Dünya ülkelerinin en çok üzerinde durdukları ortak sözcük, “Kalkınma” sözcüğü olsa gerektir. Çünkü ötedenberi hiç bir hükümet yoktur ki, iş başına gelir gelmez, en temel mesele olarak “kalkınma” yı programına almamış olsun…

Görüldüğü kadarıyla kalkınma davası, çoğu ülkelerce tek boyutlu yani sadece maddi olarak ele alınmakta, maddi refaha kavuşma ile kalkınma olayı aynı manayı ifade eden kavramlar olarak kabul edilmektedir.

Esasen değil sadece müslüman milletlerin, maneviyata önem veren başta kitap ehli milletler olmak üzere ahlaka değer veren büyük laik toplumlann dahi bu tarz kalkınma modelini benimsemeleri gerekir. Ama ne yazıkki durum böyle değildir. Hatta dünyada kalkınmasını bu minval üzere gerçekleştirmeye çalışan tek bir ülke dahi gös­terilemez. Nitekim etrafa şöyle bir bakacak olursak, bir tarafta manen ahlaken çöktükçe çöken ancak korku belası başları dönmek pahasına teknoloji yarışında iddialı ol­maya çalışan iki bloka ayrılmış olan sanayileşmiş zengin ülkeler, diğer taraftan aynı manevi çöküş girdaplarında çır­pınan, uyuşuk hale getirildiğinden uydu görevi verilmiş, sloganlarla avutulan fakir aciz ülkeleri görmekteyiz.

Kısacası kalkınma konusunda dünyada bir karmaşadır, sürüp gitmekte, öyle ki ekonomi ilmi de, bu gidişe alet edilmektedir.

Oysa tarihe bakıldığında, hangi millet manevi yönden iyi bir seviyeyi tutturmuş ise, maddiyat yönünden de ol­dukça mükemmel bir seviyeyi ortaya koymuştur. Ki ta­rihte insanlığı, adalete ve gerçek medeniyete gark eden milletler işte bu şekilde ortaya çıkmıştır. Şöyle ki; Batıda İskender dönemi Yunanistan’ında, Jüstinyen dönemi Bi­zans’ında, doğuda Hz. Süleyman dönemi Yehudas’ında, Hz.Muhammed ve dört halife dönemi Ön Asya’sında ve sonraki Selçuklu ve Osmanlı ülkelerinde tesis edilen adalet ve gerçek medeniyetlerin temelinde ger­çek bir kalkınmanın olduğu, bilinmekte olup, bunun yani iki boyutlu maddi ve manevi kalkınmanın ne denli doğru olduğunun delilidir.

Kimler nasıl ele alırsa alsın, manevi boyutu olmayan bir kalkınma davası olamaz, düşünülmesi de, teşebbüs edilmesi de pek tabii kandırmacadır. Bu sebeple kalkınma denilince, iki boyutlu gerçek kalkınma esas olmalıdır. Yani fert­ler veya cemiyetler, bir yandan ilahi fermanın (vahiy kaynaklı fazilet ve saadet reçeteleri) gerektirdiği şekilde eğitilerek manevi kalkınma sağlanmalı, aynı zamanda fert veya cemiyet, ilmi ve teknik araştırma-geliştirme fa­aliyetleriyle sanayie, ticarete ve ziraate önem vermekle maddi kalkınma sağlanmalıdır. Ki aksi halde büyük istihdam sorunu ortaya çıkmaktadır.) Şüphesiz imanlı, fa­ziletli, adil, çalışkan bir millet olma vasfına kavuşulması, güçlü ve müreffeh bir ülke durumuna gelinmesi , iki boyutlu kalkınma ile mümkündür. Bunun için her şeyden önce kal­kınma davasına samimiyetle inanan ve bağlanan eğitici ve ilim adamlarının ön almaları almaları gerekir.

A.K