat” adı verilir.

Söz konusu bu hakikatlerin nirengi olmasıyladır ki, yeni yeni keşifler ve tespitler ortaya konulmaktadır.

Aslında ilmin “hakikat” olarak tanımlanması, başka şekil­de yapılan tanımlamalara göre aslına en yakışır olanıdır.

Zira hakikatin olmadığı bir yerde ilimden bahsedilemez. İlimle ilgili olarak yukarda belirtilmiş olan ifadeleri açmak, il­min ne olup olmadığını ortaya koymak maksadıyla hazırlan­mış bulunan bu kitapta, girişle birlikte altı önemli meseleye temas edilmiştir. Girişte, ilmin hedefleri ve ufuklarına, Birinci başlık altında; ilmi araştırmalarda metod meselesine; ikinci başlık altında zihniyet meselesine, üçüncü başlık altında eşya­ya bakış meselesine, dördüncü başlık altında dengeli düşünme meselesine, beşinci başlık altında ise ilim ve hakikat meselesi­ne değinilmiştir.

Genç-yaşlı, her aydın insan için faydalı olacağına inandı­ğım bu kitap, özellikle vicdanıyla başbaşa, hür olarak ilimle hem hal olanlara sunulmuştur.

Gayret bizden tevfik Allah’tan

             Ali KÖMÜRCÜ

GİRİŞ

“Rabbin adı ile oku, Ki o (herşeyi) yarattı.”

Kurân-ı Kerim / El Alâk suresi / 1.Ayet meali

İlim taleb etmek, Her Müslümana farzdır.

İmam-ı Azam Ebu Hanife / Müsned / Sh 39. Hadis meali

Günümüzde öylesine baş döndürücü gelişmelerle karşılaşmaktayız ki atomlar aleminden feza alemine, insan organizma­sından diğer canlı ve cansız varlıklara, teknoloji ve elektronik­ten lazere kadar sayısız keşif ve tespitlerin, hemen her gün; gazete ve mecmualarla dünyanın dört bir tarafına yayıldığını duyuyor, görüyor ve bu gelişmeler karşısında hayret ve şaşkın­lığa düşmekten kendimizi alamıyoruz.

özellikle yaşadığımız çağ, adeta süprizler çağı haline gel­miş bulunmaktadır. Hatta diyebiliriz’ki, şu son çeyrek asırda müsbet ilimlerin insana armağan ettiği yeni keşifler ve tespitler daha önceki devirlere ait bütün keşif ve tespitlerden daha fazla olmuştur. Gün geçmiyor ki mikro âlemden makro aleme kadar geniş bir sahada bir sürü yeni yeni tespitlerde bulunulmasın ve varlık alemine ait, insanoğlunca bir yığın meçhul ve karanlık noktalar aydınlığa kavuşturulmasın…

Bütün bu gelişmelere rağmen müsbet ilmin ufuklarına (Vahy ve ilhamların bildirdikleri, mucize ve kerametler) bakıldı­ğında, yinede bildiklerimizin, bilmediklerimiz yanında hiç de­necek kadar az olduğu anlaşılmaktadır. (1)

Her ne kadar İlmî gelişmeleri, zamana bağlı bir kronolojik sıralama içerisinde kıyaslamak mümkünse de, bu şekilde doğ­ru bir hükme varılamaz. Zira ilmi gelişmelerde, zaman içerisin­de görülen ani sıçramalar; duraklamalar, hatta gerilemeler kro­nolojik mukayeseye; hele ki hedef tayinine hiç mi hiç imkan vermez.

Bu sebeple, müsbet ilimdeki gelişmeyi kıyaslayacak başka­ca bir ölçü olmadığından ve’de dün, mucize ve keramet olarak insanlığın gördüğü olayların bir çoğunun; bugün teknik keşif­ler olarak gerçekleşmiş olmasından dolayıdır’ki, yukarda belir­tilen şekilde bir mukayese yapılması cihetine gidilmiştir.

Kısaca vahy ve ilhamlar göz önünde tutularak; ilmi gelişmelerin değerlendirilmesi, bir bakıma metodolojik bir ge­rektir.

Bu kitap’ta bu noktadan harekettle, önce müsbet ilmin be­lirttiklerine, daha sonra Vahy’ın (İslamın) bildirdiklerine göre (ilim tarihinin’de gözden geçirilmesiyle), gerek mahiyet cihe­tiyle, gerek hakikat cihetiyle ilmin ne olup olmadığının belirtil­mesine çalışılmıştır. Ki yapılan çalışmada sadece kendi düşün­ce perspektifimden konuya yaklaşılmamış, bazı ilim otoriteleri­nin eserlerinden’de istifade edilmiştir. (Konuların akışı istika metinde istifade edilen eserler hakkında bilgi verilmiştir.)

Esasen burada yazılanlar, ilim anlayışı ile ilgili merak ve kuruntularımı izale etmek için hazırladığım notların; ilim-mantık metodlarından ve vicdani tahlil dediğimiz iman süzgecinden geçirilmesinden başka bir şey değildir.