Bu yazıda yüzyılımızda öğretimi yapılan bütün ilimleri nazara alarak bir sınıflama denemesince girişeceğiz. Bunu yaparken de genel bir sınıflama şeklinde değil de, alan ve sınırları bölümlenmiş, yer ve yönleri belirlenmiş haritada yerleşme merkezlerinin gösterilmesini andıracak bir tarzda ilimlerin çeşitlerini, niteliklerini ve birbirleriyle ilişkilerini resimleyeceğiz.

Şöyle ki: Merkezde yer alan BİLGİ/ KELAM orijininden iki koordinat geçerek ilimler haritasını yönlerini belirler. Bir ucu mantıki ve iradi vasıtaları ile “bilince ulaşan İLİM FAALİYETi’ ni dikey çizgide; bir tarafında aklın mantıki kuralları ila kainatın varlık ve olaylarındaki yapı ve işleyişinde bulunan şekil unsuru, karşı tarafı da gözün dış duyumları ile gönlün iç duygulanımlarını taşıyan -muhteva- unsurunda yer alan İLİM YAZISI’nı yatay çizgide sembolleştiriyoruz.

Kısaca teorik ve pratik, iç ve dış bütün şartlarıyla bilgi ilişkisi ile sentaktik ve semantik, biçim ve dolgu bütün parçalarıyla ilim yapısının kutupsal uçları ilimler haritasını yönlendirmektedir. Diğer taraftan faaliyet ile yapıya ilişkin bu iki koordinatın üzerinde yerleştiği ilim ülkesinin dört tarafına da dört temel kültürel etkinlik olan fikir ve sanat ile edebiyat ve eğitimi oturtmak suretiyle ilimler haritasının bölgelerini ve hudutlarını teşpit etmiş oluruz. Şimdi tespit ettiğimiz bölgelerin özellikleri ile tayin ettiğimiz koordinatların niteliklerini nazara alarak, asrımızda bilinen ilimleri kağıda resmettiğimizde karşılaştığımız manzara, hakikata yakın görüntüdür. Şemada gösterdiğimiz yerleştirme tarzının tahlil ve tenkidi felsefi boyutta epistemolojik sınıra yaklaştıracağı ve uzun ayrıntıları gerektireceği için tafsilata girmeden itiraz edilebilecek bir iki noktaya işaretle yetineceğiz.

FİKİR dediğimiz kültürel etkinlikler, esasen müsbet ilimler denilen ilimlerdir. Kainattaki varlık ve olayların herhangi bir türünü kendine konu seçen bu ilimler, inceleme sahasındaki tefekkür ve tecrübeleri belirten görüş ve düşüncelerden ibarettir. Mesela yeri coğrafya, göğü kozmoğrafya; ferdi psikoloji, cemiyeti sosyoloji inceler.  İstintaç (tümdengelim) ve istikra (tümevarım ) metotlarını kullanarak faraziye (varsayım, hipotez), nazariye (görüş, teori) ve kanun adı verilen genel hükümlere ulaşmayı amaçlar. Bunun içinde ‘kanuncu ilimler’ olarak tanınırlar. Ancak ortaya konulan kanunlarda, duyu verileri ile tespit edilip ölçülmüş kevni sabiteler yanında, beşeri yanılma payı ile felsefi peşin hükümleri bulunduran yorumlardan ibaret fikir dahi bulunduğundan bu bölgedeki ilimleri, muhtevasının nisbetine göre FEN yada FELSEFE olarak nitelendirmek gerekecektir. Bugün müspct ilim diye okutulan kitapların muhtevasının asgari sabite, azami fikir oranını sergilemesine rağmen fikri ağırlığının göz ardı edilip sırf sabitelerden ibaretmiş gibi “ilim’denmcsi üstelik diğer ilimlerin olumsuzluk ve negatifliğini hissettiren -müspetlik” vasfının sadece bu ilimlere yakıştırılması hatalıdır. Çünkü bu tariften anlaşılacağı gibi ilim kavramı daraltıcı, varlıklar sadece diş duyuların kullanıldığı fenlerle tespit edilenlerden ibaret olmayıp işbat edilen varlıklar bulunduğundan terimdeki müsbetlik niteliği yanıltıcıdır,

SANAT, teknoloji adı verilen beşerin maddi ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan alet ve vasıtaların yapılması ile uğraşan mühendislik dallarının bir taraftan mantık ve zekaya dayanan insanın sanatkarlık kabiliycti, diğer taraftan sezgi ve ilhama bağlı buluşlar; yüzyılımızda sibernetik esaslarla yeni bir özellik kazanarak hayret verici ulaşım vasıtaları, hızlı kitle haberleşme araçları ve duyarlı ve etkili labaratuvar cihazları ile insanı büyülemektedir. Ancak bu masnuatın (sanat eserlerinin) elektronik, elektrik ve mekanik yapısı ve işleyişi nazara alınıp, sanii ve suruu (yapıcısı ve işi) unutularak  “teknik “ten teknoloji türetilmesi ve mühendislik dallarının bu isimle genellendirilmesi şuur altında yatan felsefi ideolajik etkenlere bağlıdır. İlimleri fenlerden, varlıkları görülenlerden ibaret sayan asra hakim ideoloji, yüzyılımızdaki büyüleyici etkisiyle yapıdaki tekniği nazara alarak mühendisliklere teknoloji dese dahi biz yapıdan (eserden) çok yapıcıyı (insanı) nazara alarak sanat demeyi yeğleyen insan, şerefli yerine kendi eseri olan ilim ve teknolojinin kulu olmaktan kurtulup kainat sarayının yaratıcısı, yapıcışı ve yöneticisi San”i Hakim’in sorumlu muhatabı olur.

EDEBİYAT başlığı altında birbirindcn oldukça farklı ilimlerin ve diğer temel kültürel faaliyetlerin açığa çıkmasına ve aktarılmasına vesile olması düşünüldüğünde, bağımsız bir kültürel etkinlik olarak yer vermek hatta merkeze bile almak gerekmektedir. Nitekim fenlerin kanunlarına açıklık devletin kanunlarına anlamlılık kazandıran dilin sentaktik (söz dizim) ve semantik (anlam) kuralları değilmi dir? İşte bunun içindir, ki lojiko-Matemetik kuralların saklı olduğu dilden dolayı eğitimin  konularını -kuralcı ilimler olarak nitelendiriyoruz. Eğilimin başlığı altında toplanan alt konulara dikkat edilirse her birinin fikir, sanat ve edebiyat etkinliklerinin şartı sıhhatli bir ilk öğretim olduğu da anlaşılır. Sihhati bir eğitim ise, kuru kuruya “doğruyum, çalışkanım…” ZİKRi’nde değildir. İman ve ahlak, din ve maneviyat ile canlandırılmalıdır. Bu ilimler haritası danemesi bize gösterdi ki, kültürel faaliyet de tamamıyla ilme dayanmaktadır. Kültür iki çeşittir.

Birincisi; iktisadi ,içtimai, hukuki, ahlaki, dini, edebi her türlü beşeri hadiseden bahseder. Bunun için edebiyat başlığı seçilmiştir? Halbuki edebiyat, şiir, roman, divan sanatlarında kullanılan bir deyimdir.

İkincisi, fikir başlığı altında ekonomi, politika, tarih,  idare, işletme gibi isimlerle tekrarlanmıştır?

Mevcut dini ve  manevi kanaat ve Şan, toplumda geçerli hukuki. siyasi iktisadi tarzda bir literatür ortaya için -tasvirci Olarak nitelendirilir. Halktan çıkan örf davetlerden, devletten gelen kural ve kanunlar, iradi  Zaviyeye dayanmakla zaruri kevni (tabii) ayırırlar, ‘Edeb”in  olan iradi bir tercih -ölçülülük” sosyal kanunların esasını ilimlerde kullanılması hem de sosyal kanunların edebe yani ihtiyaren seçilen ölçülülüğe dayanmasına işaret etmesinden dolayıdır, İkinci itiraza cevab: Edebiyat başlığı altında idare, siyaset ve iktisat ilimleri: herhangi bir ülkede yürürlükte bulunan ve beşeri bir ideoloji yada dini bir şeriata dayanan muayyen bir devlet sisteminde mevcut Olan üretim ve tüketim ilişkilerinde yönetim ve denetim işlerinde geçerli olan kural ve inançları anlatıp, tasvir eder. Oysa fikir başlığı altında yer alan sosyoloji, ekonomi, politika ilmi se genel Olarak içtimai hayatı, iktisadi hayatı. Sıyası hayati inceler, sosyal sınıf ve kurumları gözlemler, bunlardaki kanuniyetleri tespit ederek olayları izah eder. Yani mevcut bir durumun tasviri değil, nazari bir görüşün izahıdır. Kalbimize ve irademize yön veren anlayış değil, mantığımızı ve aklımızı kandıran bir açıklayıştır, EĞİTİM, diğer kültürel etkinlikler yanında ağırlıklı bir yer işgal eder, İnsan söz konusu oldukça eğitim, öğretim kavramından ayrılmaz. Akıl Şuurun bir fonksiyonu olan öğrenme ise dil ile gerçekleştirilir. Demek ki dile, öğrenmeye ve eğitime önem vererek onu ayrı bir başlık açmakla bağımsızlık vermek aşırılık sayılmamalıdır. Hatta sözel tarafı ile sosyal ilimlerin başlığında toplanmamalıdır.  Diğer taraftan bir ilim  tasnifi ait Olduğu yüzyılın-devrin veya bir medeniyetin bilinen ilimlerini taban Olarak alır, Kapsamı dışında kalan ya da gelecekte ortaya çıkacak olan ilimlerin tasnif dışı kalacağı muhakkakdır, Bu noktadan bizim medeniyetimizin ve ilmi hayatımızın Odak noktası olan KELAMLULLAH’ın yani şanlı KİTAB’ımız Kur’an-ı Muciz-ül Beyan’ın insana hem bir kitabı Şeriatı, hem bir kitabı hikmeti, tam bir kitabdır. Hem bir kitabı hir kitab-ı emire davet, ham bir kitabı zikr, hem bir kitabi fikirdir.  imamı Nursi’nin tarifi, bu tasnif denemesinin bir çok noktayı karanlıkta bıraktığı intbaını uyandırmaktadır, Ancak kültürel faaliyetleri, maddi meselelerin hallinde kullanmanın fikir ve sanat; manevi sorunların çözümünde etkili Olan eğitim ve edebiyat olarak dört temel sahaya ayırıp, ilimlerin bu bölgelere yerleştirilmesi, belki gerçeğe tam uymasa bile tamamen sun’i bir tasnifde sayılmaz. Çünkü:

1 -Bu tasnif, daha önce yapılan maddi ve manevi ilimler, kuralcı, kanuncu ve tasvirci ilimler ayırımını yapısında taşır.

2-Hcm insanın düşünce ve davranışlarına yön veren temelli hayat ğörüşleri olan din-ideoloji ile fen-felsefe ayırımını fikir ve edebiyat etkinlikerinin temeline oturtması hem insanın ve ruhi ihtiyaçlarını karşılamada kullandığı temel vasıtaları olan dil ile Sibernetik esasları sanat ve eğitimin kaynağı göstermesi tasnifle hakikata yaklaşıldığını işaretidir. Hakikaten bir kere bu derginin evvelki sayısında açıklandığı gibi insanın maddi ve manevi sorunlarını çözen fen ile felsefe, din ile ideoloji arasındaki rekabet yokmudur? Edebiyat başlığı altında ele alınan disiplinler dayandığı hayat anlayışına göre ilahi ve dini ya da beşeri dünyevi bir nitelik almıyor mu? Keza fikri eserler ya felsefi yorumlara hizmet etmekte ya da fenni tespıtler yapmakta değimidir? Diğer taraftan bugün teknolojinin ortaya koyduğu sibernetik esaslar sanatımızın temaülleri haline gelmiştir. Kaza dil, akli (mantıki) ve tecrübi esaslarımızın kalbi (iradi) ve ilhami verilerimizin açığa Çıkarılıp aktarılmasının temeli değil midir?

3-Bu tasnif, dilin ve aklın mantıki kurallarında ve sanatın ve üretimın tecrübi esaslarında bütün insanlığın müşterek olmasına rağmen dinin ve kalbin naslarında ve tercihlerinde yani fikir edebiyat etkinliklerinde neden ihtilata düştüklerine de işaret eder. Hakikaten bütün milletlerin dillerinin mantık yapısı bir Olduğu halde dilde ve mana muhtevası birbirinden farklıdır.

4- Keza bu tasnif, Karl Jaspers’in ‘biz Yunanlı hekim hipokratı aştık. Yunanlı filozof Sokrat’ı aşamadık, hatta onun gibi iyi bir felsefeci de değiliz’ sözünü açıklar. Hakikaten değişme ve gelişme gösteren fen ve sanatın karşısında yüzyıllardır temel ve esaslarını koruyan dil ve din yer almaktadır.

Dilin mantıki ilkeleri ile Dinin imani naslarının neden sarsılmadığını, fenlerdeki kainat telakkisinin ne için Aristodan, Navton’a, Einstein’a kadar birbiri ardında değiştiğinin hikmetini çözmek; Devletlerde ideolojik izmlerin neden moda gibi gelip geçtiğinin, Dinin Musa (AS), İsa (AS) ve Muhammed (ASV) ın şeriatları halinde birbiri arkasına yenilendiğinin sırrını anlamak; din ile fen arasındaki anlamsız çatışmayı bitirmek için hakikata yakın bir ilmi tasnifin tespitinin ve bu tasnifde yer alan ilimlerin  karşılıklı ilişkilerinin tayinin taraflı olacağını Ve bu denememizin, değeri ilim adamlarımızın yerinde tenkit ve tahlilleriyle gelişebileciğjni düşünüyoruz.