BİLİM ÖTESİ VE ÜSTÜN İNSAN
İÇİNDEKİLER
I. BÖLÜM
ÜSTÜN İNSAN, VELİLİK VE KERAMET, KERAMETİN ONEMİ VE HİKMETİ, KERAMET ÇEŞİTLERİ
Üstün İnsan Meselesi
Velilik ve Keramet
Kerametin Önemi ve Hikmeti
Keramet Bir İkam-ı İlahidir
Kerametin Açıklanması Caiz Değildir
Keramet Çeşitleri
İnsanları Etkileme Yönüyle Keramet Çeşitleri
Ruhi Etkileşim Yönüyle Keramet Çeşitleri
Yakınen Telkin ve Dua ile İlgili Kerametler
Uyutarak Telkin ile İlgili Kerametler
Uzaktan veya Gıyaben Uykuda Telkin ile İlgili Kerametler.
Rabıta ile İlgili Kerametler
Vasıtasız ilham ile ilgili Kerametler
Vasıtalı İlham ile İlgili Kerametler
Durugörii ile ilgili Kerametler
Yakından Teshir ile İlgili Kerametler
Uzaktan Teshir ile İlgili Kerametler
Tayy-ı Mekan ve Bast-ı Zaman ile İlgili kerametler
Temessül ile İlgili Kerametler
Şifacılık ile İlgili Kerametler
Yer Çekiminden Kurtulma ile İlgili Kerametler
Uzun Süreli Uyku Hali veya Havasız Ortamda Uzun
Yaşama ile İlgili Kerametler
Tevafuk (Anlamlı Rastlantı) ile İlgili Tespitle
II. BÖLÜM
PEYGAMBERLİK, VAHİY VE MUCİZE
MUCİZENİN ÖNEMİ VE HİKMETİ MUCİZE ÇEŞİTLERİ
Peygamberlik ve Vahiy
Vahy ve Mucize
Mucizenin Önemi ve Hikmeti
Mucizeye Neden İhtiyaç Duyulur?
Mucizenin Esas Amacı Nedir?
Mucizelerin Hikmeti?
Mucize Çeşitleri
İnsanları Etkileme Yönüyle Mucize Çeşitleri
Ruhi Etkileşim Bakımından Mucize Çeşitleri
Son Peygamber Hz.Muhammed (S.A. V’) ‘den Önceki
Peygamberlerden Sadır Olmuş Bazı Mucizeler
Yarı Uyanık – Vecd Halde Meydana Gelen Mucizeler
Uykulu Halde Meydana Gelen Mucizeler
Uyanık Halde Uzaktan veya Gıyabı İletişim ile İlgili Mucizeler
İlham ile İlgili Mucizeler
Durugörü ile İlgili Mucizeler
Temessül ile İlgili Mucizeler
Teshir İle İlgili Mucizeleri
Yerçekiminden Kurtulma ile İlgili Mucizeler
Uzun Süreli Uykudan Sonra Hayata Dönme ile İlgili Mucizeler
Tayy-ı Mekan ile İlgili Mucizeler
Bast-ı Zaman ile İlgili Mucizeler
Hz. Muhammed (S.A.V) ‘den Sadır Olmuş Bazı Mucizeler
Son Söz
Kitapta İsmi Geçen Velilerin Kronolojik Sıra Dahilinde Kısa Tarihçeleri
Kitapta İsmi Geçen Peygamberleıin Kronolojik Sıra Dahilinde Kısa Tarihçeleri
ÖN SÖZ
‘‘Bilim Ötesi ve insan” adlı kitabın devamı olan bu naçiz kitab, insanlık hayatının gerçek sebebi; fazilet ve olgunluk timsali üstün-kâmil insanların tanıtılması ve bu insanlardan sâdır olan keramet ve mucize niteliğindeki olağanüstü olayları açıklamak amacıyla hazırlanmıştır.
İnsanın olağanüstü olaylar (istidraç, kerâmet ve mucize) ile ilgili bilgi sahibi olmasının ve bu bilgiler ışığında hayatı tanımasının önemini, “Bilim Ötesi ve İnsan” adlı kitabta açıklamış ve bu konularla ilgili bilgiye sahip olmanın en azından batıl inançlara, hurafelere meyIedilmemesinde, insanın istismar edilmemesinde ve özellikle îmanla ilgili temel meselelerde şüphe ve terettüde düşülmemesinde; inançsızların inanmak çizgisine getirilmesinde, inananların da îmanlarının kuvvetlendirilmesinde etkili olacağı düşünülerek hazırlanmış ve istidraçla ilgili örnekler verilerek, gerekli açıklamalar yapılmıştı. Bu kitapta ise, söz konusu amaçlar doğrultusunda; üstün-kâmil insanlar (peygamberler ve Veliler ve onların izinde gidenler) ve onlardan sâdır olan kerâmet ve mucize konusu etraflıca ele alınmaktadır.
Üstün-kâmil insanlar, niçin ve nasıl ortaya çıkmaktadır? Bu insanların ortak özellikleri, amaç ve hedefleri nelerdir? Bunlar, ne ölçüde üstünlüklerinin farkındadır? Üstünlük alâmetleri olan kerâmet ve mucizeler, belirli şartlarda kaderin belirlediği bir genetik açılım sonucu mu meydana gelmektedir? Yoksa şartlar ne olursa olsun seçilmiş insanların geçirdikleri özel bir terbiyenin mânevi operasyonun sonucu mu meydana gelmektedir? Bu özel terbiye-mânevi operasyon, gerçekten yapılıyorsa, kimler tarafmdan ve nasıl yapılmaktadır? v.b soruların cevabını bu kitapta vermeye çalışacağız.
Bana bu kitabı hazırlama cesareti ve gücü veren yüce Allah’a sonsuz hamd ve şükürler olsun.
Hayırlara vesile olması dileğiyle…
Gayret bizden tevfik yüce Allah’tan
Ali KÖMÜRCÜ
GİRİŞ
Daha önce yayınladığımız “Bilim Ötesi ve İnsan” adlı kitapta; istidraç, keramet ve mucize denilen olağan üstü olaylarla ile iligli geniş bilgi vermiş, pek çoğumuzun da bizzat müşahede ettiği veya duyduğu Telkin (insanı uyanık halde iken zihnen etkilemek), Hipnotik telkin insanı yarı uykuda zihnen etkilemek), Dilek ve Dua ile Teshir (Bir şeyin çok istenmesi ve bir isteğin yerine gelmesi için yüce Allah’a yakarışta bulunulması), Rabıta-Telepati (uzaktaki bir insanla zihinler arası iletişim kurmak),Telestezi-lÎlhanı (kaynağı ruhâni bir varlık veya özbenlik olan bilgilerin ve olayların doğma-psikometri (her hangi bir eşyaya dokunarak onun yakın çevresindeki olayları algılamak), Durugörü-Televizi (uzaktaki bir olayın yahut geçmişte yaşanmış veya gelecekte yaşanacak bir olayın gözle izlenircesine algılanması), Temasla teshir-Psikokinezi (Canlı ve cansız varlıklara yakın mesafeden veya el ile temas edilerek şeklinin değiştirilmesi, miktarının azaltılması, çoğaltılması), Uzaktan teshir-Telekinezi (eşyayı canlı veya cansız varlıkları uzaktan etkilemek), Tayy-ı Mekan-Teleportasyon (Canlı ve cansız varlıklara tesir edilerek, anında çok uzak mekanlara gönderilmesi veya çok uzak mekenlardan anında istenilen yere celbedilmesi), Bast-ı zaman -Tınıeportasyon (geçmiş ve gelecek zamanlarda yolculuk yapılması ve çok uzun zamanda yapılabilecek bir işin veya eylemin çok kısa bir zaman aralığında yapılması gibi olağanüstü olaylar, Temessül-Aporasyon (Düşüncenin cisimleşmesi, ruhani varlıların maddileşmesi ve ayrıca değişik suretlere bürünmesi), Yer Çekiminden kurtulma-Levitasyon (Ayağın yerden kesilerek havaya yükselinmesi, batmadan suda yürünmesi),Uzun Süreli Uyku-Hibernasyon (Bazı hayvanlarda görüldüğü üzere kış uykusuna benzer şekilde insanın da, iradesiyle aylarca hatta yıllarca uykuda kalması),Şifa vericilik-medikasyon (İlaç kullanılmaksızın temasla veya nefesle hastalara şifa verilmesi, hatta ameliyat yapılması) şeklinde ortaya çıkan olağan üstü olaylar açıklanmış ve daha çok istidraç mahiyetindeki olağan üstü olaylara yer verilmişti.
Bu kitapta açıklamaya çalışacağımız keramet ve mücizenin, istidraçtan farkı, istidraçta şahsi arzu yani nefsin payı olmasına karşılık, keramette ve mucizede nefsin payı hiç olmamaktadır. Ancak halkın zorunlu bir ihtiyacı veya çok sıkıntıda olan bir müminin iradesi dışında sıkıntısının giderilmesi şeklinde keramet meydana gelmektedir.
Şöyleki; çölde susuzluktan veya açlıktan perişan olmuş bir kişinin veya bir grup insanın su veya ekmek ihtiyacının karşılanması keramet ve mücize gösterilmesinin sebebi olabilir. Aynı şekilde yenilmek üzere sofraya konulmuş zehirli veya haram bir yiyeceğin tanınması ve yenilmemesi, bileklere takılmış bir kelepçenin, abdest almak için açılması zorunluluğu, Su üstünde yürüyen bir istidraç ehlinin inananları kandırmaması için suya batırılması zorunluluğu kerametin olmasına sebep olabilir. Her ne sebeble ve ne şekilde olursa olsun, keramet ve mucizenin sadır olduğu seçkin insanlar (peygamberler ve veliler), meydana gelen mucize ve kerâmetin ikram-ı ilâhi olduğunu ayrıca bilirler ve hiç bir zaman kendilerine pay çıkarmazlar. Nitekim peygamberler, “Allah uygun görmedikçe, ben istesem de mucize gösteremem” demekte; aynı şekilde veliler de kerâmet göstermeyi mârifet saymamakta, tersine acziyet olarak görmektedir, ki kerâmetin olması halinde de; bunu kendileri dışında bir sebebe mal etmektedirler. Ne var ki, böylesine dikkatli olunmasına rağmen, yine de bazı kişiler; velilerin vefatından sonra gördüklerini ve duyduklarını, abartarak müntesibi bulunduğu veli zâta mal ederler. Bu mal ediş, bazen o kadar ileri gider, ki velilere değil itibar kazandırmak, hafife alınmaya, hatta istihza ve alay konusu edilmesine bile sebeb olabilir. Bu nedenle genelde veli zâtlar, ister sağlıklarında olsun, ister vefatlarımdan sonra olsun; kerâmetlerle ilgili ulu orta konuşulmaması hususunda tenbih de bulunurlar, hele abartılı anlatılmasını, kendilerine büyük saygısızlık olarak görürler. Oysa istidraç gösteren insanlar, haiz oldukları yeteneği daima nefisleri ve menfeatleri hesabına kullanırlar. Hatta bu da yetmez, ayrıca sûret-i haktan görünerek, murşitlik-velilik taslarlar. Bazıları öylesine ileri gider, ki Hz.Muhammed (S.A.V)’in son peygamber olduğu bilinmesine rağmen, peygamberliğini dahi ilan etmektedir. Ne yazıkdır, ki pek çok insan da. bu sahtekarlara aldanmaktadır. Yine bazı sözde din adamları; dinde yenilik adına sapık mezhep ve fırkaların doğmasına ve dinde ciddi yozlaşmalara sebeb olmaktadır. Şüphesiz bu gibi insanlara rağmen, insan üstü özelliği haiz gerçek mürşitlerin-velilerin varlığıda inkar edilemez. Bu insanlara da, her yerde ve her zaman rastlanabilir. Şüphesiz bu insanlar, diğerleriyle karşılaştırıldığında, insanları etkilemeleri ile değil, tavır davranışlarıyla ancak ayırd edilebilmektedir. Bu insanlar, genelde sade bir hayat yaşadığından, halkın dikkatini de çekmezler. Esasen onlar, dikkat çekmemeye özen gösterirler. Bu insanların, değil olağan üstü halleriyle başkalarına üstünlük taslamaları, nâdiren olağan üstülükleri gözlense bile, bunu kendilerine mal etmezler ve bir üstünlük imasında ve iddiasında asla bulunmazlar. Şüphesiz kendilerine üstün insan muamelesi yapılmasından da hiç hoşlanmazlar. Bu tür iltifatlara zaman açıkça tepki gösterirler. Bu insanlardan bir kısmı, her mûminde görülmesi gereken vasıfları (faziletleri) dolaysıyla kendilerine yapılan hürmeti belki bir nebze makul görürler. Bazıları ise, bu âlakadan da uzak durmaya gayret ederler. Öte yandan bu insanlardan bazıları da var, ki mümin vasıflarının yanında sünühat denilen ilhâma dayalı irşad edici, îmanı inkişaf ettirici sözleri ile dikkat çekerler. Bu özellikleri dolaysıyla da insanların alakalarından kaçamazlar ve ister istemez her zaman saygıya ve sevgiye muhatap olurlar, ki gösterilen bu alâka, her ne kadar insanlara faydalı olmasının hatırına olduğu bilinse de, bu alâkadan da rahatsız olurlar. Öte yandan bazı insanlar, bilgisizliklerinden ve îman zaafiyetinden olsa gerek, “Allah ile kul arasında vasıta olmaz” iddiasıyla Allah dostlarına gösterilen bu sevgi ve saygıyı yadırgamakta, esirgemekte ve hatta gereksiz görmektedir. Oysa bu insanların Allah ile kul arasına girmek gibi bir iddiaları yoktur. Bunlar, ruhban bir sınıf ve zümre de değildir. Bu insanların rıza-i ilâhiyeye kavuşma arzu ve gayreti içinde olmaları, yani mûmin vasıfları ile dikkati çekmeleri belki bu iddiayı doğurmaktadır. Şüphesiz her mûmin, evrensel değerler ölçüsünde örnek bir insandır. Pek tabii ki bu vasfı ile çevresini etkilemektedir, ancak bu etkileme; kötü insanların çok olduğu cemiyetlerde, iyi insanlara husumet duyulmasına ve aleyhlerinde tavır alınmasına neden olabilir. Özellikle haksız olarak elde tutulan siyasi iktidarın veya dünyevi imkanların kaybedilme korkusundan olsa gerek; bu iyi insanlar, siyasi, kültürel ve ekonomik yönden devamlı baskı altında tutulurlar, çeşitli bahanelerle suçlamalarda bulunulur,iş fitne ve desiselerle iftiralar etmeye kadar varır, haklarında kötü sözler söylenir. Oyle ki çeşitli zülümlere, cebir ve şiddete bile maruz kalırlar. Oysa onlar gerçekte mâsum insanlardır. Siyasetle pek işleri yoktur. Belki her gibi sosyal, ekonomik ve kültürel mânada hak ve hürriyetin savunuculuğunu yaparlar. Şüphesiz Allah dostu olmanın gereği, hâl lisanı ile (örnek bir insan olarak) veya gerekirse sözle (konuşarak) tebliğde bulunmaktadırlar. Onlar, tanınmak; bilinmek için bir çaba içinde olmadıkları gibi mecbur kalmadıkça olağan üstü bir mârifet te göstermezler. Olağan üstü bir olayın olması hâlinde de, bu tür olayların kendileri ile bir ilgisinin olmadığını ifade ederler. Çünkü îmani meselelerle ilgili yeterince bilgisi olmayan insanlar, olağan üstü olayları gördüklerinde; abartı yapmak bir yana, yalan yanlış sözlerle dini istismara sebeb olabilirler ve îman hakikatleri ile hurâfeleri bir birine karıştırırlar. Bu nedenle Allah’ın sevgili kulları, olağan üstü mârifet göstermekten hep kaçınırlar. Ne kadar zülüm ve şiddete mâruz kalırlarsa kalsınlar, sabır ve metanetle karşılarlar. Halkın zorlaması ile belki müsibetin ve belânın defi için olarla birlikte dua ederler. Öte yandan kerâmet ve mucizeler; istidaç gibi bilimsel-parapsiko lojik araştırmalar için deney-tecrübe konusu edilemez. Ancak bilinmelidir, ki kerâmet ve mucizelerin, bilim ve tekniğin gelişmesinde hipotez veya ufuk olmak yönüyle büyük katkısı vardır. Bu yönden ele alınabilir ve değerlendirilebilir. Bilimin gelişmesi ölçüsünde mahiyeti ve hakikati araştırılabilir. Benzeri keşif ve icadlar yapılarak medeniyetin gelişmesine katkısı sağlanabilir. Gerçek şu, ki; kerâmet ve mucize şeklinde meydana gelen olağan üstü olayların, ilmi yönden araştırılmasından veya deneyle sınanmasından çok imani bakımdan kabulü önemlidir. Bunun için de, güvenilir bir kişinin olayı gözlemlediğini belirtmesi veya sağlam yazılı kaynaklardan öğrenilmesi yeterlidir. Bu nedenle tecrübe-deneyin hiç bir önemi yoktur. Bir diğer ifadeyle kerâmet ve mucizenin gözlenmesinin; iman etme veya îmanı kuvvetlendirmede sağladığı fayda nispetinde önemi vardır, ki bu öneme binaen kerâmet ve mucizeler kayıtlara geçirilmiştir. Nitekim peygamberlerin ve velilerin yanlarında bulunan yazıcıların ve aktarıcıların, olağan üstü olaylarla ilgili gözlemlerini kaydettikleri ve belgesel kaynaklara aktarmış oldukları tarihen sabittir, ki başta hadis kitapları olmak üzere evliye tabakatlarında ve tasavvufla iligili kitaplarda, pek çok olağan üstü olay (mucizeler ve kerâmetler) anlatılmaktadır, ki bu anlatımların kısaca maksadı, insanların hidayetine vesile olmak, imanı inkişaf ettirmek ve halkı irşad etmektir. Ancak şu da bir gerçek, ki velilerle ilgili tarihçelerde, çok sayıda kerâmet anlatılmakta ve bu anlatılanların çoğunda da abartılı ifadeler bulunmaktadır. Öyleki kerâmeti anlatılan veli, bazen masal kahramanı gibi bir konuma konulmakta, bazen maksadın dışına çıkılarak İslam dışı bir hayatı haizmiş gibi takdim edilmekte dinin ve îmanın zedelenmesine sebebiyet verilmektedir.
Konunun böylesine önemli olmasından dolayı bu kitabın hazırlanmasında, istifade edilen kaynaklarda göze çarpan yanlış bilgilerin ve ilmi hataların süzülmesine azami derecede dikkat edilmiştir. Bu demek değildir ki, yüzde yüz doğru bilgiler aktarılmış ve dosdoğru değerlendirmeler yapılmıştır? Yanlış bilgi, kusur ve noksanlık yine olabilir, ki bunun sorumluluğu da elbetteki bana aittir. Bu çalışmada, kısmen ayet ve hadislerden faydalanılmış, kısmen de hadis ve ayetlere dayalı tefsirlerden, peygamberler tarihi ve Siret-i nebi v.b kaynaklardan, evliya tabakatlarından (tarihçelerinden) yararIanılmıştır. Yine daha önce yaptığımız şekilde, bu kitapta da olağan üstü olaylar (mucize ve kerametler), sistematik bir sıra dahilinde açıkIanmıştır. İki bölüm olarak hazırlanan bu kitabın ilk bölümünde; islamiyette veli, hıristiyanlıkta aziz denilen (İslamiyetin doğuşundan sonra bozulmuş kilise kurumunun verdiği azizlik rutbesi değil) Allah dostu olgun insanlardan sadır olan kerâmet konusu işlenmiştir, ikinci bölümde de, Allah’ın seçtiği
ufuk insanlar olan peygamberlerden sadır olan mucize konusu işlenmiştir. Bu arada konunun kolay kavranması için mahiyet önem ve hikmet yönüyle; bu konulara ilişkin değerlendirme ve yorumlar yapılmıştır.