KURAN-I KERİM’in Anayasa olduğu ve hayatta yaşandığı 1450 senenin 1200 senesinde İslam Devletleri, sadece Askeri alanda Süper Güç değillerdi, her alanda üstündüler..
Matematik, Astronomi, Tıb, Fizik, Kimya, Ecza vs bilimlerinde de yüzlerce bilim adamı yetiştirdiler. 

Kuran, bilimi, gözlemi, akıl ve mantık ilmini kullanmayı emrediyor.. onlarca Ayeti ile insanları akla, tefekküre, istişare ve ilmi araştırmaya havale ediyor…
Peki, öyleyse dünyada  56 müslüman ülke neden bu halde …?
1.Avrupa ve Amerika sömürgeci katil ve kafir devletleri yüzünden.. Afrika ve Asya’daki müslüman topraklarını asirlarca sömürüp, elmas, altın, bakır, platin ve diğer maden kaynaklarını çaldılar. O çalıntı servetler ile Avrupa’nın sanayi altyapısını, bilim ve teknolojisini desteklediler ve dev sermaye birikimlerine ulaştılar.
2. Rusya ve Avrupa’nın hristiyan devletleri Osmanlı’ya asırlar boyunca savaş açıp hücum ettiler. Osmanlıya kendine gelip, ferahlayıp bilim ve teknolojide tekrar güçlenme fırsatını vermediler.
3. Osmanlı ve diğer İslam Memleketleri de son 3 asırda, Kuran’ın emri olan ve fiili dua olan Adetullah Kanunları, Fizik, Kimya, Mekanik, Elektrik gibi fenlere, bilimlere çalışmakta geri kalıp, medreselerde sadece Dini eğitime ağırlık verdiler. Halbuki :
Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir (dini ilimlerdir). Aklın nuru, fünun-u medeniyedir (modern fenler, bilimlerdir). 
İkisinin imtizacıyla (din ve bilimin işbirliği ile) hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti (gayreti, çalışkanlığı) pervaz eder (uçar, yükselir). 
İftirak ettikleri vakit (din ve modern fenler ayrıldıkları zaman); birincisinde (dindarlarda) taassub, ikincisinde (sadece bilim tahsil edenlerde) hile, şübhe tevellüd eder (doğar)…
(Said Nursi r.a. Münazarat – 86)
4. Rusya’nın 200 yıl, Çin’in 80 yıldır  Orta Asya Türklerine  zulümleri, baskıları ve esaret altına almaları, Orta Asya Türklerini maddeten geri bırakmıştır.
5.Avrupa’nın kafir devletlerine ve ideolojilerine  ruhunu satmış, onların uşağı ve taklidcisi olmuş karanlık “aydınlar” ve kukla yöneticiler yüzünden ülkemiz ve diğer islam ülkeleri büyük tahribat gördü ve maddi manevi geri kaldı.
Bu karanlık aydınlar ve diktatör yöneticiler, Allaha ve Kurana bağlanıp teslim olmak yerine, 100 yıldır  Kefereye gönül bağladılar ve kendi insanlarına zulmettiler veya zarar verdiler.
Ülkemizde son 30-40 sene içinde, hususan Rahmetli Turgut Özal devrinde ve Başkan Erdoğan devresinde, dindar kadrolar, dindar bilim-insanları ve mühendisler sayesinde gerçekleşen altyapı, teknoloji, sağlık bilimleri, savunma sanayi, uçak teknolojisi, yazılım teknolojisi alanlarındaki büyük atılımlar, ülkemizi G20’ye sokmuş ve G10 içine girebilmek için de milletimize ümid ve gayret vermiştir.
“Hıristiyanlar dinlerinde reform,  rönesans yaptılar. Böylece ortaçağdan kurtuldular… Müslümanlar da dinde reform yaparlarsa kalkınır, gelişirler”  şeklindeki iddiaya cevaben :
Hz İsa’nin tebliğ ettigi hakiki dini degil, tahrif edilmiş Hristiyanlık hususan Katolik mezhebi, ilme, ilim-adamlarına, akıl ve mantığa düşmandı… Reformlar ondan dolayı bir protesto niteliğinde başladı ve Protestant mezhebi ortaya çıktı.
Bizde ise İslamiyet daima bilim-adamlarının ve fakirlerin, mazlumların himayecisi,  ezilen halk sınıfının destekçisi olmuştur. Kuran ve Hadis-i Şeriflerde, bilimi teşvik eden yüzlerce ayetler, hadisler, bu hakikati apaçık isbat eder.. 
1200 yıl boyunca  Süpergüç islam devletleri ve gecmiş müslüman bilim adamları, islamiyetin Bilim ve Akla verdiği önemi gösterir. Onun için bizim dinimizin Reforma ve insan eliyle değiştirilmeye ihtiyacı olamaz. 
Hz. İsa, iman esasları ve ahlaki kaideleri ders verdi ama günlük muamelat ve devlet idaresi ve içtimai kanunlara dair bir teferruata girmedi. Bu detayları, Ruhban reisleri ve sonra da Hristiyan siyasetçiler tesis ettiler. Onun için, Hristiyanlıktaki dini reformlar Allah’ı ve Hz. İsa’yı a.s. inkar maksadını ve manasını taşımıyordu.
Halbuki  İslâmiyet dininin ve şeriatının  sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm,  iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan; Din-i İslâm’ın esasatını bizzât kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en küçük âdâbını dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. 
Demek İslâmiyetin teferruat hükümleri, değişmesi mümkün bir elbise gibi değil ki; onlar reform yaparak değiştirilse, Dinin Esasları ayakta kalabilsin. 
İslamiyetin, Kuran ve Sünnetin teferruattaki detay hükümleri, Dinin Esasları için  bir ceseddir, en azından cildi, derisidir. Esas hükümler ve detay hükümler iç içe girmiş ve yapışıktır, ayrılmaları kâbil değildir.
O ibadet veya içtimai hükümleri değiştirmek demek, doğrudan doğruya Şeriatın Sahibini  inkâr ve tekzib etmek çıkar !(Said Nursi-Mektubat-435’dan istifade ile)
Mesela, Kuran’da 130 kere emredilen Namaz, müminler için farz bir Esas Hükümdür. Ama namaz içinde Fatiha, zammı sure, Ettehiyyat vs okumak gibi teferruatı bizzat Sahabilerine öğreten Allah’ın Elçisidir (s.a.v.). Dolayısıyla o teferruat yani ince detayları müminlerin değiştirmeleri mümkün değildir.  
Mesela, Kuran-i Kerim’de haram hükmüyle yasaklanan zina, alkollü içki,  kumar, suçsuz bir masumu öldürmek, anne-babaya isyan edip ilişkiyi kesmek, cihadı terketmek, namuslu bir kadın veya erkeğe zina konusunda iftira atmak  faizli tefecilik  gibi büyük günahlar bahsedilmiş ve bazılarının dünyevi cezaları da kısaca zikredilmiştir. Lakin bunların toplum hayatında cezai uygulamalarının detayları bizzat Hz. Peygamber Efendimiz tarafından yapılmış ve Ümmetine gösterilmiştir.  Bunları reform ile değiştirmek, Allahın ve Elçisinin emir ve yasaklarını, hadd ve kanunlarını beğenmemek ve reddetmek manasındadır…
Beşeriyet, bu dünyada saadet, huzur ve maddi-manevi terakki istiyorsa, Islamiyetin Esaslarına ve Şeriatın Adil Kanunlarına uyup uygulamak mecburiyetindedir.
Dr. Ali Kemal Pekkendir