Yüce Allah’ın hoşnutluğunu kazanan kullardan olmamız ümidi ile yanlış anlamaya sebep olmamak için dini doğru anlama ile ilgili diyeceğimiz o ki…

Dini doğru anlama, azami ölçüde yararlanma-faydalanma; bir süreçtir. Bu süreç akıl bali olmakla başlar, ömür boyu devam eder. Kimi insan, bu sürecin sonuna geldiğinde belki murad edilen dinin hakikatini anlar, ona göre yaşama gayreti içine girer. Kimi insanda ömrü ne kadar uzun sürerse sürsün, bir türlü  dinin murad ettiği hakikati anlayamaz. Ki böylesi insan, hak dinden aldığı birkaç motifin de içinde olduğu kendine has, nefsine-işine geldiği şekilde bir din icad eder ve ona göre yaşar,  başkalarının da bu dine uymalarını ister ve bu yönde gayret eder.

Evet! Din, gerek iman, gerekse amel cihetiyle Bakara 177’de çok sade ve anlaşılır biçimde özetlenmiştir. Ki  bu şekilde anlaşılan ve yaşanan din, elbette yüce Allah’ın murad ettiği dindir. Yani Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin davranışlarıdır .

Yani gerçek din, her iki alemi ilgilendiren, muhataplarını her iki alemde saadete götürecek  bir kimyevi formül gibidir. Ne var ki muhataplar, kendilerine özgü farklı üslup ve yeteneklerinin olmasından yada farklı azim ve gayretin olmasından dolayı bu formülü, farklı yoğunlukta yaşayışlarına tatbik etmek ve değerlendirmek durumunda kalmaktadırlar. Ki buradan, her kese göre farklı farklı dini yaşayışın olduğu anlamı çıkmaz, çıkmamalıdır. Olsa olsa Allah’ın hoşnutluk derecesine göre din nimetinden alınan lezzet ya da ışıma farklılığıdır, denilebilir.

Menü https://biltav.org/wp-admin/post.php?post=2362&action=edit#

Bazilari, dinin hedefinin takva olduğunu söylese de, takva ehli olmanın, her insanin erisemeyecegi bir seviye olduğunu belitmek gerekir, Ne var ki gücü, imkani ve içinde olduğu şartlarn müsait olması halinde takvaya yönelinmesi de mümkündür. Ki takvayi haiz olmak, musluman için teferruata boğulmak demek değildir, Takva, her bakimdan iyi insan olmak yonuyle diger insanlara ornek olmaktir, Ki bunun icin Allah’in yukarda buyurduğu islamin temel esaslarina gore yasama gayreti icinde olmak yaninda diger ilahi emirleri ogrenme ve insanın, değil sadece haramlardan uzak durması, helaliyeti şüpheli olan şeylerden de sakinmaktir. Bu gayreti göstermekle Allah’in rızasını kazanilacagina inanmaktır, Ki rızasını kazanmakla onun koruması altında olunacağını şuurunda olmaktır.

Tum dinlerde, takva ehli olma yolunun tasavvufi terbiye olduğu belirtilmektedir, Ancak tasavvuf olmadan da takva ehli olunabildigi belirtilmektedir.

Evet! Gücü ve gayreti çok olan kullar için Allah’in yukarida buyurduğu sadeliği aşar nispette takvayi gözeten mümin seviyesine çıkmaya imkan tanınmıştır. Ki Bu gayret içine girenlere, garetlerinin karsiligi yuce Allah tarafica verilecegi taahhut edilmektedir, Ancak esas olan takva olmasa da, islami sade yaşayanlara da, mukafat verilecegi taahhut edllmetedir, Yani ister takva ehli olunsun, ister olunmasın, İslami sadeligi yasayan her mumin elbette cennet mükafatını nail olacaktır,

Allah’ın murad ettiği, dinini sadelikle yaşayanlardan olmak umudu ve dileği ile…

Ali KÖMÜRCÜ