Vahiy ve Mucize Gerçeği
Vahiy, yüce Allah’ın; tek bir yaratıcı kudret olarak tüm isim ve sıfatlarıyla kendini tanıtma, yarattığı her şeyin kendine muhtaç olduğunu gösterme, dünya ve ahiret hayatında huzur ve saadete ulaşma yollarını açıklamak üzere peygamberler aracılığı ile insanlara bildirdiği mucizevi mesajlardır. îman ve ibadet esasları denilen yaşam prensiplerinin gayesini ve hikmetini açıklama çerçevesinde bildirilen bu mesajlar yani bilgi ve pratikler; ayet ayet (cümle cümle), sure sure (kısım kısım) gelmiş olup, bu mesajların içeriğinde; sağlam yaşam ölçüleri (itikat ve davranış prensipleri), bu ölçüleri pekiştirecek peygamber kıssaları ve bu kıssalar çerçevesinde geçmişte yaşanmış ibret alınacak olaylarla ilgili bilgiler, yaşamayı kolaylaştıracak öğütler, temel hukuk bilgileri, gelecekte olacak önemli olaylarla ilgili haberler, fizik kanunların keşfine ve ilmi ve teknik gelişmelere ışık tutan açık-kesin veya müteşabih (ip ucu veya çekirdek misali teşbihli-yoruma açık) bilgiler, ilim ve tekniğin ufukları kabilinden peygamberlerden sadır olan mucizelerle ilgili bilgiler, öldükten sonraki hayatla ve fizik ötesi kanunlar (ledün İlmi) ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.
Bu mesajların gelişi, hiç bir talep olmadan Allah’ın seçtiği kişiler vasıtasıyla, mucize kapsamında olağan üstü iletişim ve etkileşimle olmaktadır.
Yüce Allah katından peygambere gönderilen Vahiy, her ne kadar ilk bakışta sıradan insanlardan veli zatlardan sadır olan bir çeşit olağan üstü iletişim yani telestezik mahiyette bir algılama-ilham gibi görülse de, geliş şekli ve meydana getirdiği etkiler göz önüne alındığında, ilhamın çok fevkinde çok farklı bir frekanstan yapılan özel bir iletişimle buyurulan sözler/ emirler olduğu anlaşılır. Bu nedenle, peygamberlere gelen mesajlar, istidraç ve keramet olarak tezahür eden ilhamdan farklı (Vahiy denilerek) tanımlamaktadır. Vahyi mesajların gelişi, hiç bir talep olmadan yüce Allah’ın seçtiği kişiler vasıtasıyla mucize kapsamında olağan üstü iletişimle olmaktadır. Yukarıda ifade edildiği gibi vahyin gelmesi sadece beş duyu dışı algılama yani içe doğma/telestezik algılama şeklinde olmamakta, vahiy meleğinin; duru görü olarak görünmesiyle veya insan suretinde temessül etmesiyle konuşma şeklinde de olmaktadır. O nedenle vahyi iletişim ve etkileşim, istidraç ve keramet ile oluşan beş duyu dışı iletişim ve etkileşimin fevkinde oluşan olağan üstü bir olaydır. Öyleki mucize ile ortaya çıkan olağan üstü iletişim ve etkileşimin istidraçla ve kerametle vücuda gelmesi mümkün değildir. Vahiyle gelecekte vuku bulacak olyların önceden bildirilmesi, Ay’ın parmak işaretiyle ikiye yarılması, bir kayadan istenen vasıfta inek çıkarılması, ölünün diriltilmesi ve konuşması, parmaklardan çeşme misali su akıtılması v.b olağan üstü olaylar, istidraç ve kerametle ortaya çıkamaz ancak peygamberden sadır olan mucizeyle ortaya çıkar. İlerde mücizlere ilişkin önekler verilecektir. Dolaysıyla mucize kapsamında gerçekleşen vahyi iletişim de, istidraç ve keramet kapsamında gerçekleşen ilhamın fevkinde bir iletişim olup, geliş şekli bakımından oldukça farklı olduğu görülür. Ki, ilham, ister vasıtalı olsun, ister vasıtasız olsun uyanık ve yarı uyanık halde, kaynak/verici eşyadan (ard algı bakımından) ve eşhastan (ard algı, eşzamanlı algı ve ön algı bakımından) telapatık, telestezik ve televizik iletişimle ön uyarı olmadan algılanan duyumlar olmasına karşın.Vahiy de; sesli ve şifreli ön uyarıdan sonra iletişim olmaktadır. Nitekim peygamber efendimize, vahiy konusu sorulduğunda; “Vahiy, bana kimi zaman çıngırak sesi biçiminde gelir. En zor algılama bu şekilde gelende olmaktadır. Kimi zamanda meleğin bir insan şeklinde görünüp, benimle konuşması şeklinde olmaktadır” diye cevap vermiştir. Öte yandan hadis ravilerinin bildirdiklerine göre vahyin gelişi esnasında; peygamberimizin kendinden geçtiği ve çevresinde-kilerle o anda iletişimi kestiği belirtilmektedir. Bu hal, ne uyku, ne baygınlık, nede dalgın bir haldir, Bu hal, vahyin gelmesi anında oluşan peygamberlere mahsus yakaza halidir. Hipnozla karıştırılmamalıdır.
Vahyin geliş şekli bakımından bir sınıflandırma yapacak olursak;
1.Yakaza (yarı uyanık) halde vahyin gelmesi: Hipnozdan farklı vecd hali dediğimiz halde gelmektedir. İletişimin emniyet içinde ve sağlıklı olması için bazı anahtar kelimelerin (Elif lam mim, Ya-sin, Ta sin gibi) önemli rol aldığı görülmektedir. Bu anahtar kelimeler-şifreler sayesinde, hem ayrı ayrı surelerde mükerrer olan ayetler birbirine karıştırılmamakta ve hem de surelerin en yalın bir şekilde (parazit olmadan) anlaşılması, hıfz edilmesi sağlanmaktadır.
2.Uykulu halde vahyin gelmesi: Bu durumda uykuda iken yani bir nevi rüya görmek gibi vahiy gelmektedir. En kolay bu şekilde vahiy alınmaktadır.
3.Rabıta/Telepati ile vahyin gelmesi: Peygamber uyanık iken de, vahy meleği; sesli olarak vahyi iletmektedir. En zor alınan vahiy bu şekilde olmaktadır.
4.İlham/Telestezi ile vahyin gelmesi: İham şeklinde gelen vahiy iki kaynaktan gelmektedir.
-Rabbani ilham: Arada her hangi bir vasıta olmadan, doğrudan doğruya Allahu Teala’dan vahy’in gelmesidir. Hz.Musa, Tur dağında, peygamberimiz Mirac’da iken bu şekilde vahiy almıştır. Burada görme yoktur. Sadece kelam-i ilahiye ye direkt muhatap oluş vardır. Ayrıca uykuda iken de kelam-i ilahiye muhatap oluş vardır, ki haberci rüya şeklinde malum olan bu ilahi mesajlarda vahiy niteliğindedir.
-Meleküt ilham: Peygamber uyanık iken, vahiy meleği; sessiz ve sözsüz olarak peygamberin kalbine vahyi indirmektedir.
5.Duru Görü/Televizi ile vahye muhatap olunması: Burada da yine Rabbani ve meleküt duru görü olmak üzere iki kaynaktan vahyin gelmesi söz konusudur.
-Rabbani duru görii: Yüce Allah’ın cemal tecellisine muhatap olarak alınan vahiydir. Bu şekilde vahye, sadece peygamber efendimiz nail olmuş; Mirac’da Cenab-ı Hakk’ı görmüştür.
-Meleküt duru görü: Peygamber uyanık iken, vahiy meleği; kendi asli heyetiyle görünerek vahyi iletmektedir.
6.Vahiy meleğinin insan suretinde temessül ederek vahyi bildirmesi: Vahiy meleği öğreten-öğrenen ilişkisi içerisinde insan suretine girerek vahyi talim etmektedir.
Mucize’nin Önemi
Mukaddes kitaplara bakıldığında, görülmektedir, ki insanlar; peygamberlere mucize göstermesi halinde inanacaklarını söylemelerine rağmen, istedikleri mucize gösterildiğinde, çoğu kez şüpheye düşmüşler ve inanmamışlardır. Öyle ki inanmamak için bin bir türlü bahane bulmuşlar, inanmamakta ısrar etmişler ve her defasında şahid oldukları mucizelerin sihir-büyü olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kısacası mucize isteyenler, mucize görülse de burun kıvırmaya ve inkara devam etmiş olduklarından; insanlar her istediğinde, mucize gösterilmemiştir. Bu gerçek Kuran-ı Kerimde sık sık vurgulanmaktadır. Bu konuyla ilgili ayetlere bakıldığında; “Onlar bir mucize gör-düklerinde hemen yüz çevirirler ve eskiden beri devam edegelen bir büyüdür derler” Kamer suresi 2.Ayet meali. “Katımızdan onlara apaçık bir hak (mucize) gelince, bu apaçık bir sihirdir dediler” Yunus Suresi, 76.Ayet meali. “Bizi mucizeler gön-dermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bunları yalanlamış olmalarıdır ” İsra suresi, 59. Ayet meali. “…Onlar her türlü mucizeyi görseler dahi yinede inanmazlar, Hatta o inkarcılar sana geldiklerinde, bu Kur’an eskilerin masallarından başka bir şey değildir, diyerek seninle tartışırlar. Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise yapabilirsen yerin içine girebileceğin bir tünel yada göğe çıkabileceğin bir merdiven ara, ki onlar için bir mucize olsun, ancak Allah dileseydi; elbette, ki onların hidayate gelmelerini sağlar. O halde sakın cahilce davranma” Enam suresi, 25.Ayet meali. “Keşke Rabbinden bir mucize indirilseydi, dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kaadirdir. Fakat o isteyenlerin çoğu bunu anlamazlar. Kendilerine bir mucize gelmesi halinde, ona mutlaka inanacaklarına and içerler. De ki: Mucizeler ancak Allah tarafından gelir, Fakat mucize geldiğinde de inanmazlar, öyleki onların kalpleri ve gözleri ters çevrilir. Daha önce inanmadıkları gibi yine inanmazlar ve onları şaşkın olarak azgınlıkları içerisinde bırakırız” Enam suresi, 35-37. Ayetlerin meali. “Eğer biz onları doğrudan meleklerle muhatap kılsaydık, ölüler dirilip kendileri ile konuşsa ve her şeyi toplayıp karşılarına getirsek, Allah’ın dilemesi hariç, yinede inanmazlar. Fakat çokları bunu anlamaz” Enam suresi,111. Ayet meali.
Mucizelerin Hikmeti
Dinler tarihi göstermektedir, ki her ne kadar peygamberlere, insanlık elçisi sıfatıyla vahiy yoluyla ilahi mesajlar bildirilmekte ise de (bu mesajlar ne kadar ibret alınacak bilgilerle ve hikmetli sözlerle dolu olursa olsun), bu mesajları getirenin peygamberliği konusunda ve tebliğ edilen mesajların doğruluğu konusunda genelde şüpheci yaklaşılmakta ve kanıtlayıcı işaretler ve deliller görmek istenmektedir, ki işte mucize denilen olağan üstü harika olayların peygamberlerden sadır olmasının esas nedeni, peygamberlik davasını desteklemektir. Yani mucize gösterilmedeki temel amaç, peygamberlik davasının kabulünde önemli bir delil olmasıdır. Çünkü peygamberler, insan cinsi bir varlık olduğu için; onun insani vasfıyla böylesine yüce bir görevi üstlenmesi, çoğu insanlarca normal karşılanmamakta, Hatta şüphe ile itiraz etmenin ötesinde çoğu kez inkar edilmektedir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de, bu husus belirtilmiş, yüc Allah ‘ın gönderdiği peygamberlere, kavimleri tarafından; “Sen de bizim gibi bir insansın, bizden ne farkın var ki peygamber oluyorsun? O zaman bizim de peygamber olmamız lazım” gibi sözler söylenmiştir. Şu halde peygamber olan zatın, halk üzerinde inandırıcı olabilmesi ve otorite kurabilmesi, bu otoritenin devam edebilmesi için, maddi ve manevi bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacı vardır. Bir diğer ifade ile peygamber olduğunu göstermek ve yüce Allah ile ilişkisini halka ispat edebilmek için bir delil gereklidir, ki işte bu delil de mucizedir. ;
Öte yandan insanlar, her gün gördükleri ve karşılaştıkları kainat manzaraları karşısında hayret edip şaşırmaları gere-kirken, bu manzaralara; cinsiyet dolaysıyla tabiat kanunları ve tesadüfen olagelen işler deyip geçmektedirler. Oysa her gün gördükleri tabiat olayları ve kainat manzaraları dışında olağan dışı bir olayla karşılaştığında ise hayretini gizleyememekte, bu olayın nasıl olduğu, hangi gücün eseri olduğu v.b meraklı sorularla ünsiyetten sıyrılmakta ve tefekküre dalmakta, ister istemez bazı hakikatleri kavramaktadır. İşte yüce Allah, hem ünsiyet dediğimiz gafilce bakıştan insanları uyandırmak, hem peygamberlik davasını desteklemek bakımından, mucize denilen insanları hayrete düşüren olağan üstü olayların meydana gelmesi için seçkin kullarına; olağan üstü tasarrufta bulunma, tabiat kanunlarını delme, kısacası mucize gösterme kudret ve yeteneği vermektedir. Yüce Allah, gönderdiği peygamberlerden ve peygamber varisi sayılan velilerden sadır olan olağan üstü binlerce harika olaylarla, bir bakıma onlara; ne kadar yakın olduğunu da göstermektedir. Kısacası yüce Allah, iradesi ve kudretiyle, hikmetinin iktizasıyla ve kendi gerek görmesiyle koymuş olduğu genel kanunları (tabiat kanunlarını); özel kanunlarıyla zaman zaman değiştirmektedir, ki bu değişmeler insanların gözünde olağan üstü harika olaylar (mucize ve keramet) olarak nitelenmektedir. Bu olaylar sihir veya büyü olarak değerlendirilse de, inkarcıları etkilemese de, çoğu insanların ünsiyet gafletinden sıyrılmasında, iman hakikatlerini kavramasında önemli rol almaktadır.
Görüldüğü üzere mucizeler, insanların kainata bakışında ünsiyetten sıyrılmasını sağlama yanında, aynı zamanda insanlığa; bilim ve teknolojide ufuk açma, hedef gösterme gibi faydaları da vardır. Öyle ki her bir mucize, ayrı ayrı bir bilim ve teknoloji konusuna çekirdek olma özelliği taşımaktadır. Bir bakıma yüce Allah; “Ey İnsanlar, şu gördüğünüz mucizeler, sizlere birer örnek ve numunedir. Fikirlerinizi ve mesailerinizi birleştirirerek sizde şu örneklerin benzerlerini yapabilirsiniz” demektedir. Nitekim her peygamberin, adeta ihtisas konusu belirlenmişcesine değişik mucizeleri vardır. Bir kaç Örnek verilecek olunursa, Hz.İdris’e, astronomi ilmi ve terzilik sanatı konusunda; Hz.Nuh’a gemi teknolojisi konusunda; Hz.Yusuf’a rüya tabirleri ve saat tekniği konusunda; Hz.İsa’ya tıpla ilgili şifa verme konusunda; Hz.Musa’ya kuyu pompaları ile ilgili teknoloji konusunda, Hz. Süleyman’a sihir ve, büyü konusunda (büyüye karşılık vermek şeklinde) ve hayvanatla hatta nebâtatla iletişim kurma, füze gibi havada uçma konusunda, Hz.Davud’a demir ve metalleri işleme teknolojisi konusunda, Hz.İbrahim’e ateşte yanmayan bir maddeyi keşfetme konusunda mucize gösterme kudretinin verildiği mukaddes kitaplarda belir-tilmektedir. Kısacası mucize ve kerametlerin bilim ve tekno-lojiye ufuk olmasıyla pek çok keşif ve icad ortaya konulmuştur, denilebilir.
Amaca göre mucize çeşitlerini şöylece sıralayabiliriz.
1.Hidayet Mucizeleri
Peygamberin kendisinin Allah’ın elçisi olduğuna, sözlerinin hak ve gerçek olduğuna halkı inandırmak için gösterilen mucizelerdir. Bu mucizeler halkın talep etmesi ve peygamberin istemesiyle gerçekleşmektedir.
.2.Helak Mucizeleri
Bu mucizelerde artık kabil-i ıslah olmayan ve ilahi azapla alay ederek “Getir şu azabı da görelim” sözlerine karşılık büyük kitleleri (kavimleri) helak eden eden mucizelerdir. Peygaberler istese de, istemese de yüce Allah’ın gerekli görmesiyle meydana gelen mucizelerdir.
3.Nübüvetin ispatı mucizeleri
Talep üzerine peygamberin göstermek durumunda kaldığı mucizelerdir. Bunlara “Burhan” denilir. Bir çok insan bu mucizelerle imana gelebilir. İman edenlerinde imanlarına kuvvet gelir.
4.Nusret yani İnsanlara Yardım Mucizeleri
İnanan insanlar talep etseler de etmeseler de, açlık, susuzluk v.b durumlarda; peygamberlerin gerekli görüp iste-mesiyle ve Allah’ın nusretiyle ihtiyaçlarının giderilmesi, savaşta düşman kuvvetinin fazla teknik üstünlüğü haiz olması durumunda meleklerin yardıma gönderilmesi şeklinde meydana gelen mucizelerdir. Bu tür mucizelerin hakkının verilmemesi halinde, hüsranla sonuçlanacak neticeler doğmaktadır.
Mucizeler, genelde peygamberlerin dua etmeleri sonu-cunda olmaktaysa da, yüce Allah, gerektiğinde dua olmasa da mucize gerçekleştirmektedir. Helak mücizeleri, dua olmasa da, yüce Allah’ın irade etmesiyle oluşan mucizelerdir. Hiçbir determinist sebep ortada yokken sel, fırtına, deprem v.b tabiat olaylarının meydana gelmesi gibi… Ki bazen peygamber dua’sıyla da (zalimlere ve kafirlere ceza verilmesini isteme halinde), bu tür mucizeler olmaktadır.
İslam Ansiklopedisi ve Risale-i Nur Külliyatı-Mektubat Kitabından alınma bilgilerden derlenmiştir.
Ali KÖMÜRCÜ