FKB (Fizik, Kimya, Biyoloji) alanındaki dönüşüme, transformasyon-tahavvül-tekamül-evrim denilmekte,  PSL (Psikoloji, Sosyoloji, Linguistik) alanındaki  dönüşümler de, değişim-reform-inkilap-devrim olarak adlandırılmaktadır.

Soyut-somut, cansız-canlı, şuursuz-şuurlu tüm varlıkların, yaratılışlarında var olan plan ve programlarına göre zamana ve zemine bağlı olarak  İyi yada kötü istikamette değişime-dönüşüme-transformasyona uğradıkları bilimsel bir gerçektir. Yani hiçbir varlık durgunluk içerisinde değildir. Küçük büyük,cansız canlı tüm varlıklar; kısa veya uzun zaman sürecinde, dar veya geniş mekanda-ortamda istese de istemese de olumlu veya olumsuz istikamette  değişim-dönüşüm içerisindedir.  Olumsuz-menfi-kötü istikamette dönüşüm, şüphesiz canlı ve cansız varlıkların  tabiatında var olan yani plan ve programlarında var olan çarpışma, kaçışma, bölünme ve parçalanma özelliğinden kaynaklanmakta olup, bu dönüşüm; enerji-güç-kuvvet kaybına yada yıpranmaya- bozulmaya, hatta yok olmaya neden olmaktadır, ki bu akibete uğramak elbette olması arzu edilmeyen değişimdir. Olumlu-müspet-İyi istikamette dönüşüm ise yine aynı şekilde küçük büyük, cansız ve canlı varlıkların tabiatında var olan yani plan ve programda var olan dayanışma, birleşme, toparlanma ve uzlaşma özelliğinden kaynaklanmakta olup, bu dönüşüm de  enerji-güç-kuvvet artışına yada yenilenmeye-gelişmeye-olgunlaşmaya neden olmaktadır. Ki bu akibete uğramak elbette olması istenilen bir değişimdir.

Toplumlarda sosyolojik (siyasi, hukuki, kültürel) mahiyette olumlu istikamette meydana gelen dönüşümler-transformasyonlar , elbette çok  önem arz etmektedir.

Müspet-olumlu istikamette dönüşümde oluşan eylem-hareket sonucu harcanan enerji;  şu veya bu şekilde katlanarak geriye dönerken, olumsuz-menfi istikamette dönüşümde oluşan eylem-hareket sonucu harcanan enerji ise geriye dönmez ve giderek tükenir ve yok olmaya kadar gider. Kaldı ki; olumsuz-menfi istikamette harcanan enerji-güç-kuvvet sonucu oluşan  hareketler, eylemler, üretimler; şu veya bu şekilde tabii ve beşeri bozulmaya, dezenformasyona, felaketlere de sebebiyet vermektedir. 

Gerçek o ki; öteden beri gerek  FKB (Fizik, Kimya, Biyoloji) ve gerekse PSL(Psikoloji, Sosyoloji, Lingustik) alanlarında amaçlanan plan ve programlara göre  olumsuz-menfi istikamette olan değişim-dönüşümler, hep tabii ve beşeri bozunmaya, dezenformasyona,  felaketlere sebep olmuştur, olmaktadır. Bir misal vermek gerekirse halen değişim-dönüşümün çok hızlı olduğu gelişmiş ülkelerde; planlanan programlanan bilim ve teknolojik atılımlardan amaç, savaş sanayini geliştirmek olup, bu sanayi patronları; dünyada devam eden sıcak soğuk savaşlardan-çatışmalardan nemalanmaktadır.  Dolaysıyla  bunlar için değişim-dönüşüm demek; savaşa, çatışmaya, çarpışmalara yeni silahlar yetiştirmek demektir. 

Bilimsel ve teknolojik yenilikler, olumlu-müsbet istikamette değişim-dönüşüm ürünü olarak ortaya çıkmıyorsa; elbette bu olumsuz-menfi istikamette bir değişim-dönüşüm ürünüdür, demektir. O nedenle esas olan ne zaman ve nerede olursa olsun, olumlu istikamette bir değişimin-dönüşümün olmasıdır. Aksi halde istense de istenmese de, olumsuz-menfi istikamette bir değişim ve dönüşüme ram olunur.

Şüphesiz yüce yaratıcı, fermanında  insanları bu yönde uyarmakta; bir yandan değişimin-dönüşümün önemine dikkat çekerken, diğer yandan da değişim-dönüşüm üzerinden kendi muradına  dikkat çekmektedir. Olumlu değişimin-dönüşümün prensiplerine uyanlara güçlü olma müjdesi verilmekte, bu güçle nasıl bir  hayat nizamının kurulması gerektiğine de örneklerle ip uçları verilmektedir.  Esasen vahyi prensiplerin içtenlikle uygulandığı dönemlerde, değil İslam dinine mensup gruplar, aşiretler ve kavimler arasında bir çatışmanın, ayrışmanın, bölünmenin, parçalanmanın olması;  değişik dinlerde olan gruplarla, aşiretlerle ve kavimlerle  bile, bir saldırı olmadığı sürece çatışma, ayrışma, iletişim kopukluğu olmamıştır. Aynı coğrafyada ve aynı ülkede; vergilerini  ödemek şartıyla  Müslüman olmayanlarla Müslümanlar  birlikte yan yana  yaşayabilmişlerdir. Devlet yönetiminde görevli Müslüman yöneticiler; komutanlar; hiçbir zaman illa ki Müslüman olacaksınız diye Müslüman olmayanlara bir baskı yapmamışlar, her kes içtenlikle inancına, dinine, örfüne, adetine göre yaşamıştır. Şüphesiz her devirde olduğu gibi o devirde de münafıkça davrananlar, değişim-dönüşüme kapalı hazımsız-kıt anlayışlı sözde Müslümanlar (esas olan halde Müslüman olmaktır)  bir takım hesaplar içerisinde olmuşlardır. Ancak toplum ihtiyaçları yönünden bir boşluğun bırakılmamasından olsa gerek, bu gibiler; olumlu istikamette yapılan değişime-dönüşüme asla engel olamamışlardır.

Ne zaman ki değişim-dönüşüm, olumlu istikamette olmamış, toplum ihtiyaçları yönünden boşluklar ortaya çıkmış, hemen  ibre tersine dönmeye başlamış yani  çatışmalar, çarpışmalar başlamış; bozulma olmuş, dayanışma ortadan kalkmış; aynı coğrafyada yaşayan aynı dine mensup, hatta aynı soydan gelen  fertle, aileleler, gruplar, topluluklar  birbirine düşmüş, güç-takat kesilmiş ve bunun sonucunda her alanda geri kalınmış ve fakr-u zaruret içerisine düşülmüştür. Nihayet düşmanların karşısında da ister istemez hezimete uğranmış, hürken köleliğe mahkum olunmuştur.

Ne zaman ki tekrar olumlu istikamette değişim ve dönüşüm olmuş, çatışmalar, çarpışmalar durmuş yani aynı coğrafyayı paylaşan islamı gruplar (sunni, şii, alevi, bektaşi, mevlevi, halveti, babai, kadiri, nakşi  gibi fıkhi, tasavvufi ve ameli farklılıkları haiz gruplar) veya etnik guruplar  arasında çatışmalara son verilmiş, biri birini ötelememiş “benim meşrebim, seninkinden üstündür”  kompleksine düşülmeden, “benim meşrebim güzeldir” anlayışı içerisinde hareket edilmiş. İşte o zaman yeniden dayanışma içerisine girilmiş, birlik ve beraberlik sağlanarak; büyük bir güce kavuşulmuş,  değil sadece Türk-İslam alemine, dünyaya da barış ve adalet getirilmiştir. 

Türk’lerin İslam’la karşılaşmalarından sonra siyasi, sosyal, kültürel, hatta ekonomik alanda başlattıkları değişim-dönüşüm hareketini kısaca özetlersek… 

Bilindiği üzere İslam dünyasında Arap’ların ve Fars’ların hakimiyetinden sonra Türk’lerin hakimiyeti başladığında; Asr-ı saadet döneminden sonra giderek bozulmuş olan İslam safiyetine yeniden kavuşulmak üzere her alanda değişim-dönüşüm olmuştur. Bu  dönüşümün mimarları da başta Türk mutasavvufları olmak üzere alimler, edipler, şairler, ozanlar-aşıklar olmuştur. Komutan ve devlet adamları da bu değişim-dönüşüme uyum sağlamışlar ve üzerlerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmişlerdir. Bu çerçevede harp sanatında yeniliklerin yapılması yanında yeni hukuki prensipler-kanunlar, adil devlet yönetim ssistemi, üretime yönelik yeni toprak mülkiyet rejimi, , zenaat erbabının yeniden teşkilatlandırılması  v.s  temel konularda değişimler-dönüşümler olmuştur.

Öyle ki;  bu değişim-dönüşümle  9.yy ile 19. yy arasında asla bozguna-bozulmaya uğramadan (sadece 13.yy’ı  Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı  fetretle-duraklama ile geçirmiştir), Orta doğu’da, Asya’nın  ve Afrika’nın yarısında , Anadolu’da ve Balkanlarda  Türk-İslam hakimiyeti devam etmiş ve  dünya; 10 asır  Türki değişim-dönüşüm rüzgarının etkisinde  kalmıştır (Ne yazık ki, 20.yy’ da, kapitalist-liberal ve komünist-sosyalist ideolojilerin kıskacında  sıcak ve soğuk savaş ortamında tekrar yeni bir fetret-duraklama dönemi yaşanmıştır).

Dolaysıyla Türk devrim hareketinin temeli, batının değişiminde-dönüşümünde değil, 10 asır süreklilik arz eden olumlu-müspet istikametteki  değişim-dönüşüm hareketinde aranılmalı.  20 yy’da kopan  zaman şeridinin  yeniden bağlanılacağına ve olumlu-müspet istikamette değişim-dönüşümün devam edeceği bilinmelidir.

Ali KÖMÜRCÜ