Öteden beri bilinen o ki, saadet ve mutluluk kay­naklarının ne olduğu bilinmeden hayatın manası an­laşılamaz; dolayısıyle de hayata ciddi ve doğru bir nazar atılamaz. Oysa ki hayata atılan her dikkatli nazar, ya­şamanın bir gerekçesidir. însan bu gerekçe ile ancak ha­reket etme gücünü bulur. (Bu noktaya gelmenin yaşı in­sana göre değişmekte ise de 18 ile 40 yaş arasında olduğunu tecrübeler göstermektedir.)

Hayatın ferd, aile ve cemiyet planında yaşanarak ta­nınması, bilinmesinden de hususen (İrade dahilinde) kö­tüyü yanlışı deneyerek tecrübe kazanılmalıdır, manası an­laşılmamalıdır. Burada ifade edilmek istenen maksad, nasıl olursa olsun, insanın yaşadığı hayat süresi içerisinde; her an isteyerek veya istemeyerek yaptığı veya karşılaştığı kötülüklerle başkasında gördüğü kötülükler ve yanlışlıklar neticesinde kazandığı, öğrendiği ve tecrübe ile istifade et­mesi sonucu faydaların zararların neler olduğunu idrak et­mesidir. Hayatı bu şekilde anlamaya ve tanımaya ça­lışmak, şüphesiz insanı varlık ve vakıalarla münasebette daha doğru daha mantıklı bir seçim yapmaya götürür.

îşte, hayatı bu şekilde tanıma noktasına gelen yanı karşılaştığı olaylarla; bu olaylara bağlı düşünceleri ve öğ­rendiklerini ciddiye alan kişi, artık yol ayrımına gelmiş demektir. Bundan sonra ya tec­rübeyle kazandığı, saadetine ve mutluluğuna vesile olacak esasları (ilmin ve imanın ortaya koyduğu esaslar) hayatına prensip ittihaz edecek şekilde yaşama yada nefsinin yani hayvani duygularının gösterdiği istikamette, hiç bir kayıt ve nizam tanımadan yaşama gayreti içinde olacaktır. Ne var ki hayvani duyguların gösterdiği istikamette yaşayan insanlar hayvanlarda olmayan geçmiş ve geleceği ha­tırlama ve düşünme özelliğini, başlarından söküp at­madıkları sürece de, hayvanca bir mutluluğa ve yaşama lezzetine sahip olamazlar. Oysa Hayvanlar her an mutlu olabilmekte, hayattan lezzet alabilmektedir. Çünkü geçmiş ve gelecekle ilgili ne bir endişe, ne bir elem, ne de bir telaş içindedirler. İhtiyaçlarının giderilmemesi halinde sadece fizyolojik bir rahatsızlık (acı) duyarlar. îhtiyacın gi­derilmesi halinde ise rahatsızlığın sebebini dahi anlayamaz. İşte insan; yukarda belirtilen hayvan tabiatına bürünemiyeceğinden, ya doğru ölçülerle (Temel me­selelerini çözmüş olarak) hayata bakar, saadete kavuşur veya hayvanı duyguların gösterdiği istikametten hayata bakar ve hayvanı hayattan farklı (Endişe, elem, telaş vb. dürtülerle) her şeyin burnundan geldiği mutsuz bir hayatın esiri olur. Demek oluyor ki, insan hayatının mutluluk ve sa­adet içinde geçebilmesi için karşılaştığı meselelerin; insanı bir bakış zaviyesinden, doğru ölçülerle tartılıp anlaşılması ve çözüme kavuşturulması gerekmektedir ki, esasen bin­lerce yıllık insanlık tecrübesiyle ve pedogogların ve ilim adamlarının bir çoğunun şahadetiyle bu hükmün doğ­ruluğu isbat edilmiştir.

M.Kutlu Aytuğ