Bilim ve Vahiy Işığında Yeniden Diriliş Meselesi
Referanslar
Kaynak Kitaplar
1.Bilim ve İnsan/Ali KÖMÜRCÜ/BİLTAV Yayınları
2.Bilim Ötesi ve İnsan/Ali KÖMÜRCÜ/BİLTAV Yayınları
3.Mikro Kozmostan Makro Kozmosa/M.Kutlu AYTUĞ/BİLTAV Yayınları
4.Haşir Risalesi/ Bediüzzaman Said NURSİ
5.Kuran-ı Kerim ve Meali/Ali Fikri YAVUZ
Bilimsel Teoremler
Rölativite-İzafiyet teoremi, Takyon teoremi, Tünel teoremi, Kuantum teoremi, Big bang teoremi, Birleşik kuvvet alanı teoremi, Holotransformasyon teoremi
Bilimsel prensipler
Tekillik prensibi, Sonu gelmez özgürlük prensibi, Zıtlık-simetrik açılım prensibi, Dört temel kuvvet-dörtlü açılım prensibi, Yedi katmanlı enerji seviyelenmesi-yedili açılım prensibi, Tahavvül-tekamül prensibi
Vahyi bilgiler
Yaratılışın amacı ve hedefi, İlk-öz cevhere yüklenmiş yaratılış seyri yazılım programı-kader, Yaratılış seyri yazılım programının açılımında işleyen temel kanunlar (kaza ve ata kanunu, tahavvıül ve tekamıül kanunu v.d temel kanunlar), Kaderi yazan ve açan kudretin – programcı oparörtörün seyr defteri (levh-i mahfuz), Zıtlık-çift kutuplu yaradılış, Dört hal kanunu ve dörtlü açılım,Yedi katmanlı varlık alemi ve ötesi alemler-yedili açılım.
Yukarda belirtmiş olduğumuz referanslar doğrultusunda yani bilimsel ve vahyi hakikatlere göre kıyamet ve yeniden dirilişle ilgili özetle diyeceğimiz o ki;
Yaratılış bahsinde, şiirsel bir ifadeyle mevcut kainatın (semavat ve arzın), hali hazırda Arş’ın gölgesi altında dünya odaklı bir gül goncası misali yeni bir doğuşa gebe olduğunu ifade etmiş, gerektiği bir zamanda ayrıca haşr meselesine değineceğimizi belirtmiştik.
Daha önce yaratılış bahsinde ele aldığımız usul çerçvesinde önce bilim adamlarının, kıyamet-yeniden yaratılış yada doğuşla ilgili yaptıkları tespitlere ve keşiflere değineceğiz, ardından vahiy hakikatleri çerçevesinde başta peygamber efendimiz (s.a.s)’in söylediklerine ve bazı müceddid ve müçtehitlerin ayet ve hadisler ışığında yaptıkları yorum ve tespitlerine temas ederek konuyu açıklamaya çalışacağız. Burada yapacağımız açıklamalar, herhalde okuyanlarımız ve izleyenlerimiz için faydalı bir çalışma olacak inşallah…
Kıyâmetin kopacağı ve ardından yeni bir dirilişin olacağı bütün dinlerin ve semavî kitabların beyanları ile sâbit olduğu gibi, aklen ve ilmen dahi sâbittir Bugün dünyanın ve kâinatın yıkılıp harâb olması hususunda pek çok ilmî teoriler ortaya konulmuş, yapılan kesin hesaplarla er veya geç bir gün kâinatın sonunun geleceği ve kıyâmetin kopacağı ispatlanmıştır En basit bir hesaplamaya göre entropinin bir noktadan itibaren giderek azalmasına ilişkin kesin hesaplamadır. Bilinen tabiaat kanunu gereği hareket olan her yerde, çevrenin entropisi giderek artmaktadır. Ki bu artış, maksimum seviyeye ulaştıktan sonra inişe geçip, entropinin sıfıra müncer olacağı bir noktaya geleceğidir. Bu sıfır noktasında yani bütün hareketlerin durması noktasında; kâinatın sonu gelecektir, denilmesi yanlış olmasa gerektir. Yani evrenimizin başı olduğu gibi sonu da vardır. Bilim adamlarınca bir karadelik çökmesiyle kıyamet olacak, ardından ak delik patlamasıyla yeniden, başlangıçtaki gibi aynen iade olunma-yeniden yaratılış söz konusu olacaktır, denilmektedir.
Evet! Evrenin bir başlangıcı olduğu gibi sonu da vardır. Belirsizlik ilkesine ve kader-kaza prensibine göre sonlu olan bir uzayda hiçbir varlığın sonsuz yaşayamayacağı bir gerçektir. Ayrıca bilimsel olarak ispatlanan takyon-tünel, akdelik-karadelik teoremlerine ve de dörtlü, yedili açılım prensiplerine göre de evrenimiz, top yekün bir tahavvüle-değişime uğrayacağı sona doğru gitmektedir.
Bilindiği üzere varlık alemi çift sistem kanunu tahtında yaratılmıştır. Yani her şey karşıt çiftler halinde yaratılmıştır. madde ve enerjiden oluşan evrenimiz-şahadet alemi ile anti madde veya öz enerjiden oluşan soyut süper evren-gayb alemi ve içindeki tüm varlıklar; mükemmel bir nizam ve intizam içerisinde, birbirini tamamlarlar. Kısacası hangi konumda ve özellikte olurlarsa olsunlar, tüm varlıklar (somut veya soyut), en küçük bir düzensizlik ve dengesizlik olmayacak şekilde hayat sahibi olarak belirli bir hedefe doğru seyr içerisindedir. Bu hedef, her şeyin dürülüp yok olacağı kıyamet karadeliğidir. Yani her şey’in bir ölümü olduğu gibi, dünyamızın ve semanın da bir ölümü vardır Er veya geç, bir gün mutlaka yer ve göklerin düzeni bozulacak, yerde ve gökte olanlar hep ölecektir İşte bu ölümün gerçekleşmesine yönelik meydana gelecek tabiat olaylarının tümünün ifadesidir, kıyâmet… Bir diğer ifade ile benzerlikleriyle ve farklılıklarıyla yaratılmiş bulunan tüm varlıkları ihtiva eden kainat (arz ve semavat) sonsuzluğu haiz değildir. Kader programında hedeflenen-belirtilen bir sonla, tüm ihtiva ettiği sekeneleriyle birlikte-top yekün ölecek, sonra tekrar bir dirilme-doğum olacaktır.
İlmi tespitlerden ve vahyi açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla yaratıcı kudret, önce çift-simetrik açılımı doğrultusunda, henüz somut yaratılış gerçekleşmeden evvel karadelik ötesi-tünel çıkışının gerisinde soyut nitelikte takyonik-saf nurani bir cevher (öz enerjiyi) yaratmış, tünelin içinde yine takyonik mahiyette bir başka nurani cevher (antimaddeyi) yaratmıştır. Daha sonra tünelin beri ucunda; nar denilen enerjiyi yaratmış, tünel kapısının beri ucunda da yoğun enerji mahiyetinde maddeyi yaratmıştır. Yine ilmi tespitlere göre takyonlar iki türlüdür. Birincisinin kütlesi sonsuz, enerjisi sıfır olup soyut nitelikli akıl-şuur, düşünce, hayal v.b ruhi etkinliklerdir. Diğerinin kütlesi sıfır, enerjisi sonsuz olup bizzat tüneli oluşturan çok süratli soyut kuarklardır (bu enerji akışı esir olarak da adlandırılmaktadır). Gerçekte evrende iki takım madde ve iki takım da, kuvvet alanı bulunmaktadır. Bunlar yani madde parçacıkları ve kuvvet alanları büyük patlamada (big bang teoremine göre) ayrışarak tahavvüle yan dönüşümlere-değişikliğe ve tekamüle (gelişime) uğramıştır.
Bilim adamlarının tespitlerine göre öz enerji mahiyetindeki takyonun, minumum hız limitine (ışık hızına) düştüğü anda, kuarklar boy göstermekte. Yani takyonların en düşük hız limitinde, kuarklar donmakta yada patlamaktadırlar, ki aynı şekilde madde veya enerji de, en düşük hızda yani mutlak soğukta, atomlarının donması yada elektronların dönmez hale gelmesiyle benzeri bir akibete uğramaktadır. Şüphesiz en büyük akdelik, evrenin ana patlaması big bang kozmik kuazar-akdeliğidir. Daha sonra oluşan akdelikler, galaktik akdeliklerdir. Şu var ki, makro evrenin akdeliği ile galaktik akdelikler arasında bir ağacın kökleri, gövdesi, dalları misali ilişki bulunmaktadır.
Bilim adamları, karadeliğin yutma-kıyamet işlevini yerine getirdiğini, akdeliğin püskürme-tekrar doğma işlevini yerine getirdiğini; ikisi arasındaki tünelin de nakil işlevini yerine getirdiğini belitmişlerdir, Yine bilim adamlarının belirtdiğine göre karadeliğe düşen-yutulan bir cisme eşlik eden uzay-zaman çizgileri, sonsuz bükülüp-birleşerek ve birbiriyle yer değiştirmektedir. Daha sonra tünelin öte tarafındaki akdelik fırlatma diski ucundan o cisim levite olmaktadır. Yani öte tarafa aynen püskürmektedir. Yani karadelikte yutulan-yok olan-ölen cisim, şekil 1’de belirtildiği üzere geçmişteki doğum olayında olduğu gibi akdelikten yeniden-aynen var olmaktadır. Bu var oluş, esiri-gölge madde biçimi muhafazası şeklinde bir yeniden doğmadır. Ki öte tarafta çekimle eşleşme olduğundan, biçimin aynen muhafaza edildiği yeniden bir açılma olmaktadır.
Bu ilmi açıklamalar, elbette yaratılmış hiçbir şeyin sonsuzluğu haiz olmadığını göstermekle birlikte her an kıyametin ve haşr’in de olabileceği ihtimalinin varlığını da ortaya koymaktadır.
Şekil 1. Galaksi çöküşü ile oluşan karadelik (Kıyamet), tünel süereci (Berzah hayatı) ve akdelik (Haşr-Yeniden doğuş)
Öte yandan yüce yaratıcı tarafınca, her aklı haiz varlığa (İnsanlara, cinlere, meleklere) bildirilen vahyi gerçeklerle de bu konuya yeterince açıklık getirilmiştir. Yüce yaratıcı bu gerçeği, vahiyle kendisi bizzat belirtmiş ve hadislerle asla yalanı olmayan elçilerine açıklatmış, ayrıca gerçek alim kulları vasıtasıyla da yukarıda belirtildiği şekilde ilmen ispatlanmasını sağlamıştır.
Esasen Kıyamet ve Haşir meselesine tevhidi dinlerin hepsinde önemli bir iman hakikati olarak ele alınmasına ve bu bilginin dünyanın hemen her yerine ulaşmasına rağmen, yine de pek çok insan, bu iman hakikati karşısında burun kıvırmışdır. Ki son zamanlarda pek çok bilim adamı, bu konuyu ispatlar şekilde ilmi gerçekler ortaya koymuş olmalarına rağmen, ne yazık ki, insanların çoğu böyle bir olayın gerçekleşebileceğine yine de ihtimal vermemektedir.
Oysa yüce Allah insanlara bakın nasıl hitap etmekte; “Onlar: ‘Allah ölen kimseyi diriltemez’ diye en kuvvetli yeminlerle Allah’a yemîn ettiler Hayır, bu ölüleri diriltmek Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir Fakat insanların çoğu bilmezler” (en-Nahl, 38) “Biz ilk yaratışta acz mi gösterdik ki, ikinci yaratışta acze düşelim? Hayır, onlar yeni yaratılıştan şübhe içindedirler”, “Bir de şöyle dediler: ‘Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz’ (Ey Resûlüm onlara) söyle; ‘İster taş, ister demir olsun, yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) herhangi bir yaratık olsun, muhakkak öldürülecek ve dirileceksiniz’ Onlar şöyle diyeceklerdir: ‘O halde, öldükten sonra bizi kim diriltip geri çevirecek?’ Sen de ki: ‘Sizi ilk defa yaratmış olan kudret sâhibi Allah diriltecek” (el-İsrâ, 49-51)
“Kendi yaratılışını unutup, ‘bu çürümüş kemikleri kim diriltecek’, diyerek misal getirene de ki: ‘Onu birinci defa kim yoktan vâr etti ise, işte O yine diriltecektir” (Yâ-sîn, 78-79) O gün Biz, göğü(içindeki tüm sekeneleriylebirlikte) kitap sayfalarını dürer gibi düreceğiz. Onları ilk defa nasıl yarattıysak, sonrada öyle düreceğiz. Bu bizim vaadimizdir. Şüphesiz biz vaadimizi mutlaka yerine getirenleriz.” Embiya/104. Ayet Meali
Evet! kainatın ölümünün (büyük kıyamet), tıpkı yaratılan nefislerin bireysel ölümü (küçük kıyamet) gibi olacağını ve bu ölümlerin ardından yeniden top yekün ve aynıyla dirilme olacağını, yüce yaratıcı vaat etmiş bulunmakta… Bu vaade göre iyilerle kötülerin iç içe karışık olduğu somut planda yaratılmış olan mevcut kainatın ihtiva ettikleriyle birlikte topyekün ölmesinin ardından yani kıyamet denilen tabiat olayının meydana gelmesinin ardından, olumlu ile olumsuzluğun-müsbet ile menfiliğin, iyilerle kötülerin birbirinden ayrı olacağı nur ve nar planında yeni bir kainat kurulacaktır. Kurulacaktır, dememizden maksat, yoktan var olma şekilinde bir yaratmadan ziyade, mevcut kainatın tasviye edilmesi ve başka bir hale büründürülmenin oluşudur. Yani kıyamet ve haşir, yaratılışa nispeten çok daha kolaydır.
Şüphesiz kıyametin neden ve nasıl olacağına yüce Allah, vahyettiği bilgiyle açıklık getirmekte… Şöyle ki; “Kıyamet mutlaka kopacaktır. Her kesin yaptığının karşılığını görmesi için…Ben o vakti nerdeyse kendimden bile gizleyecektim.Taha/15”, Kıyametin nasıl kopacağı ile ilgili de şöyle buyurmakta; “Mutlaka kopacak olan kıyamet gerçekleştiği zaman hiçbir kimse o gerçeği yalanlayamıyacaktır. O gerçekleştiğinde bir kısım insanları alçaltacak, bir kısım insanları da yükseltecektir. Yer şiddetle sarsıldığı zaman, dağlar didik edilip uçuşan toz zerreleri haline geldiği zaman…Vakıa/1,2,3,4,5,6” , “Gök yarılıp gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman..Rahman/4”, Kıyametin oluş tarzı ile ilgili olarak ta şöyle buyurulmakta; “Sura mutlaka üfürülecektir. O zaman Allahın dilediklerinin dışında göklerde ve yerede kim varsa düşüp ölecektir (Kıyametin oluşu).
Kıyâmetin zelzelesi öyle dehşet ve korku verici olaylar olacaktır ki, o gün herkes koorkudan kendinden geçecek, sersemleyecektir. Çünkü şiddetli yer sarsıntıları, olacak, dağlar pamuk gibi atılacak, dünyayı ışığı ile aydınlatan güneş kararıp dökülecek, denizler kaynayıp birbirine karışacak, yerin altı üstüne gelecektir. kısacası, yerlerin ve göklerin düzeni tamamıyla bozulup herşey harâb olacaktır
Şüphesiz Yüce Allah, her şeyi yok edip, yeni bir yaratılış gerçekleştirecek kudreti haizdir. Ancak Kıyametin ve Haşrin amacında, hesap verme-Mahkeme-i Kübra olduğundandır ki (Yüce Allah’ın Adil sıfatı gereği), ferdi ölümler (küçük kıyamet) ve topyekün ölüm (büyük kıyamet) olmakta ve ardından tekrar aslına rücü etmek şeklinde bir diriltilmeyle hesap verme işi gerçekleşmektedir. Yani Kıyametin ve Haşrin olmasının temel sebebi, somut alemin sorumlu varlıkları olarak yaşayan cin ve ins’in; ne ölçüde sorumluluklarını yerine getirdiklerinin ortaya konulmak üzere bir Mahkeme-i Kübra kurulması ve hesap verilmesidir.
Yeniden dirilme-Haşr ile ilgili yüce Allah bakın neler buyurmakta; “Sonra Sura tekrar üfürülecektir. Birden ne görürsün! Kabirlerinden doğrulmuşlar, bakıyorlar (Haşrin oluşu).Zümer / 68”, “ O gün yer çatlar-yarılır, İnsanlar kabirlerinden süratle çıkarlar-doğrulurlar. İşte bize göre bu çok kolay bir toplamadır. Kaf/21 “,“Sizi topraktan yarattık. ölümünüzden sonra sizi yine ona döndüreceğiz. Tekrar dirilmek zamanında sizi bir kere daha oradan çıkaracağız.Taha/55”, ” İnsan, ‘Ben öldükten sonra bir daha dirileceğim ha!’ der. Bu insan hatırlamıyormu ki, daha öncede hiçbir şey değilken biz onu yaratıp ortaya çıkardık. Rabbine yemin olsun ki, biz inkarcıları hep birlikte haşredip, hesaplarını göreceğiz.Meryem/66-68”, “Sura üfürülünce, bir bakarsın ki, onlar kabirlerinden kalkmışlar, Rablerine koşuyorlar.Yasin/51”, “Herkes mahşer yerine kendisini sevkeden bir şahitle gelecektir.Kaf/20”, “Tekrar diriltilmek üzere Sura üfürüldüğünde, insanlar arasındaki soy bağının hiçbir değeri olmaz. Onlar birbirlerine hiçbir şey de sormazlar. Mü’minun/101”, “Yağmur rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah’tır Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü, ağır ağır bulutları yüklendiği zaman, bakarsın ki biz, onları ölmüş (kurumuş) memleketere sevketmişizdir Böylece o bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız İşte bu ölü araziden bitkileri (nebatatı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz) Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız” (el-A’râf, 57)
Kur’an’da haşirden bahseden âyetler, hep şu husus üzerinde dururlar: “Yoktan vâr etmeye, koskoca kâinatı yaratmaya ve kuruyan ölü toprağı canlandırıp yeşertmeye kadir olan Hak Teâlâ, hiç şübhesiz ölerek toprak olan insan bedenini de yeniden diriltmeye, ruhunu bedenine iade etmeye kadirdir“
Peygamber Efendimiz de yeniden dirilme konusunda şu açıklamayı yapmışlardır: “Bütün âdemoğullarını toprak yiyecektir Ancak insanın “acbüzzeneb” denilen bir parçası bundan müstesnadır İnsanoğlu ondan yaratılmıştır, yine ondan terkip olunarak vücûda gelecektir“
Son müçtehit Bediüzzaman Said Nursi de bu hadisi, biraz daha açarak şöyle demekte; “Nebâtâtın tohumları gibi acbü’z-zeneb denilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî, neşv ü nemâ ile teşekkül eder” (İşârâtü’l-İ’câz)
Gerçek o ki, İnsan ölünce cesedde çözülme başlamakta… Topraktaki mikroorganizmalar yavaş yavaş cesedi parçalamakta. Sonunda ceed parçalanamıyacak derecede un ufak olmaktadır. Bu un ufak olan parçacıklar-zerreler, toprağa karışır. Bu karışmış zerreler içerisinde öyle bir başat zerre vardır ki, o ait olduğu insanın tüm tabii-biyolojik ve eğitimsel-talimsel özelliklerinin ve tarihçe-i hayatının kayıtlı olduğu zerredir. Adeta bir mikroçip misali geçmişte yüklendiği tüm canlılık özellikleri ve yaşadığı hayatın her anı kaydedilmiştir, bu zerreye… Bu canlı donuk halde olan zerre genelde uykuya geçmiş olarak haşri bekler. Ne varki bazı kişilerin bu başat zerreleri-aczenebi (Şeytaniyet seviyesine düşmüş kabir azabı görecek olanlar ile meleküyet mertebesine ulaşmış ilmiyle-tecrübesiyle hakkın hizmetide bulunabilecek kişilere ait zerreler) Allahın takdiri dahilinde bazen berzahta bulunan ruhlarına izin verilmek suretiyle buluşturulmakta ve bu durumda yüce Allah’ın takdiri nispetinde bir algılama olmaktadır. Ki Şeytanın dostları durumundaki kişiler, kabir azabını bu zerre üzerinden algılarlar. Allah dostları ise dua-özlem-destek isteyen evladı ayali başta olmak üzere ruh frekansı tutan eş-dost mü’minlerin kendilerine ilişkin bir düşüncelerini-dilek ve eylemlerini aynı şekilde algılarlar, ne varki Allah dostu kulların iletişim ve etkileşim alanı yüce Allahın izni ile öylesine geniş alanı kapsarki bu alana girenlerle hipnotik iletişim-rüya, telestezik iletişim-durualgı-durugörü v.b yollarla ilişki kurabilirler (dünyadakine benzer şekilde seslerini duyururlar, temessül ederek görünüp konuşurlar). Yani ölen zat ülvi bir kişiliği haiz ise dünyadayken kazandığı marifetleri, ilmi ve ameli alışkanlıkları sayesinde ve Allahın izin vermesi nispetinde mümin akrabaları başta olmak üzere sevdiği diğer dirilerle görüşebilir. Veya kendisiyle görüşmek, haberleşmek isteyen dirilerle yani yaşamakta olan akraba ve dostlarıyla iletişim kurabilir.
20.Asır müceddidi Bediüzzaman Said Nursi, ayet ve hadislere dayanarak, haşir konusunda, kısaca üç aşamalı bir programın uygulanacağından bahsetmektedir; Şöyle ki; 1. Aşamada İsrafil’in Suru ile yani ruhların harekete geçirilmesiyle model insan tohumcuklarının nerede olursa olsun filizlenip yeniden bedenleneceğini, 2. Aşamada, yeniden dirilen insanların mahşer alanı denilen bir düzlüğe doğru sevkedileceğini. 3. Aşamada mahşer alanında herkesin dünyada yaptıklarıyla yargılanacağını ve çok kısa bir zamanda hesablarının görüleceğini belirtmiştir.. Ki bu programı, teşbihlerle ve ilmi tahlillerle her kesin anlayabileceği şekilde açıklamaya çalışmıştır.
Teşbihatla yapılan birkaç açıklama:
“Nasılki bir taraftan bahar mevsiminde birkaç gün zarfında nev-i beşerin umumundan bin derece ziyade olan, umum ağaçların, bütün yapraklarının evvelki baharın aynı gibi birden mükemmel bir surette inşası ve bu arada yine umum ağaçların, umum çiçeklerin, meyvelerinin ve yapraklarının, geçmmiş baharın mahsulatı gibi birden süratle ortaya çıkması; bir dğer taraftan o baharın başlangıçları olan hadsiz tohumckların, çekirdeklerin, köklerin, birden beraberce uyanmaları ve gelişerek ihya olmaları, öte yandan kemiklerden ibaret ayakta duran iskelet gibi bütün ağaçların cenazelerinin defaten yeniden dirilmesi, Ba’su badel mevt’e mazhariyetleri ve neşirleri, diğer bir yandan da küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efratlarının gayet derecede sanatlı bir surette ihya olmaları, elbette ki, Kıyametin ardından insanların cesedlerinin inşasına bir misal değil, binler misaldir.”
“Nasıl ki, gayet muntazam bir ordunun efradı, istirahat için etrafa dağılmışken, yüksek sedalı bir boru sesiyle kolayca tekrar toplanabilmektedir. Aynen öyle de, ebedler aleminde iken, ezel canibinden gelen, Elest-i bi rabbikum hitabını işiten ve Kalu bela ile cevap veren ruhlarda, elbetteki ordunun neferatından binler derecede daha duyarlı ve daha disiplinli ve iteatkar olarak İsrafil (a.s)’ın Suru ile bedenlerinin başlarında toplanırlar. Hem değil sadece ruhlar, ölmeden önce talim görmüş bütün zerreler de o büyük ordunun emirber neferleri gibi harekete geçerler.”
Evet! Nasılki her baharda yetişen bitkiler, yere döktükleri tohumlardan, bir dahaki baharda, yağan yağmurla toprağın yumaşaması sonrasında tekrar eskisi gibi yeşermekte ve büyümekte iseler, aynı şekilde insanlar da öldükten sonra defnedildikleri yerde bıraktıkları zerremsi tohumcuktan (uykuya geçmiş bir nevi zerremsi model insan çekirdeğinden) filizlenip, eski hallerine benzer bir şekilde yeniden doğacaklardır. Bu doğuşun-yeniden dirilmenin bitkilerinkinden farklı tarafı, yağmurla toprağın kabarıp, yumuşamasıyla tohumun toprağı çatlatıp çıkması şeklinde değil, Surun üflenmesiyle yani farklı bir tabiat olayı-sunnetullah ile toprak ve iklim şartlarının insan tohumcuğunun yeşereceği bir ortam oluşturmasıyla (zerrelerin ve ruhun harekete geçeceği bir ortam) haşrin gerçekleşeceği her kesin anlayabileceği bir ifade ile açıklanmaktadır.
M.Kutlu Aytuğ