İÇİNDEKİLER

Ön söz

Giriş

1.Yaratıcı Kudret/Tanrı Anlayışı ve Dini Tekamül

2.Yaratıcı Kudret ve Yaratılışla İlgili Tarihi Kronolojiye Göre Dini Tasvirler ve Açıklamalar      

2.1.Tevhid Akidesi Temelden Bozuk Kadim Dinlerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Tasvirleri 

2.1.1.Pasifik Adalarında Eski Dinlerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Tasvirleri 

2.1.2.Doğu Asya’da Eski Dinlerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Tasvirleri

2.1.3.Orta ve Ön Asya’da Eski Dinlerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Tasvirleri

2.1.4.Afrika’da Eski Dinlerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Tasvirleri

2.1.5. Avrupa’da Eski Dinlerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Tasvirleri

2.1.6.Amerika’da Eski Dinlerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Tasvirleri 

2.2.Tevhid Akidesi kısmen Bozulmuş Kutsal Kitaplarda (Eski ve Yeni Ahit) Yaratıcı Kudret ve Yaratılışa İlişkin Açıklamalar   

2.2.1.Yahudi Dininde, Tevrat’ta ve Zebur’da

Yaratıcı Kudret ve Yaratılışa İlişkin Açıklamalar             61

2.2.2.Hristiyan Dininde ve İncil’de

Yaratıcı Kudret ve Yaratılışa İlişkin Açıklamalar

2.3.Tevhid Akidesi Bozulmamış En Son Kutsal Kitapta (Kuran-ı Kerim) Yaratıcı Kudret ve Yaratılışa İlişkin  Açıklamalar

2.3.1..Kuran-ı Kerimde ve Hadislerde Yaratıcı Kudret ve Yaratılışa İlişkin Açıklamalar                 

2.3.2. İslam Kaynaklarında Yaratıcı Kudret Yüce Allah’ın İsim ve Sıfatları     

2.3.3. İslam Kaynaklarında İlahi Sıfatların Tecellisi İle Ortaya Çıkan Temel Yaratılış Kanunları                                                         

3.Yaratıcı Kudret ve Yaratılışla İlgili Felsefi Yorumlar ve Açıklamalar        

3.1.Tarihi Kronolojye Göre Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Seyrine İlişkin Felsefi Yorumlar

3.2.Yaratılış Seyrine İlşkin Bilimsel İçerikli Çağdaş Felsefi Yorumlar ve Açıklamalar

3.2.1.Big Bang Teoreminde Yaratılış Tasviri 

3.2.2.Sicim Teoreminde Yaratılış Tasviri

3.3.Yaratılış Olayı ile İlgili İleri Sürülen Felsefi Tezlerin/Teorilerin/Teoromlerin tartışılması

4.Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Seyri ile İlgili İlmi Yorumlar ve Açıklamalar     

4.1.Yaratılış Başlangıcına İlişkin İlmi Yorumlar

4.2.Temel Yaratılış Prensipleri/Kanunları ile ilgili İlmi Tespitler

4.2.1.Tekillik/Birlik/Bütünlük Prensibi

4.2.2.Dualite/Zıtlık Prensibi

4.4.3.Belirsizlik Prensibi 

4.4.4.Tahavvül ve Tekâmül Prensibi 

4.4.5.Sonu Gelmez Özgürlük Prensibi 

4.4.6.Dörtlü Açılım Prensibi

4.4.7.Yedili Açılım Prensibi

4.3.Yaratıcı Kudretin Varlığına ve Yaratılışa

İlişkin İlim Adamlarınca Yapılan Açıklamalar 

4.3.1.Yaratıcı Kudretin Varlığının ve Etkinliğinin

Akılla İspatına İlişkin Yapılan Açıklamalar

4.3.2.Yaratıcı Kudretin Varlığının ve Etkinliğinin

İspatına İlişkin Ortaya Konulan İlmi Tespitler                                   

Son Söz

Sözlük      

Yararlanılan kaynaklar

ÖN SÖZ

Bu kitapta, yaratıcı kudret yüce Allah ve yaratılışla (yaratılan varlıklarla) ilgili pek çok mesele; ilmi, dini ve felsefi açılardan ele alınmış ve konuya ilişkin bugüne kadar çözümlenememiş pek çok soruya gerçekçi  cevaplar verilmeye gayret edilmiştir.

Kısaca belirtmek gerekirse bu kitapta; yaratıcı kudretin tanımı, evrenin/kainatın ve içindekilerin yaratılışına ilişkin dini ve felsefi tasvirlere ve ilmi tespitlere yer verilmiş, bu çerçevede enerjinin/maddenin deriniğine inilmiş, parçacık aleminde ve uzay derinliğinde; yaratılışın başlangıç ve seyrine ilişkin, dünden bugüne ortaya konulan ilmi tespitler ele alınmış, ayrıca evren/kainat/mevcudat hamuru diyebileceğimiz fizik ötesi mahiyeti haiz  temel varlıklar (ilk cevher/kozmik tohum, özenerji/takyon, ruh ve melek) konusunda gerçekçi açıklamalar yapılmaya gayret edilmiştir.

Sözkonusu konuların kolay anlaşılması ve anlatım bütünlüğünün bozulmaması için de gerek yaratıcı kudret yüce Allah’ın tanımlanması yönüyle olsun ve gerek-se yaratılış başlangıcından insanın yaratılışına kadar ki yaratılış seyrinin tasviri ve izahı yönüyle olsun, tarihi kronolojiye göre değişen ve gelişen dini, felsefi ve ilmi bilgiler çerçevesinde açıklamalar yapılmıştır.

Bu kitapta belirtilen tarihi bilgilerin, yapılan açık-lama ve yorumların az da olsa ilmi ve imani gelişmeye katkı saglıyacağını umut ediyor, çalışmamızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Gayret bizden, tevfik yüce Allah’tan

Ali KÖMÜRCÜ

GİRİŞ

İlkel toplumlardan bu yana insanlık tarihinin her döneminde, yaratıcı kudretin tanımı ve yaratılışla ilgili devamlı araştırmalar yapılagelmiştir. İnsan, gerek evren ve gerekse kendi yaratılışı ile ilgili sorulara cevap buldukça içinde bulunduğu toplumdaki rolüne daha fazla sahip çıkmış ve yaşadığı hayatı daha çok önem-semiştir.

İçindekiler kısmında belirttiğimiz konularla ilgili dini, felsefi ve ilmi bilgilere dayalı açıklamalar yapma-nın pek kolay olmayacağı her kesin malumudur. O nedenle gerek bilgi kaynakları bakımından olsun, ge-rekse yapılan açıklamalarda uygulanan metotlar bakı-mından olsun dikkatli olmak gerekmektedir.

Böylesi konuların açıklanmasında elbette ki, önce mantık metotları (kıyasla ispata dayalı sentez/tüme varım/dedüksiyon metodu ve akli muhakemelere dayalı temsil/anoloji, benzetme/teşbih metotları) nın esas alın-dığı dini ve felsefi bilgilere, daha sonra ilmi metotları (gözlem ve deneye/tecrübeye dayalı analiz/tümden ge­lim/endüksiyon metodu ve matamatiki ispata dayalı sentez metodu) nın esas alındığı ilmi bilgilere başvur-mak kaçınılmazdır. Ne varki kaynaklar ele alınırken, ne sadece dini ve felsefi mahiyette bilgilerle gerçekler tam olarak yansıtılabilir, ne de sadece ilmi bilgilerle gerçekler tam olarak yansıtılabilir. Çünkü gerçeği anlamak, insanın aklı çalıştırma kapasitesi, istifade ettiği kaynak bilgilerin doğruluk derecesi ve gösterilen gayret nisbetindedir. Bu nedenle konunun bütüncül bir bakışla yani dini, ilmi ve felsefi bilgilerin, açıklamaların, tasvirlerin bir birini teyit edecek, doğrulayacak şekilde ard arda yada iç içe ele alınması gerekmektedir. Aksine tek yanlı yani sadece dini, yada sadece felsefi veya sadece ilmi araştırmalarla ve yapılan analizlerle/sentezlerle/çıkariımlarla tam gerçeğin ortaya konulması mümkün değildir.[1]

Bir diğer ifade ile tek yanlı bilgilenme ile doğru ve gerçeği yansıtır açıklamalar yapılamaz, haki­katler tam orta kiya konulmaz.[2]

Bu nedenle bu kitapta bütüncül bakışla konuların açıklanmasına çalışılacaktır. Şüphesiz doğru açıklama-ların yapılmasında ve doğru sonuçların ortaya çıkma-sında elbette en büyük pay sahibi, ilmi ölçülerle/metodlarla ortaya konulan bilgilerdir. Bu nedenle konuyla ilgili yapılan dini/vahyi ve felsefi tasvirlerin, açıklamaların ve çıkarılan sonuçların doğrulanacağı kıstas da, tabii ki ilmi bilgiler olmalıdır. O nedenle evrenin/kainatın menşei/kaynağı ve oluşumu anlamında yaratılış konusunda, ilmi bilgiler yani fen-tabiat ilimlerine ilişkin ilmi tespitler, tevhidi dinlerin bize sunduğu bilgiler/vahyi bilgiler ile felsefi bilgiler, bu kitabta birlikte ele alınmış ve biri birini destekler/teyit eder mahiyette açıklamalar yapılmıştır.

Her ne kadar bütün tevhidi dinlerde yaratıcı kudret ve yaratılışla ilgili bilgiler önemli temel mesele olarak görülüyor ve çarpıcı tasvirler ve açıklamalar yapılıyorsa da bu kaynaklarada, yanlış bilgilerin ve yorumlarıın fazla olması dolaysıyla bu kitapta, az veya çok tahrifat görmüş Yahudi ve Hristiyan dini kutsal kitaplarına (Tevrat ve İncil) ile hiç tahrifat olmadığı tarihi gözlem-lerle ve kayıtlarla sabit olan İslam dini kutsal kitabına (Kur’an-ı Kerim) temel kaynak olarak önem ve yer verilmiştir.

İslam dininin kutsal kitabı Kuran-ı Kerimde, mantıklı ve kabul edilebilir açıklamaların yapılması yanında yaratılışla ilgili; teferruata girilmeden ilmi gelişmelere ışık tutar mahiyette sembollik ve genel manada bilgiler verilmekte ve adeta satır aralarında, bu bilgilerin ilim ve mantık metotları dahilinde geliştirilmesi istenilmektedir. Yani Kuran-ı Kerim’de yaratılışla ilgili konularda bize teşbih ve temsil kabilinden ip uçları niteliğinde bilgiler verilmekte, bu arada. ayrıca “akletmezmisiniz, düşünmezmisniz?”hitabında bulunulmakta ve aklımızın devşirilmesi ile hikmeti haiz müsbet felsefi bilgi ve ilmi bilgi üretmemize de işaret edilmektedir.

Kainatın yaratılması ile ilgili Kuran-ı Kerim’de teşbihli ve sembolik ifadelerde bulunulmasından esas maksat, öncelikle en temel iman hakikatlerinin (yaratıcı kudret yüce Allah’ın mutlak iliminin, nihayetsiz kud-retinin) her daim idrak edilmesi ve hafızalara işlenmesidir. Bu da vahyi bilgilerin, devamlı gelişen ilmi bilgilerle birlikte değerlendirilmesiyle mumkun olabilir.

Kısacası vahiy yani hakiki din ile ilmi bilgi/bilim, yanyana bir birini destekler özellikte iki kaynaktır. Bu iki kaynaktan birlikte yararlanıldığı müddetçe imani gelişme ile birlikte bilim ve teknoloji ile müsbet manada medeniyet gelişir. İnsanlık her daim huzur ve güvenlik içerisinde yaşar.

Esasen vahyi bilgiler, evren ve insan bilinmezliklerini ortaya çıkarmak ve de insanın, yaratıcı kudret yüce Allah’ı tanıması, yaratılış gayesi doğrultusunda kendini olgunlaştırması ve ebedi cennet hayatına hazırlaması için vaaz edilmiştir, diyebiliriz. Bu da ilmi ve vahyi/imani hakikatlere, birlikte önem verilmesiyle mümkündür. O nedenle yaratıcı kudreti tanıma, yaratılışa ilişkin bilgileri doğru kaynaklardan öğrenme, yaşamanın en temel gayesi olsa gerektir. Tabii ki, bu konuda ilmi ve dini/vahyi bilgiler yanında felsefi bilgiler de önem arzetmektedir.

Bilindiği üzere felsefi bilgiler, mantık yürütmeye, gözlem ve deney-tecrübeye dayalı ilmi bilgilerden istifade ederek, doğruluğu kesin olmayan tahminler ve çıkarımlar yapılarak ortaya konulan bilgilerdir. Bu bilgiler, ya tutarsiz tahminler olarak ortaya konulmakta (menfi felsefe), ya da ilmi bilgilere, dini/vahyi bilgilere ters düşmeksizin ortaya konulmakta (musbet felsefe) ve imani ve ilmi gelişmeye katkı sağlar mahiyette bilgiler olarak ortaya konulmaktadır. Günümüzde bu felsefe, bilim felsefesi, din felsefesi olarak ta tanımlanmaktadır. İslami literatürde bu çeşit felsefi bilglere hikmet bilgisi denilmektedir. Menfi felsefe, genelde ilmi tespitleri istimal eder vaziyette, çoğu zaman, dini açıklamalara reddiye babında görüşler öne sürer, delile ve ispata dayanmayan, ölçüsüz, eleksiz fikirlerle, tahmini ve ihtimali çıkarımlarla ipe sapa gelmez bilgler ihtiva eder. Böylesi felsefenin, ortaya koyduğu çıkarımlar, ne kadar ilmi tespitlere dayandırılırsa dayandırılsın, ilmi ve medeni gelişmeye faydadan çok zarar verici özelliği haizdir.

Bu nedenle bildik manada yani delile ispata dayanmayan, eksik yanlış, dinle kavgalı felsefeye çoğu bilim adamı ve  özellikle de dine itibar eden kesimler pek olumlu gözle bakmamaktadır. Oysa bilim felsefesine; başta bilim adamları olmak üzere, her kesimden insanlar itibar etmektedir.

Bu bakımdan  felsefe iki boyutlu bilgi kaynağıdır. Bir boyutu, yukarda belirtildiği üzere imani ve ilmi gelişmeye katkısı olan, ilmi tespitlere dayalı tahminler, hükümler, teoremler/teoriler ortaya koyan felsefedir. Örneğin; kuantum teoremi, izafiyet teoremi, çekim teoremi, tek kuvvet alanı teoremi, big bang teoremi, genişleyen evren teoremi bu felsefenin ürünleridir. Diger boyutu ise ideolojik amaçlı ortaya konulan, mantık oyunlarıyla tutarsız yarumlar, abartılı tasvirler yapan, hususen dinle çatışan, genelde ilmi tespitlerle bağdaşmayan yanlış bilgiler ortaya koyan veya ilmi bilgileri ideolojik yaklaşımlarla çarpıtarak kullanan yada fantazi teori ve teremlerle ilmilik taslayan bilgileri havi olan menfi felsefedir. Örneğin; Evren’nin sonsuzluğu teorisi, maddenin ezeliyeti teorisi, yaratılışı tesadüfe ve canlı varlıkları da tek bir hücrenin tekamülüne dayandıran, maymunun insan atası olduğunu ileri süren evrim teorisi v.b teoremler ve bazı şahıslara izafe edilen sosyal ve iktisadi mahiyette ilmi temeli olmayan teoriler veya bu teorilere dayanılarak ileri sürülen yanlış hükümler, görüşler ve tah-minler menfi felsefenin ürünleridir.

Evrenin ve içindekilerin yaratılışı hakkında ne kadar felsefi veya ilmi tatmin edici bigiler ortaya konulursa konulsun, yine de dini ve özellikle vahyi bilgiler kadar insanlığı etkilediği söylenemez. Özellikle bilimin egemen olduğu çağımızda ortaya konulan bilgiler, ki ne yer çekimi kuveti gerçeğine bağlı maddenin korunumu kanunu, ne kuantum mekaniği,  ne belirsizlik prensibi, ne dört temel kuvvet gerçeğinin arkasındaki tek kuvvetin açılımı prensibi ve ne de bu prensiplere dayalı açıklanan atom ve atom altı parçacıklar gerçeğini açıklayan ilmi tespitler, ne de büyük patlama ve genişleyen evren teoremi, ne karadelikler ve tunel teoremi, ne parelel evrenler teoremi ile süper sicim teoremi gibi kısmen ilmi mahiyeti haiz teoremler ve ne de bu nevi bilgilerin istimal edilmesiyle ortaya konulan müsbet felsefi düşünceler ve görüşler; dini inançlarda belirtilen bilgiler kadar, özellikle tevhidi vd. kitabi dinlerin otaya koyduğu bilgiler kadar insanları etkilememiştir.

O nedenle bu kitapta, dini kaynaklarda belirtilen yaratıcı kudretin tanımı ve yaratılış tasviri konusunu öncelikle ele almış bulunmaktayız. Söz konusu dini mahiyette tasvirler ele alınırken ve İslam dışı itirazı mucip batıl dini bilgilere yer verilirken, nihayetinde tevhid dinlerinde ve özellikle islam dininde belirtilen vahyi hakikatlere ve de konuya ilişkin Astrofizik, Genel Fizik, Kimya, Biyokimya, Biyoloji, Genetik bilgiler ile ilmiliği kısmen tartışılan psikoloji ve parapsikoloji bilgilerine de ayrıca yer verilmiş bulunulmaktadır. Tabii ki, kanuya ilişkin genel tanımlamalar ve  açıklamalar yapılırken, her zaman olduğu gibi gözlem, tecrübe/ deney mahsülü bilgilerin istimali yanında sentez, kıyas, anoloji gibi mantık metotlarıyla da gerekli çıkarımlar yapılmıştır.

Bu arada belirtilmesi gereken bir diğer husus, her ne kadar analiz, sentez yani tümden gelim/analiz, tüme varım/sentez ile kıyas, anoloji, benzetme/teşbih dediğimiz mantık metotlarıyla, hatta gözlem, deney/tecrübe/sınama yani bilim metodlarıyla çelişmese de, 18.Yüzyıl’da batı dünyasında başlayan din karşıtı fel-sefe akımlarının ve bu kesimden ilmi keşifler yapan bilim adamlarının; hurafe olsun olmasın, vahye dayan-sın veya dayanmasın tüm dinlerle birlikte; vahiy olduğu kesin olan dini bilgileri de aynı kefeye koyup, tavır almaları ve böylesi bilgileri, bilimin sınırları dışında tutmalarıdır, ki bu husus ta denilecek tek şey, bu tutum ve davranışın ilmi gelişmeye bir fayda sağlamamış olduğudur.

Şüphesiz dini bilgiler, gerçek vahye dayandığı sürece her alanda faydalı ve reddi gerekmeyen bilgiler olarak değer taşıması gerekir. Aynı şekilde hikmet bilgisinin/müsbet felsefenin yani bilim felsefesinin de tarih boyunca bilimin gelişmesinde faydalı olması ve değer taşıması gibi…

Elbette dini bilgileri, ilmi metodlarla ispatı mumkün bilgiler olarak ele almak gerekmez (mantık metod-larıyla çelişmese bile). Ancak bu iki bilgi çeşidinin birlikte veya ayrı ayrı her alanda İnsanlığa faydalı bilgiler olduğu bir gerçek olup, her ikisine de birlikte, iç içe yada ayrı ayrı değer vermek gerekir, ki bir bakıma imanı kuvvetlendirmede ve geliştirmede ilmi bilgilerden yararlanılması yada tersine ilmi bilgilerin artmasında, geliştirilmesinde dini/vahyi bilgilerden yararlanılması elbette doğru bir yaklaşımdır. Ne var ki, bu doğru yaklaşım, 18.Yüzyıldan sonra terkedilmiş ve bilimsellik konusu menfi felsefe dediğimiz mataryalist, pozitivist, rasyonalist huviyete büründürülmüş, hatta 20. yüzyılda ’da mataryalislik ile bilimsel gerçeklik adeta özdeşleştirilmiştir.Bu anlayışın yaygınlaşması sonucu bilimle örtüşen dini/vahyi bilgiler görmezden gelinmiş, bilim ile dinin/vahiyin yan yana olmasına, ilmin ve imanın birlikte gelişmesine mani olunmuştur. Tabiiunun sonucu vahyi bilgilerin ve kavramların, ilmi tespitlerle ve bilgilerle birlikte ele alınması giderek yadırganır olmuş, doğru veya yanlış dini bilgilerin veya kavramların içınde olduğu ya da vahyi referansaların olduğu makale veya kitaplar, değil bilim dışı, daha da ileri gidilerek gerçek dışı bilgileri havi makale ve kitaplarmış, gibi kabul edilmiştir. Malesef dini ve vahyi dışlayan bu bilim anlayışını resmi ideoloji haline getiren teknolojik üstünlüğü haiz sömürgeci batı devletleri, bu anlayışı; tüm dünyada da yaygınlaştırmışlardır. Bu bilim anlayışı ile dünyada egemenlik, hakkın ve adaletin elinden çıkmış, lafta hak ve adelet diyen şeytani güçlerin eline geçmiştir. Oysa ötedenberi bilgi kaynakları olarak insanlık tarihinde üç sınıf/çeşit bilgi (dini, felsefi ve ilmi bilgi), ayrı ayrı veya iç içe her daim var olnuş ve gerçekliği/hakikati belirtme ölçüsün-de de itibar görmüştür.

O nedenle bu kitap, materyalist bilim anlayışına ve menfi felsefeye, layık olduğundan fazla değer verme-den  dini, felsefi ve ilmi bilgiler esas alınarak, yaratıcı kudret ve yaratılış konusunda gerçeği ortaya koyma  amaçlı olarak  hazırlanmıştır.

Kitabı hazırlarken kaynaklarla ilgili bir açıklama da bulunmamız gerekirse ki, malum olduğu üzere ya­rarlanılan kaynaklar, ya kitap sonunda topluca belirtil­mekte ya da sahife altı dipnotlarda belirtilmektedir. Kaynaklara ilişkin sahife altı dipnotlar, genelde akade­mik çalışmalarda zorunlu bir prensip olduğundan, o usule başvurmak yerine yararlanılan kaynaklar; hem kitap içerisinde, hem de kitap sonunda belirtilmiştir. Bu usule başvurmanın bir diğer nedeni de, dipnotlarda kaynaklara ilişkin bilgi sunmak yerine konuya ilişkin ilave bilgiler verilmektedir.


[1]Duyu organlarımızca günlük şahit olunan tabiat olaylarına ve beşeri hayata ilşkin, faydalı veya faydasız doğru veya yanlış, sistematik olmayan yüzeysel/sathi bilgiler bir tarafa, din ve ilim adamları ile bir kısım düşünürlerin/filozoflarin vasıta olduğu faydalı veya faydasız, doğru veya yanlış, sistematik, derin bilgiler; geliş kaynağına göre üç sınıfa (dini, felsefi ve ilmi bilgi olmak üzere) ayrılmıştır. Burada metod gereği dini, felsefi ve ilmi bilgi hakkında kısa bir ön açıklama yaparsak;

Dini Bilgi: Tarih boyunca yaratıcı kudret tara-fından görevli kılınan melek aracılığı ile seçilmiş insanlar/peygamberler üzerinden insanlığa intikal eden bilgilerdir. Bu bilgiler, insanlığa her alanda fayda sağlamasına karşılık, şu veya bu sebepten devamlı beşeri müdahalelere muhatap olmuş ve bir yerde değil istifade edilememesi, üstüne üstlük insanlığa zarar bile verebilir hale gelmiştir. İnsanlığın istifade edemeyeceği nispette bozulmalar olduğunda, gelişen ilmi, teknolojik ve medeni şartlara göre vahyedilen dini bilgilerde devamlı güncellemeler yapılmıştır.

Vahye göre gerçek/mutlak bilgi, bozulmamış vahyi bilgilerdir. Vahyin dışında kalan doğru veya yanlış diğer ilmi ve felsefi tüm bigiler akli/beşeri bilgiler olarak tanımlanır. Bu bilgiler, her ne kadar, akılla ortaya konu-lan bilgiler olarak tanımlansa da, zaman içinde tasnife tabii tutulmuş, faydalı olanına müsbet felsefi bilgi ve müsbet ilmi bilgi anlamında hikmet bilgisi denilmiş, faydası olmayan bilgiler de menfi felsefi bilgiler olarak tanımlanmıştır..

Felsefi Bilgi:Filozof denilen düşünürlerce, insan ve kainat hakkında akıl yürütmeye veya kısmen ilmi tespitlere dayalı ortaya konulan doğru veya yanlış tah-minler, varsyımlar/faraziyeler, iddialar, hipotezler, gö-rüşler, teoriler/teoremlerdir. Felsefi bilgiler iki kısma ayrılır. Bir kısmı menfi felsefi bilgiler olarak tanım-lanmakta olup, bu bilgiler, ne kadar sistematik-düzenli disipline edilmiş olursa olsun, ilmi bir tespite, delile dayanmayan, iddiadan öte geçmeyen, insanlığa faydalı olmayan yavan bilgilerdir. Diğer kısmına müsbet felsefi bilgiler/hikmet bilgisi diye tanımlanmaktadır. Bu bilgiler, ilmi bir delile dayalı, sistematik/düzenli, disipline edil-miş, insanlığa faydalı bilgilerdir.

İlmi Bilgi: Duyu organlarınca ve teknolojik cihaz-larla gözlem, tecrübe/deney/ölçme ile algılanan yada akıl yürütme/mantık metotlarıyla (tümden gelim/analiz, tüme varım/sentez, kıyas, temsil/anoloji, teşbih/benzet-meyle) açıklanan eşya ve olaylara ilişkin sistematik/ düzenli, disipline edilmiş bilgilerdir. İlmi bilgi ile ilgili iki çeşit ilmi tanımlama yapılmaktadır. Birinci tanımlamada, beş duyu veya teknolojik cihazlarla algılanamayan eşya, eşhas ve olaylar, ilmi bilgi sınırları içine alınmadan yani es geçilerek yapılan tanımlanma ki bu tanımlamada değil beş duyu harici algılanan ilmi açıklaması olmayan nesnelerin tarif kapsamıne alınması, ilmi disiplin olarak kabul gören sosyolaji, pskoloji, parapsikoloji disiplinleri bile bu tarif kapsamına alınmamaktadır. Bu tanımlama, materyalist çerçevede yapı-lan bir tanım olup, eksik ve yanlış bir tanımdır. Oysa ilmi bilgi tanımının kapsamı içine sadece duyularla yada teknolojik cihazlarla algılanan eşya ve olaylar girmemekte, gözlemlenemese de, algılanamasa da, özel şartlarda gözlemlenebilen, algılanabilen varlıklar, insanla kişiliği ve içinde yaşadığı cemiyet ile ilgili olağan olaylar (psikoloji ve sosyoloji) ve olağan dışı olaylar (parapskoloji) de girmektedir. Ki, gerçeklere uygun ve doğru olan ilmi bilgi tanımı da, bu çerçevede yapılan tanımdır.

Batıda dini hassasiyeti olsun olmasın çoğu ilim adamı birinci tanıma itibar etmekte ve o minvalde araştırmalar yapmakta, ancak bazı ilim adamları ise, ikinci tanım çerçevesinde araştırmalar yapmaktadır. İslam âlimleri deesasen geçmişte ikinci tanım çerçe-vesinde araştırmalar yapmışlar, keşif ve icatlarda bulunmuşlardır. Şu da bir gerçektir ki ikinci tanım çerçeve-sinde araştırmalar yapan bir kısım batılı ilim adamı (zig zag ekolu mensubu/Müslüman olmuş Hıristiyan ilim adamları ile Kuran-ı Kerimle hemhal bir kısım gayr-ı Müslim ilim adamları), dine itibar etmeyen, materyalist zihniyetli diğer ilim adamlarına nazaran bilim ve teknolojik gelişmeye daha çok katkıda bulunmuşlardır.

[2]Hakikatin/gerçeğin tam olarak ortaya konulması, hem ilim ve mantık metotlarının akılla istimal edilmesi, hem de yaratıcı kudret yüce Allah’ın gerçeğin bilgisi olarak insanlara bildirdiği bozulmamış vahyin akılla istimal edilmesiyle mümkün olabilir, ki bu durum, ilkesel/prensip olarak İslam kaynaklarında şöyle ifade edilmektedir.

“Aklın nuru modern ilimlerdir (İlim ve mantık metotlarına dayalı keşfedilen çağdaş bilgilerdir).

Vicdanın ziyası din İlimleridir (bozulmamış gerçek vahiy ve vahye dayalı bilgilerdir).

Her iki bilginin imtizacı (örtüşmesi) ile hakikat (gerçek bilgi) tecelli eder.”

İslam’ın doğuşu sonrasında, gerek Kur’an ayetlerinde, gerekse peygamberin sözlü tebliğinde (hadislerde), ilim ve mantık metodlarının nasıl istimal edildiği sabit olup, daha sonra ilim adamları, bu metotları göz önüne alarak “Hadis usulü”,Tefsir usulu’ adları altında disipline bilgiler haline getirmişlerdir. Bu bilgiler, Avrupada ancak 18. asır sonrası ilim hayatına girmiş ve “Epistemoloji”adı altında bilgi problemini kısmen gideren bir disiplin ortaya koyabilmişlerdir. Bu ilmi disiplinin ortaya konulması sonrasında Avrupa’da ilmi bilgi diye empoze edilen felsefi yorumların, teknolojik bilgilerin değişmez/mutlak hakikat olmadığı anlaşılabilmiştir. Şüphesiz değişir karakterdeki ilmi yorumlar ve teknik bilgiler; mutlak özellikte ilmi bilgi olarak nitelenmese de, faydalı olma prensibi noktasından, mutlak hakikatlere götüren hikmetli bilgiler, kısmi hakikatler olarak kabul edilmelidir.