Yüce Allah’ın Kudretinin Fizik Ötesi Etkinliğine İlişkin İlmi Tespitler Var mı? Varsa Vahiyle Örtüşen İlmi Tespitler Nelerdir?
-Yaratıcı Kudret Yüce Allah’in Kudretinin Fizik Ötesi Etkinliğine İlişkin İlmi Tespitler:
Her ne kadar maddenin ve uzayın derinliğinde yapılan araştırmalar, atom altı parçacıkların ve onların yaydığı radyasyonik enerji partiküllerinin/dalgamsı kuvvet yayılmasının keşfine kadar gitmiş ve maddenin sınırlarına dayanmış ise de en son yapılan deneysel araştırmalarla maddi/fizik alemin sınırları aşılarak, madde ötesi/fizik ötesi varlık gerçeğinin ne olduğuna ulaşılmıştır, denilebilir.
Yapılan deneysel araştırmalarda atom çekirdeğinde mevcut olan bazı kuarkların/asal parçacıkların, fermi (ölçülebilen en küçük parçacık) ebadının üstünde varlık göstermelerinden, ki bazen fermi mesafesinde ve altında varlık göstermekte, hatta bir eylemde bulunmuşcasına ortadan kaybolmalmaktalar. Bu durum maddenin sınırı hakkında bir fikir vermekte, bir diğer ifade ile bu durum bir kısım kuarkların kaybolduklarında, başka bir boyuta/aleme geçtiklerini göstermektedir.
Yapılan en son ilmi araştırmalara göre, yaratılış başlangıcında yani kuark oluşumunun arkasında ortaya çıkan enerji formunun, daha sonraki açılımlarla ortaya çıkan farklı frekansları haiz enerji formlarına esas kaynak teşkil ettiği tespit edilmiştir. Sonsuz özünlü enerji, öz enerji, serbest enerji adı verilen bu enerji türü hakkında değişik yorumlar yapılsa da bilim adamları, mikro ve makro seviyede maddi oluşumun/yaratılışın arka planında ve yaşamın her bireysel formunda süreklilik sağlamak üzere gerekli tüm potansiyelin, bu enerjinin içinde saklandığı/bulunduğu konusunda hem fikir olmuşlardır. Ayrıca bu enerji alanının, yaratılış olayının en arkasında bulunan yaratıcı kudretle doğrudan irtibatlı bir alan/katman olduğu da ileri sürülmüştür. Malum her iki alem arasındaki tünellerin beri tarafında ise (fizik evren tarafında) kuantlaşmanın/maddeleşmenin yani dalgamsı/frekans spektrumunda ölçülebilen yapıda enerji alanlarının olduğu, öteden beri ilim adamlarınca kabul edilmektedir.
Bilindiği üzere dalgamsı enerji ve bu enerjinin yoğun biçimi olan madde, kuantum teoremine göre özdeş enerji paketçiklerinden oluşmakta ve bu bütün yapı tardiyyon diye adlandırılmaktadır. Aynı şekilde dalgamsı olmayan farklı özelliği haiz özenerji ve bu enerjinin yoğun biçimi olan anti madde, süper sicim teoremine göre öz enerji sicimlerinden oluşmakta ve bu bütün yapı da takyon diye adlandırılmaktadır. Dört temel kuvvet dâhil değişik dalga boylarını/frekansı haiz enerji partikülleri/parçacıkları ve tüm varlıkları aktive eden temel enerji kaynağının, bu takyonlar olduğu belirtilmektedir.
Takyonlar, takyon uzayından dört temel kuvvete dönüşerek fizik aleme geçtiklerinde takyon benzeri güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet olarak çekirdekte saklı kalırken, diğer iki kuvvet (özellikle elektromanyetik kuvvet ve çekim kuvveti) olarak, atom üstü maddi alemde hiç bir maniaya takılmaksızın maddi evrende etkinlik gösterirler. Yani takyonlar, madde dalga ilişkisine benzer bir şekilde tabii enerji alanlarıyla, özellikle de elektro-manyetik kuvvet ve çekim kuvveti alanlarıyla yakın ilişki içerisindedir. Bu iki kuvvet takyon enerjisini, artan ve azalan nispette tetiklemektedir.
Yapılan deneysel çalışmalarda, dalgamsı olmayan öz enerji-anti madde olarak adlandırılan madde ötesi takyonik yapı ile dalgamsı enerji-madde yani tardiyyonik yapının dualite prensibi gereği zıt özellikler arzettiği de ayrıca tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu iki zıt yapının, ters orantılı olarak birbirini artan veya azalan nispette etkiledikleri gözlemlenmiştir. Yani Çekim kuvvetinin takyonik enerji ile ters orantılı, elektromanyetik kuvvetin ise, takyononik enerji ile doğru orantılı bir ilişki içerisinde olduğu tespit edilmiştir. [1]
Bilindiği üzere uzay-zaman çizgisi, daireseldir. Uzayda herhangi bir noktadan doğrusal bir yönde hiç durmadan hareket ederseniz varacağınız nokta başlangıç noktanız olacaktır. Bu yolculuğun bir uzay gemisine binerek yapılması çok uzun zaman alır, bu yüzden pratikte imkânsızdır. Yolcuğun boyut dışından yani takyon boyutundan yapılması ise bir anda olur ki, aslında bu hâllenme; farkında olmadan her an madde derinliğimizde olmaktadır, denilebilir (atomlarımızın her an madde, anti-madde etkileşimine maruz kalması gibi).
Atomları incelediğimiz zaman, bütün parçacıkların birbiriyle bitişik olduğu görülmektedir. Bu durum, beraber meydana gelen parçacıkların, birbiriyle dolanık ve bütünlük içerisinde olduğunu göstermektedir. Big Bang/büyük patlama esnasında bütün parçacıkların aynı anda denilebilecek bir hızda meydana geldiği düşünülürse, her şey hala tek/bütün ve dolanıktır, denilebilir. Bu durumda birbirinden milyonlarca ışık yılı uzakta olsa bile, A ve B parçacıklarından birisi tahrik edilse diğeri aynı anda buna tepki verecektir. Yani A ve B arasında ya ışık hızını da aşan bir iletişim vardır, ya da bir “ilahi irade” aynı anda ikisini de yönetmektedir. Ki, yaratılışı ve canlılığı oluşturan her şey, bu parçacıkların iletişimlerinin düzgün olabilmesi sayesinde oluşmuştur.
Uluslararası bilim araştırma merkezi (CERN)’de akselatörde yapılan atom çarpıştırma deneylerinde (zamanın, hıza göre değiştiğiyle alakalı deneyler birçok kez tekrarlanmıştır) takyonik enerjinin varlığı ortaya konulmuştur. Işık hızı, zamanın akma hızı olduğu için ışık hızına yaklaşıldığında zaman duvarına yaklaşılmış ve tam ışık hızında zaman sıfırlanmıştır. Yani bize göre zaman-mekân boyutlarının dışına çıkılmıştır. Zaman olmadığında da, zaman algılamasından kaynaklanan nedensellik kavramı da yok olmaktadır. İşte ışık hızının tamamen aşılması ile girilen bu farklı boyuta; zaman, mekân ve nedensellik kavramlarının yok/hiç olduğu sonsuz enerjiyi haiz “takyon/anti evren” boyutudur, denilmektedir.
Yukarda açıklanan bilgilere göre varlık aleminin bir tarafında, enerji korunumu kanunun hüküm sürdüğü ışık hızıyla işleyen bir evren tabakası bulunmakta, diğer tarafında ışık hızını aşan ve enerjinin korunumu kanununun geçersiz olduğu farklı bir evren tabakası bulunmaktadır. Ki fizik evrende vaki enerjinin korunumu kanununa aykırı olan ışık hızını geçen öz enerji akışına ilişkin, bazı bilim adamlarınca oldukça çarpıcı açıklamalar yapılmaktadır.[2]
– Vahiyle Örtüşen Fizik Ötesine İlişkin İlmi Tespitler:
Her ne kadar bazı Muslüman ilim adamları, öteden beri ilmi ve teknolojik keşiflerin Kuran-ı Kerim’deki bazı ayetlerle örtüştüğünü belirtse de ve batılı çoğu bilim adamının Kuran-ı Kerim’den istifade ederek ilmi ve teknolojik gelişmelere imza attıklarını ileri sürseler de, bu örtüşmenin ortaya konulmasının ilmi ve teknolojik gelişmeye bir faydası yoktur (kısmen imani gelişme cihetiyle faydası vardır, denilebilir.) Gerçekte asıl istifade edilen şeyin, yüce yaratıcının gözümüzün önüne serdiği tabiat aleminin ve onun içindeki varlıklar olduğu, bunların fonksiyonlarının neler olduğu, nasıl işlediklerine ilişkin tefekkür, araştırma ve gayretler olduğu bilinmelidir. En son din, İslam ve onun mukaddes kitabı Kuran-Kerimdeki bazı ayetlerle ve ortaya konulmuş olan mucizeler ile ilmi keşif ve icadlara ilişkin prensiplerin örtüşmesi elbette önemlidir. Kuran-ı kerime vukufu olan Muslüman veya gayrı müslim ilim adamaları için hem teori/hipotez geliştirme bakımından önemlidir. Hem de imanı geliştirmek ve güçlendirmek bakımından önemlidir. Her kim olursa olsun, gerçek vahyi bilginin; bir enerji kaynağı misali, imanı güçlendirmek yanında tüm duyguları olağan üstü çalıştırmada etkinliği vardır, İmanın güçlendirilmesi, zihni geliştirir, parlatır, kim hangi alanda çalışma içindeyse onun gayretini artırır. Ayrıca en azından gözler önüne serili tabiat manzaraları kadar ilim adamlarına ilham kaynağı olabilir. Vahyi bilgi ile örtüşen ilmi bilgi konusunda Kuran-ı Kerim’den örnek bir açıklama yaparsak;
“Onun nuru, içinde latif bir alev bulunan lamba gibidir. O lamba bir kandil içindedir. O kandil ise inci gibi parlayan bir yıldızdır sanki, batısı doğusu olmayan mübarek yağlı bir ağaçtan tutuşturulmaktadır. Onun yağı öyle bir haldedir ki, hiç ateş değmese de hemen ziya vermektedir. Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. Allah her şeyi en iyi bilendir. O kandil, Allah’ın adının anılması için imarına izin verdiği evlerdir. Orada insanlar sabah akşam Allah’ı tespih ederler” Nur süresi, 35/36.Ayet meali
Burada nur’dan kasıt, teşbih babında dört katmanlı (latif alev, lamba ışığı, kandil ışığı ve parlayan ışık/ziya gibi) kaynak enerji (özenerji) olduğudur. Diğer bir ifadeyle nur kelimesine geniş anlamlı bir kavram olarak dikkat çekilmekte ve özellikle farklı katmanları/ tabakaları haiz özenerji kaynağı olduğu, yaratılan her şeyin, nurun katmanlarının birisinden enerji aldığı belirtilmektedir. Enerji kaynağı olarak Kuran-ı Kerimde; nur’dan başka nar, mearic, sekar adlarından da bahsedilmektdir. Söz konusu enerji formları ilmi olarak, maddi bazda; nükleer kuvvetli enerji, nükleer zayıf enerji, elektromanyetik enerji, kütle çekim enerjisi ve kozmik ışınlar, radyasyonik ışınlar olarak adlandırılmakta, madde ötesi bazda ise esir/serbest enerji/ sonsuz özünlü enerji/öz enerji/takyonik enerji v.b adlarla tanımlanmaktadır.
Kısacası nur kavramı, değişik fomlardaki enerji anlamında olup, hem öz enerji/takyonik enerji türevlerini, hemde ışıyan yada ışımayan enerji türevlerini kapsamaktadır. Işık/ziya (ışıyan fotonlar) ile ilgili günümüz fizik bilimi oldukça ileri mesafe almış, bu enerjinin mahiyeti ve hakikatine ilişkin ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır. Ancak Öz enerji/Takyonik enerjinin varlığına ilşkin ilmi tespitler yapılmış olsa da, mahiyeti ve hakikatine ilşkin deneysel araştırmalara dayalı henüz yeterince bilgi ortaya konulamamıştır.
Sonraki ayette, yaratıcı kudret ve o kudreti nispi olarak temsil edenlerin, görünür görünmez, algılanabilir veya algılanamaz şuurlu varlıklar yani meleklerin, cinlerin ve insanların) tespihlerinin/zikirlerinin/ibadetlerinin, dualarının ve tefekürlerinin, en üst seviyedeki (yaratıcı kudrete yakınlık bakımından) nur katmanını/takyonik enerji’yi nasıl etkileyabileceği ve bu tetiklemenin, nispi olarak ta olsa keşif/icad, keramet/mucize şeklinde yaratma olayını nasıl oluşturalabileceğini göstermektedir…
Hangi formda olursa olsun, adı her ne olursa olsun; tüm görünür, görünmez, kütleli, kütlesiz, cansız, canlı vücutlarda bulunan enerji çeşitleri, genelde potansiyel seviyede olup, bir tetiklenme, hareket (parçacık hızlan-dırılması, ısıtılma, sürtünme, sallanma, dönme, kendi karadeliğine/çekim alanına düşme ve bobin üzerinden oluşrurulan elektromanyetik akım alanına girilmesi, hipnotik ve telapatik emirler, zikir ve dua v.d etkilenmeler) olmadan, her hangi bir akış meydana gelmemektedir.[3]
Yapılan ilmi tespitlerden anlaşıldığı kadarıyla, kader programına göre vaki yaratılış seyrinde, ilk sebeb yaratıcı kudretin ve mahlukat bazında hareket eden şuurlu varlıkların, takyon tetiklemesiyle takyon hızı, ışık hızına yakın bir sürate indirgenmekte ve değişik kanallardan fizik aleme giriş yapılmakta ve de bir yanda anti kuarklar, diğer yanda kuarklar oluşmaktadır. Yani algılanabilir ve algılanamayan enerjik yapılanma olmaktadır.
Yapılan deneylere göre takyon tetiklenmesinde indirgenen hız çok süratli ise anti kuarkların oluşumuna parelel elektromanyetik kuvvette de artış olmakta, indirgenen hız, az süratte ise bu kez kuarkların oluşumuna parelel çekim kuvvetinde artış olmaktadır. Ki bu durumda bir yanda zaman daralmasına bağlı olaylar, diğer yanda zaman genişlemesine bağlı olaylar meydana gelmektedir.
Varlık ve vaka oluşumunun arkasında dört çeşit takyon tetiklenmesi söz konusudur.
1.Kader programına göre doğrudan yaratıcı kudret tarafından tetiklenme (evren ve içindekilerin yaratılış başlangıcında takyon tetiklenmesi/ol emri ile yaratılma)
2.Kader programına ve temel yaratılış kanunlarına göre melekler tarafınca cansız ve canlı varlıklara yönelik takyon tetiklenmesi (yaratıcı kudret tarafından verilen emirlerin gereğinin yapılması)
3.Temel yaratılış kanunlarına göre çok süratli yaşam seyri olan görünmez vücudu haiz cinlerin takyon tetiklemesi (latif/kütlesiz/görünmez vücutlarının ve haiz oldukları akıl ve iradelerinin sağladığı imkân, kabiliyet, ilim ve gelişen imanları ölçüsünde iletişimde/etkile-şimde/eylemde/tasarrufta bulunulması)
4.Temel yaradılış kanunlarına göre görünür vücudu haiz insanların tokyon tetiklemesi (kaba/kütleli/görünür vücutlarının ve haiz oldukları akıl ve iradelerinin sağladığı imkân, kabiliyet, ilim ve gelişen iman ölçüsünde iletişimde/etkileşimde/eylemde/tasarrufta bulunul ması)
Şu da bir gerçektir ki, canlı varlıklarda, aldıkları gıda çeşitliliğine ve metebolizma özelliğine bağlı olarak vücut kütlelerinde/ağırlıklarında artış olmasıyla birlikte tardiyyonik enerji akış hızı da artmakta ve insanda malum (olağan) faaliyetler olmaktadır.
Yapılan gözlem ve deneylere göre insan vücudunda oluşan tardiyyonik enerjinin yani tabii enerjinin (beslenmeye göre vucut hücrelerinde üretilen ısı enerjisi, sinir hücreleriyle beyin arasında gidip gelen gayeli ve gayesiz elektrokimyasal enerji, sesli veya sessiz haberleşme ile oluşan kinetik enerji ile protein ve yağ hücrelerinde bulunan potansiyel enerji) artmasına parelel olarak kütle çekim kuvvetinin arttığı, aynı şekilde takyonik enerjinin tetiklenmesiyle (sallanma, dönme, hipnotik ve telapatik iletişim, trans/vecd, ibadet, dua, zikir, tefekkür v.b eylemlerle) elektromanyetik kuvvetin arttığı ve çakra denilen aura merkezlerinden yayılan enerji ile insanda olağan üstü algılama ve etkileşimler oluştuğu tespit edilmiştir.
Dörtlü açılım prensibi ve dört hal prensibinin işlerliği ile ilgili yapılan açıklamalarda bu konuya kısmen değinilmiş olup, hangi hallerde tardiyonik/tabii enerjinin artış hızına parelel çekim kuvvetinin etkileşiminin arttığı, hangi hallerde takyonik/boşluk enerjisinin artış hızına paralel elektromanyetik kuvvetin etkileşiminin arttığı belirtilmiştir.
[1] Gerçek o ki, fizik ötesi alemde meydana gelen olayların ilmi seviyede tam olarak tespiti mümkün değildir. Ne var ki, bazı ilim adamlarınca yapılan gözlem, deney ve hesaplamalara göre yaratılış başlangıcı ve sonrası meydana gelen olaylar kısmen tespit edilmiş olup, bu tespitlerden hareketle de fizik ötesi aleme ilişkin önemli açıklamalarda bulunulmuştur.
Kısaca açıklamak gerekirse maddi yaratılışın başlangıcında, dış tetiklenme ile (yaratıcı kudret tarafınca) fizik ötesi âlemden fizik âleme doğru vaki enerji akışının süratine göre giriş kanalları (kuantlaşma alanları) oluşmaktadır. Bu giriş kanallarının dört temel kuvvet alanı olarak fizik âleme açıldığını, bilim adamaları yaptıkları hesaplamalar ve deneylerle ortaya koymuşlardır. Ilk oluşan kuantlaşma alanı,çekim kuvveti/göstergesi de karadelik olup, bu kuvveti taşıyan zımni parçacık adı graviton olarak belirlenmiştir. Sonra oluşan kuantlaşma alanı, güçlü nükleer kuvvet/göstergesi de kuarklar olup, taşıyıcı parçacık adı gluon olarak belirlenmiştir. Daha sonra oluşan kuantlaşma alanı nükleer zayıf kuvvet/göstergesi de nötrinolar olup, taşıyıcı parçacık adı bozon olarak belirlenmiştir. En son oluşan kuantlaşma alanı elektromanyetik kuvvet/ göstergesi de lepton olup, taşıyıcı parçacık adı foton olarak belirlenmiştir. Bu taşıyıcı parçacıklardan Bozon ve Gluon’un kütleli, foton ve zımni parçacık Graviton’un kütlesiz olduğu tespit edilmiştir.
Yapılan araştırma ve deneylerden anlaşılan o ki, çekim kuvveti, diğer temel kuvvet parçacıklarıyla özdeş olsa da, atom çapında hiç mesabesinde, evren çapında ise olağan üstü etkilidir. Yani parçacıklardan itibaren kütleler üst üste eklendikçe, çekim kuvveti büyür ve evreni tek başına etkileyecek sultan güç olur. Yapılan hesaplara göre çekim kuvveti, cisimlerin kütlesi ile doğru, uzaklıklarının karesiyle ters orantılı bir etkileşim göstermektedir. Yine yapılan deney ve hesaplamalara göre Elektromanyetik kuvvetle çekim kuvveti cisimler üzerinde birbirleriyle ters orantılı etkileşim içerisindedir.
Esasen çekim kuvveti maddi/kütleli varlıkların oluşumunda ve hareketlerinde etkili olmakta, elektro-manyetik kuvvet ise madde ötesi/kütlesiz varlıkların oluşumunda ve hareketlerinde etkili olmaktadır. Cismin, parçacık planında saf enerji boyutuna geçmesi halinde/ışık hızı dediğimiz en yüksek hızda hareket etmesi halinde, çekim kuvveti hiç denecek seviyede etkisiz olmakta, bu durumda elektromanyetik kuvvet en yüksek seviyede etkin hale geçmektedir. Elektromanyetik kuvvet iki şekilde tezahür etmektedir. Işıyan/sıcak fotonlar olarak, mor ötesi ışınlar, gamma ışınları, x ışınları gibi dalgamsı ışımalardır, en sıcak fotonlar ise uzun dalga radyo ışınlarıdır.
Çekim kuvveti ile elektro manyetik kuvvet, hem atom içerisinde, hem atomun dışında etkinlik göstermektedir. (bu etkinlik, termodinamik kanunlar muvacehesinde kademeli soğumalar sonucu ortaya çıkmaktadır). Bu iki kuvvet alanı, dualite prensibi gereği atom, mikro ve makro moleküller seviyesinde, kütlei haiz tüm cansız ve canlı varlıkların arka planında, az veya çok etkin halde adeta gölge gibi hiç ayrılmamaktadır. Bu dual yapı dolaysıyla, her cansız ve canlı maddesel varlıklar, belli şartlarda saf enerjik varlık yapısına dönüşebilir, durumu haizdir. (İlerde açıklanacağı üzere belirsizlik prensibine göre dalgamsı/spektrumsal enerjik yapılanmalarda % 1 ila 10 nispetinde kütle çekim, % 90 ila 99 nispetinde elektromanyetik etkileşim olmakta, maddi yapılanmalarda da tersine % 1 ila 10 nispetinde dalgamsı/ spektrumsal enerji/elektromanyetik etkileşim, % 90 ila 99 nispetinde kütle çekim kuvveti etkileşimi olmaktadır). Bu prensibe/ kanuniyete göre her an yekdiğerine dönüşme ihtimali bulunmaktadır.
Elektromanyetik etkileşimin cisimler üzerinde bas-kın olması durumunda yerçekiminden kurtulma (levitasyon), çok süratle mekân değiştirme (teleportasyon) olayı gerçekleşmektedir. Elektromanyetik kuvvetin baskınlığının, takyon enerjisinin tetiklenmesiyle ilgili olduğu ve elektromanyetik kuvvetle takyonik enerji arasında anlaşılmaz/ilmen tespit edilememiş bir bağ olduğu, karşılıklı etkileşim içerisinde olabilecekleri ve elektro-manyetik kuvvetin, takyon enerjisinin bir türevi olabileceği, ilim adamlarınca belirtilmektedir.
[2]Einstein’ın izafiyet teoremine göre, bir parçacık hızlandıkça kütlesinin arttığı belirtilmektedir. Bu demektir ki, çok hızlı yol alan bir parçacık, daha yüksek bir hıza ulaşmak için, yavaş yol alan bir parçacığa oranla daha fazla kuvvete gereksinim duyar. Yani parçacık hızını, ışık hızına yaklaştırmak için gereken kuvvetin miktarı sonsuz olmak durumundadır. Işık hızında, bir parçacığın kütlesi sonsuz olurken, uzunluğu sıfıra düşer. Yani ışık hızının tam ucuna gelindiği zaman, kütle sonsuza yakın ağırlıkta olur. Einstein’in teorisi eğer tamamen doğru olsaydı, böyle durumlarla karşılaşırdık… Ne var ki en son yapılan ilmi tespitlere göre bu teori yanlış veya noksandır. Einstein’in teoreminde, ışık hızı; çeşitli nedenlerden dolayı maddî bir parçacığın veya bir bilgi sinyalinin varabileceği mutlak hız sınırını temsil eder. Buna rağmen bazı fizikçiler, ışık hızının ötesinde “takyon”lar diye adlandırılan temel parçacıkların/ sicimlerin yer aldığını, dolaysıyla farklı bir evren tabakasının var olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ki bu teorinin de, en az String/sicim teorisi kadar kabul edilebilir olduğu söylenebilir.
“Takyon” denilen, madde ötesi özelliklere ve ışık hızından daha yüksek hızlara sahip bir parçacığın/sicimin, elbette ki günlük hayatta, elimizin altında bulunması beklenemez. Bu parçacıkların/sicimlerin özellikleri, bu kâinatın fizikî ve matematikî yapısına uyum sağlamadığına göre, bunlara uyumlu bir başka âlem, bir başka boyut olmalıdır.
Nasıl ki ışık hızı, bizim evrenimiz içinde bir sınırı temsil ediyorsa, Takyonlar dünyası/evreni içinde bir hız sınırı söz konusudur. Ne var ki burada ışık hızının tersine bir durum olmaktadır. Mesela, bir elektrona kuvvet uygulandığında; yüksek bir hıza çıkar, diğer bir deyişle; hızlanır. Bir takyona kuvvet uygulandığında ise takyon yavaşlar, yani hız kaybeder. Nasıl ki bir elektronu, ışık hızına çıkarmak için sonsuz kuvvet gerekiyorsa, aynı şekilde bir takyonun sonsuza yakın hızını ışık hızına indirmek için sonsuz kuvvet gerekmektedir. Yani Takyon, teoride o kadar hız ötesi bir şeydir ki, sonsuz kuvvet uygulansa ancak ışık hız duvarı dediğimiz sınırımıza indirgenebilir. Yani Takyonlar, sıradan parçacıkların aksine, enerji azaldıkça hızı artan türde parçacıklardır. Yani enerji eksi üzeri eksi olduğu zaman bu, Takyonun son limiti demektir. Ki bu enerjinin aşırı derecede azaldığı veya enerjisiz bir ortam oluştuğunda, takyonların potansiyelinin sonuna ulaşıldığı anlamına gelir.
Işık hızı, anti madde ve madde arasında bir sınırdır. Işık hızında madde yok olmakta, enerji de sonsuz olmaktadır. Bu zaten bilinen bir şeydir. Takyon ise ışık hızından sonra var olmaktadır. Bu da öyle olduğu düşünülen bir şeydir. Takyonlar dünyasında yasalar, bizim boyutumuzun tersi olmalıdır, hatta sınırsızıdır, denilebilir. Takyon-lar ittikçe yavaşlayan ve hızlandırmaya çalıştıkça hareketsizleşen bir yapıya sahiptirler. Yani tüm davranışları kütlenin tersidir. Takyonlar dünyasında, termodinamik yasalar tersine çalışır. Orada enerji hiç tükenmez ve tüketilmez. Yani Takyonlar enerjinin kendisini üretir. Eğer bizim tardiyonik enerjimiz 1 iken tüketmeye başlarsak tükettikçe ½, ¼ vs. diye küçülerek sonunda sıfır olur. Takyonik Enerji ise; 1, 2, 3, 4… diye katlanarak sonsuza kadar büyür.
Takyonlar, ışık hızından çok daha fazla hareket ettiğinden dolayı, tetiklenme halinde, bir yerde mevcut olduğu düşünüldüğü anda, o noktadan çok daha başka yerde aynı anda var olabilmektedir. Yani buna “Takyon aynı anda her yerdedir” demek daha uygun olur. Takyonlar resmen sınırsız, aynı anda her şeyde olabilme potansiyeline sahip, mantık dışı şey’lerdir, denilebilir.
Takyonların keşfedildiği deneylerde (Keşfedilmiş olması, bahsettiğimiz her şeyin tamamen doğru düşünceler olduğunu kanıtlamaz. Bunlar sadece “olabilecek, belki de zaten olmakta olan”şeylerdir. Akselatör denen dedektöre yollanan ışık, daha kaynağından çıkmadan detektörde kendini hissettirmiştir. Yani hedefe varmadan, o hedefte varlığını hissettirmektedir.” Yola çıkmadan önce hedefine ulaşmak” şeklinde özetlenen bu garip olayda, ışıktan hızlı bir yolculuk gerçekleşmektedir.
[3]Yapılan parapsikolojik deneylerde, hipnotik iletişim ve etkileşimlerde; aynen sesin, ışığın v.d kozmik ışınların süratle etrafa yayılmaları gibi düşüncelerin de süratle etrafa yayıldığı (çok süratli enerji akışının olduğu) tespit edilmiştir. Şu an farkındalık düzeyimizde olmayan, bilinç dışı denilen uzayda saklı olan düşüncelerimiz, ışıktan milyarlarca kez hızlıdır ve belirsizlik konumundadır. Saklı düşüncelerimizden bir tanesine yoğunlaşarak, yani enerji vererek, onu; ışık hızına yakın bir düzeye çekip, takyon uzayında belirgin holografik bir kalıp/nesne haline dönüştürebiliriz. Eğer yoğunlaştığımız düşünceye enerji vermeye devam edersek (aktif imgeleme ile), o düşünce, madde-zaman âleminde bizim gerçeğimiz olur. İşte bu hal, meditasyon ya da oto hipnoz ile bir şeye çok yoğunlaşmakla, ya da bir şeyi kendinden geçecek halde çok istemekle veya vecd halinde dua ederek bir isteğin yerine gelmesini dilemekle oluşan bir durumdur. Böylesine arzu, istek ve dileklerle bir hastayı iyileştirmek, suda yürümek gibi yani düşünce gücüyle olağan üstü eylemlerde bulunmak mümkündür. Esasen insanların özünde var olan bu gizli kuvvetin açığa çıkması, serbest enerjinin yada sonsuz özünlü enerjinin tetiklenmesiyle (gerekli şartların oluşmasıyla) gerçekleşmektedir.
Halk arasında bu ve benzeri olaylara mucize ve ve keramet, yada sihir ve nazar denilmektedir. Mucize ve Keramet ile Sihir ve Nazar’ın farkı, birinde sadece dua söz konusu olmakta ve şartların oluşması da dahil her şey yaratıcı kudret yüce Allah’ın iradesi ve takdiriyle gerçekleşmekte. Sihir ve Nazar’da ise insanın odaklanmasıyla ve tabiat şartlarının oluşmasını gerektiren disiplini ve prensipleri yerine getirmekle gerçekleşmektedir. Esasen her ikisinde de aynı mekanizma (çekim yasası) işlemektedir. Şöyleki; makbul bir duayla yapılan dilemenin yada tek bir isteğin oluşması yönünde gösterilen disipline gayret ve çalışmanın oluşturduğu düşünce enerjisiyle tüm evren serbest enerji/takyonik enerji bazında etkilenmektedir. Bu etkilemeyle duadaki ya da yoğun istekteki amaç doğrultusunda bağlantılı olan atom altı parçacıklar/sicimler harekete geçirilmekte ve olması istenen şeyle ilgili olaylar silsilesi çok kısa zamanda ceryan etmekte ve istenen şey ortaya çıkmaktadır.
Derleyen
M.Kutlu AYTUĞ