Bilindiği üzere doğum sonrasında, belirli bir yaşa kadar insanda beyin odaklı bedeni ve biyolojik tekamül olmakta ve belirli yaştan sonra iradenin oluşmasıyla akli, kalbi/vicdani duyular, yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Yani iradenin tezahür etmesiyle birlikte hem akıi, hem vicdani-kalbi duyularda, müsbet veya menfi yönde gelişme olmaktadır. Ki bu gelişme, insanın ölümüne kadar devam etmektedir. Kısacası insanda, her canlı varlıkta olduğu üzere, doğumu müteakip önce maddi-biyolojik-genetik gelişme olmakta, sonra her beşer cinsinde görüldüğü üzere, bedenin yaşaması ve gelişmesi için ihtiyaç duyulan maddi nesnelere yönelim (nefsani duyular; görme, işitme, koklama, dokunma, haz alma, konuşma, anlama) olmakta, daha sonra yaşam sürecinde karşılaşılan sorunları çözmek üzere, her insan için farklı seviyede akli-zihni gelişme olmaktadır.

Ruhtaki en harika özellik; insan hariç, hiçbir canlı varlıkta bulunmayan akli duyarlılıktır. Ruhtaki Akıl hissiyatı, öyle bir etkinliktir ki, haiz olduğu fonksiyonlarla sadece insan beyni üzerinde etkileşimde bulunmaktadır. Ki bu etkileşimle, her insan için ayrı ayrı, biri birinden farklı olarak (farklı kişilikleri haiz olarak) müsbet ve menfi yönde tekamül olmaktadır.

Kısacası biyolojik-genetik yapıyı haiz maddi-canlı, şuurlu-akıllı varlıkların arka planında kademeli olarak etkinlik gösteren, maddi olmayan ruh denen bir varlık vardır.

Bu varlığın kaynağı, mahiyeti ve muhtevası nedir? Nasıl etkinlik göstermektedir. Sorusuna cevap vermek hayli zor olsa da, yine de kısa bir cevap vermek gerekir.

Evet! Ruh; kendisi gibi maddi olmayan bir alemden, maddi aleme; farklı üreme hücreleri üzerinden geçerek gelen bir etkinliktir, diyerek söze başlayabiliriz. Ki burada kısaca açıklanması gereken husus, insan üreme hücresine kadar, çeşitli canlı varlıkların üreme hücrelerinin tekamülüne yönelik farklı fizik, biyolojik, genetik özelliklerin, ruh tarafından nasıl oluşturulduğudur. Ki bu konuda derli toplu olmasa da biyoloji, psikoloji, parapsikoloji ve de tasavvuf adı verilen ilmi ve dini disiplinlerde yeterince bilgi serdedilmektedir.

Biltav yayınlarına ait, ‘Bilim ve İnsan’, Bilim Ötesi ve İnsan’ , ‘İnsanın Temel Meseleleri’, ‘Yaratıcı Kudret ve Yaratılış Gerçeği’, Ruhi etkileşim ve Ruhani Varlıklar’ adlı kitaplarda ruhla ilgili en son keşfedilen bilgiler mevcuttur. İsteyen bu kitaplardan istifade edebilir.

Ruhun mahiyeti hakkında bilgi vermeden önce onun kaynağının, maddi olmayan öte dünya denilen bir alem olduğunun ve maddi aleme geliş kanalının da, üreme hücreleri olduğunun kabulü ile ipin ucunu tutabiliriz.

En son ileri sürülen açıklamalara göre ruh, 11 boyutlu maddi olmayan, mini minnacık sicimler olarak öte alemde ya da öte dünya denilen bir kaynakta (zamanın işlemediği dar bir alanda) oluşmakta yani var olmakta ve aşağıda görüleceği şekilde (Şekil 1) bir dizi basamaklardan maddi aleme geçmektedir (üreme hücrelerini oluşturan temel parçacıkları teşkil etmektedir).

Gerçek o ki ruh, maddi alemin başlangıcı olan  kuantum dünyasından yani Kuark ve Protonların oluştuğu dünyadan (Astral dünya-Berzah alemi), maddi dünyaya geçiş yaparken peş peşe Atomları oluşturmakta ve maddi dünya ve tüm canlı varlıklar, bu temel taşlarla inşa edilmektedir.

 -Astral dünya-berzah, fizik kanunların işlemediği öte alemin sonu, fizik kanunların işlediği içinde yaşadığımız aleme de geçiş sürecinin başlama sınırıdır. Öte Alem, mahiyeti ve hakikati tam bilinmese de gerçek dünyadır. İçinde yaşadığımız Maddi-Kuantum alemi ise mahiyet olarak, Atom ve atom altı parçacıklardan oluştuğunu ve bu parçacıkları eviren ve çevirenin de, ruh denen bir varlık olduğunu bilsek te, bu dünyanın geçici olduğu anlaşılmaktadır. Bir diğer anlaşılan gerçek de, ruhun tekâmülünün, atom altı parçacıklar üzerinden tahavülat-değişim kanununa göre olduğudur.

-Astral dünya üzerinde olan her şey öte dünyanın hudutları içerisindedir. Ruh tekâmül edip astral dünyaya yükselirken, kuantum dünyasından öteye sıçrama yapar. Geçtiği ortamda hız frekansı artar.

Şekil 1 Öte dünyanın yapısı ve maddi-kuantum dünyasıyla ilişkisi

Anlaşılan o ki, Ruh astral düzeyde ortaya çıkmakta ve doğum olayı ile “atom” düzeyinden “insan” düzeyine ve ölüm halleri ile de “insan” düzeyinden “gök katlarına” sıçramaktadır. Şekildeki ATOM ile İNSAN düzeyleri arasındaki bölgeyi deneyimlemez. Zaten öyle bir bölge de yoktur. Ruh dünyasıyla madde dünyasının arasındaki ilişkiyi gösterebilmek için şekil öyle çizilmiştir. Ruh, kesikli çizgi ile gösterilen ve “İNSAN” denilen çizgiye öte dünyadan gelip geri döner. Aslen var olmayan “İNSAN” düzeyi sadece simüle edilir. (Matrix filmindeki gibi matriksin içine girip çıkmak, yada avatar filmindeki avatar bedene girip çıkmak gibi…) Bedenlenme hep bu çizgide olur. Fakat “atom” düzeyinden itibaren ruh geliştikçe öte dünyaya doğru yükselir.

İnsan bedeni ve ruhun nefis denen mertebesi, öte dünyadaki ruh halinin çok altındadır ve Kuran bu yere “aşağıların aşağısı” demektedir. Bu söz çok harika bir anlatımdır. Normalde atom düzeyi yani astral dünya, öte dünyanın en altıdır. İnsan bedeni ise onunda aşağısındadır. Aslında astral dünyadan daha aşağısı yoktur ama bir bilgisayar dünyası içinde her şey yapılabilir.

-m ile gösterilen kütledir. Gök katlarında ruhun, “insan” düzeyinde ise, insanın kütlesine karşılık gelir. Ruh astral düzeyde atomla (atom altı parçacıklarla) özdeştir.  Ruh tekâmül edebilmek için dünya ortamında insan bedenine enkarne olur. Dünyada kaldığı sürece tekamül eder.

Şekilde v ile gösterilen ise gök katlarının dalga frekans hızıdır. Ruh tekâmül ettikçe daha üst dünyalara doğru yükselir. En sonunda kendi kaynağı ile birleşilerek kaynakla bir olunur.

-R ile ruhun kudreti anlatılmaktadır. Ruh tekâmül ettikçe dalga titreşimini artırmaktadır. Dalga titreşimi arttıkça ruhun “ol” diyerek yaptırma gücü artmaktadır. Ruh kudreti maksimuma ulaştığında yine kaynakla bir olacaktır. Ruhun kudretini, zekâ yada bilincin iş yaptırma gücü olarak adlandırabiliriz. İnsanın ruh kudreti çıkışta azdır. Kuantum katların en sonuna gelindiğinde ise ruh, çok yüksek kudrete sahip olur. Kuran’da Yüksek Konsey olarak adlandırılan yapı sona gelmiş ruhların oluşturduğu ruh gücüdür ve insan için ilahi güçler olarak algılanır. Bu yapı E=mc2 formülüne- kanununa uygun hareket eder.

Her kütlenin bir dalga frekansı vardır. Büyük kütlelerde az, küçük kütlelerde çoktur. İnsan bedeni gibi bir kütlenin de dalga frekansı vardır ama çok küçüktür. Oysa atom ve atom altı parçacıkların frekansı insana göre çok fazladır. Parçacık küçüldükçe dalga frekansı artar.

Elbette atom dediğimiz şey enerjidir. Kuantum dünyasında (öte dünyada) madde görünümünde hiçbir şey yoktur. Her şey olasılık dalgalarından oluşur. Tekâmüle sokulan atomda olasılık dalgası şeklindedir. Olasılık dalgalarının görünen evrene çökmüş haline bizler madde diyoruz. Yani madde diye tanıdığımız şey sadece tekâmül edebilmek için oluşturulan sistemin an alt düzeyinde vardır.

Dini literatürle söylersek Kalu Beladan Kıyamete kadar geçen süreç materyallerin bir araya gelerek robot yapma sürecidir. Ondan sonrasında Ruh, kendi isteği ve emeğiyle tekâmül eder.

t ile gösterilen ise zaman genişlemesidir. Zaman genişlemesi dünya ile astral düzey arasında 1 güne 1000 yıl olarak gerçekleşmektedir. Oysa kuantum dünyaların en üstünde 1 güne 50 bin yıl olarak gerçekleşir. Zaman genişlemesini anlamak için incepcion filmindeki minibüsün köprüden suya düşene kadar geçen saniyelerle ilçülebilecek süre içinde rüya görenlerin 40 dakikalık bir süre yaşamalarına benzer. Dünyada bin yıl geçtiğinde astral düzeyde (dünya zamanıyla) bir gün geçmiş kadar olur. Zaman genişlemesi dünyamızda zamanın geçmişten geleceğe akmasını ve ayrıca mesafeyi sağlayan mekanizmadır.

Görünen evrende zaman genişlemesi olmaktadır. Aslında zaman konusu başlı başına bir konudur. Evet! Görünen evrende zaman genişlemesi yaşamaktayız. Astral düzey ile yaşadığımız evren arasında 1 güne 1000 yıl gibi bir zaman genişlemesi yaşanırken, en üst kuantum katındaysa 1 güne 50 bin yıl zaman genişlemesi olmaktadır.

Dikkat edilirse insan boyutunda kütle en fazla ve ruh kudreti en azdır. Aslında bizde ruhumuzun yapısına sahibiz ama yeteneklerin çok düşük olmasından ruhun yeteneklerinden yoksunuz.

-Simülasyon dünyası dediğim dünyamız, esasen öte dünyanın içindedir ama çok alt seviyededir. Dünyamız öte dünyanın yaşam olarak basitleştirilmiş halidir.

Öte dünya imajinasyon dünyasıdır. Orada ruh düşünme becerisiyle her şeyi yapabilir. Atom altı dünya düşünceyle şekillenecek özelliktedir. Oysa dünyamız kaba maddeden yapılmıştır ve düşünceyle şekillenmez. Fakat hiç şekillenmez demek doğru değildir. Kısıtlı olmasına rağmen düşünce, az da olsa yine de etki edebilmektedir.

Görünen evrenin oluşturulmasının sebebinin tekâmül olduğunu söylemiştik. Burada pozitif yönde tekamül etmenin en önemli kuralı, başkalarına hizmet etmektir. Ruh başkasına hizmet ettiği nispette tekâmül etmektedirler. Ne var ki yeterli seviyeye ulaşmayan ruh başkalarına hizmeti zül görür. Onun için dünyada kendine hizmet şeklinde ancak negatif yönde tekâmül olmaktadır. Gerçek o ki, bir insanı başkalarına hizmet için ikna etmek mümkün değildir ama kendi küçük bir çıkarı için başkasını öldürür bile…

Şekil 1’deki yapı öte dünya ile görünen evren (Simülasyon ya da hologram dünyası) arasındaki ilişkiyi de göstermektedir. Şimdi öte dünya varken neden hologram dünyasının oluşturulmasını anlamaya çalışalım.

Ruh ilk olarak bilinçsiz atomda varlık gösterir. Bilinçsiz bir şeyin imajinasyon dünyası olan öte dünyada, ruhun düşünce yetisi olmadığı için hiçbir faaliyette bulunamaz. Aslında aynı şey görünen evren içinde geçerlidir. Fakat görünen evrende düşünme yeteneği olmayan robotvari varlıklar (bitkiler ve hayvanlar) yaşamayı başarabilirler. Oysa öte dünyada madde olmadığı için o tür bir varlık, bırakın yaşamayı, var olmayı bile başaramaz. İşte görünen evren sırf bu robotvari varlıklar için oluşturulmuştur. Robotvari varlıklar görünen evrende dış yardıma gerek görmeden yaşayabilecek şekilde dizayn edilmiştir. O varlıklara eklenen programları, varlıklarını sürdürebilmek için yeterlidir. Fakat bu varlıklara sunulan yaşama şartları epey zordur.

Bu robotvari varlıkların dünyamızda bulunan hayvanlar olduğunu anlamışsınızdır. Hayvanların kendi içgüdüleriyle var olabilmelerinin nedeni ona monte edilecek ruhun gelişmesini sağlayabilmesi içindir. Bir balık, iç güdüsüyle kumlardan bir sanat eseri yapabilir. Ne var ki O balık, bir sanat eseri yapmak derdinde değildir. O sadece içgüdülerinin ona söylediği şeyi yapmaktadır. Gördüğünüz gibi içgüdü dediğim şeyler bir balığa kum ile sanat eseri yaptırabilecek seviyede de olabilir. Bu balığa yüklenen bir program parçası sayesinde bu işi hayatının bir işi olarak yapmaktadır. Sanırım kimse balığın bu işi bilinçli planlayarak yaptığını iddia etmez. Ayrıca böyle bir içgüdü evrimsel süreç ile de gelişemez.

Konumuza dönersek, başlangıçta ruhun zekâ düzeyi sıfır olduğundan bedene hiçbir katkısı olmaz. Fakat içine girdiği bedenine sunulan zorlu yaşam şartları yüzünden, sürekli korku ve tedirginlik içinde olacaktır. Her an ölümle burun buruna yaşamaya mahkûm olması onu bir şeyler yapmaya zorlayacaktır. Ruh, bedeninin yaşadığı hayatta kalma mücadelesini iliklerine kadar hisseder. Bu zorlu şartlar ruhun zaman içinde gelişmesini sağlar. Zaman içinde artık bedene etki ederek kendine avantaj sağlamaya çalışır. Ruhun yaşamda kalma mücadelesi onun tekâmülünü sağlar.

  • Yukarıda (Şekil 2’de) astral düzeyin altı madde dünyasını temsil etmektedir. Şekilde hologram dünyası olarak gösterilmektedir. Astral dünya üstü ise öte dünyadır.
  • Ruh astralde tekâmüle başlar ve sürekli yükselir. Tekâmülün nirvanası Kaynakla bir olmaktır.
  • Madde beden dönemi 2 bölümdür. İlk kısım hayvan bedenlerinde geçen dönemdir ki o döneme “otomatik dönem” diyebiliriz.
  • Madde bedenin ikinci dönemini insan bedenlerinde “yarı bilinçli dönem” olarak adlandırabiliriz. Bu dönemde insan, varlığının farkındadır ama “neden vardır?” sorusunun yanıtını bilmez. Madde hâkimiyetli bir bilgi ile donatılmıştır. Manevi yön ve gerçek bilgi kısıtlı ve parça parça verilir. Yarı bilinçli dönemde de tekâmülün değeri çok az bilinir ve tekâmülün ihtiyacına göre bilgi ortamları oluşturulur.
  • Ruh, zorunlu tekâmüle devam eder. Hayvan bedenlerinde olan durum biraz daha yumuşatılmıştır ama yine de zorunlu şartlar devam eder. Ruhun içine sokulduğu beden, pek çok ihtiyaca sahip olacak şekilde dizayn edilmiştir. Beden hem ihtiyaçlara sahiptir hem de çok kırılgandır. Kolaylıkla hasta olur. Ruh bedenin gözleriyle görüp onun içgüdüleriyle yaşadığı için her olumsuzluktan etkilenir. Böylece ruh kendi olumsuz durumunu düzeltmeye çalışır. İşte daha iyi ve sağlıkla yaşama isteği ve uğraşısı ruhun tekâmülünü sağlar.
  • Ruh 1. Kuantum katını hayvan bedenlerinde 2. Gök katını insan bedenlerinde geçer. Kıyameti yaşadıktan sonra faklı bir bedeni yapıya bürünür.
  • Ruh, yarı bilinçli döneme alınırken sadece maymundan evrimleştirilen insan bedeni kullanılmıştır. Daha önce ruhun girebileceği her hayvan kullanılırken, artık sadece insan bedeni kullanılmaktadır. Bunun nedeni medeniyet kurdurulacak varlığa elleri olan bir beden oluşturabilme zorunluluğudur. Onun için sadece maymun evrimleştirilmiştir.
  • Ruh, elli bin yılda geçtiği aşamayı insan bedeninde on bin yılda alır. Çünkü insan bedeninde belli bir zekâ geliştirdiği için yönlendirilerek tekâmülü hızlandırılır. İlk medeniyetler bu tür çalışmaların ürünüdür.

Dünyada iki önemli dönüm noktası vardır. Bunlardan biri Nuh tufanı diğeriyse kıyamettir. Nuh tufanı kıyametten çok daha kapsamlıdir. Nuh tufanında sistem geri yükleme yapıyor. Oysa kıyamette ruhlar, insan bedenlerinde farklı bir yaşama geçiyor.

Bu yazı, araştırmacı yazar Seyfullah DEMİR’in hazırladığı -Ruhun Tekamülü-adlı makaleden yararlanılarak hazırlanmıştır.

M.Kutlu Aytuğ