Batı karşısında İslam
İslam coğrafyası ve yakınındaki bölgelerde yaşayanlar (Asya ve Afrika) bir diğer ifadeyle dünya insanlığı içerisinde eksik-kusurlu da olsa yinede en saf-güvenilir insanların yaşadığı coğrafya; her zaman şeytanın avenelerinin (Batı kaynaklı sahtekarların, işbirlikçilerin, satılmışların, vicdansızların, zalimlerin, firavunların, nemrutların, narsistlerin,egoistlerin) tasallutu altındadır. Bu durum yeni bir durum da değildir. Dün böyleydi bugün de böyle…
Şuurlu-uyanık Müslümanlar bu hali bilirler ve yenik düşmemek için, istismara uğramamak için dengeli bir şekilde vahyi bilgilerle ve modern bilgilerle irtibatlarını koparmaksızın devamlı imanı güçlendirme gayreti ve buna muvazi bir yaşam mücadelesi içerisinde olmak zorundadir. Bu ihtiyacı duymayanlar; bu zorlu hayat mücadelesinde ya pes eder, kabuklarına çekilirler. Ya da şu veya bu şekilde ifsad olup, karşı safa katılırlar… Demem o ki, Şeytan ve avaneleri (müminliğin-islamın nurundan kaçan, münafık, kötülük sarhoşu, felaket tellalı ifsat olmuş insanlar), şu veya bu şekilde değil iman ehli olanların düşmanı olmak, tüm insanlığın da düşmanıdırlar.
Nasıl ki profesyönel dolandırıcılar saf gördükleri insanları bir şekilde kandırıp, maddi zarar vermekteyseler, Müslüman hatta din adamı pozuna girmiş bazıları, aynı şekilde saf Müslümanları kandırıp maddi ve manevi zararlar verebilirler. Böylesi insanlar olağan üstü marifetler bile sergileyebilirler. Her ne olurlarsa olsunlar, Müslüman; iman esaslarını hakkıyla özümsemiş, islamı hayatın esaslarını hakkıyla biliyor ve yaşıyorsa, korkacak, yeise düşecek bir şey yoktur. Çünkü eldeki ölçüler sağlam, kazanılan imani bağışıklık güçlüdür. Bu ölçülere sahip olmayan, asrın gerektirdiği temel bilgileri haiz olmayan zayıf imanlı Müslümanlar da, er geç istismar edildiklerinin-kandırıldıklarının farkına varacaklardır, elbet…
Yapılacak iş, bunlara bakıp, genelleme yaparak, Müslümanları ve İslam alemini küçümsemek,“layıklar-cezalarını çeksinler” tavrı içine girmek asla doğru değildir. Eğer ki elden bir şey gelmiyorsa hiç değilse kısa zamanda uyanılması için dua edilmeli-temennide bulunulmalıdır…
Unutulmamalıdır, Batı devletleri ve milletleri, şeytani plan ve desiselerle iki defa insanlığı büyük dünya savaşının içine atmış, kendileri de çok zarara ziyana uğramış… Takatleri kesilince de barış diyerek dinlenmeye çekilmiştir. Ne var ki dinlenirken bile İslam coğrafyasında ve yakın bölgelerde iç savaşlar çıkarmaktan geri durmamaktalar, hala bin bir türlü şeytani plan ve desise ile İslam alemini zayıf duruma düşürmeye çalışmaktadırlar. Bu şekilde İslam coğrafyasında ve yakın bölgelerde (Asya’da ve Afrika’da) tasallutlarına devam etmektedir.
Gerçek o ki, dünde bu günde şu veya bu şekilde (Silahlı veya silahsız) direnen, mücadele eden yine Müslümanlardır. Müslüman olmayan Asya ve Afrika devletleri-milletleri, itaat etmekten başka bir şey yapamamaktadırlar. Çünkü direnme gücünü onlara kazandıracak iman henüz kalplerine girmiş değildir. Üstüne üstlük bu ezilen milletler, birbirlerine düşmanca bir tavır içine girmeye yönlendirilmekte ve asıl düşmanları olan cehalet, fakirlik ve çalışma azmi gözden kaçırılmaktadır…
Ne var ki, kalpten ziyade aklın egemen olduğu ve bilginin kısa zamanda dünyanın her tarafına ulaştığı çağımızda yani 21.Yüzyılda artık şeytan ve avenelerinin hakimiyeti giderek zayıflamaktadır. Çünkü hak-doğru-gerçek bilgi ile şeytan avenesi emperyalist batı devletlerin vicdanları sızlatan her türlü haksız eylemi, kısa zamanda dünyanın her tarafına hızla yayılabilmekte, hatta izlenmektedir. Tabii bu durum, İster istemez batıla devamlı mevzi kaybetmektedir.
Evet! Günümüzde baş döndürecek seviyede yeni teknolojilerin keşfedilmesi ve özellikle iletişim vasıtalarının yaygın ve hızlı bir şekilde dünyanın her tarafıyla irtibat kurması; insanların dünyanın dört bir tarafını gezmeleri, yaşanan dini, örfi hayat biçimlerini, inanç esaslarını, ibadet usullerini görmesi, yapılan gozlemlerin, insanlığa sunulan dini kuralların, fayda-zarar, doğru-yanlış, eksik-fazla olmak yönüyle mukayeseye etme imkanınin olması; hem Müslümanların İslamı doğru tanımlamalarını sağlamakta, hem de başka dinlere mensup insanların islamı güvenilir bir liman olarak görmelerine imkan saglamaktadir.. Yapılan istatistiklere göre son 35 yılda İslamiyet, dünyada hızlı bir yayılış göstermiştir. 1980’lerde dünya nüfusunun beşde birini teşkil eden Müslüman nüfus, günümüzde Hristiyan nüfusa yakın bir nisbete ulasmıştir. Yani nerdeyse dünya nüfusunun dörtte birine ulaşmıştır. Günümüz dünya nüfusu 7 küsür milyar civarındadır.
Evet! Gerçek o ki, İslamiyet insanlık için yeni bir yaşam enerjisi, güven unsuru veya başka hesaplarla (dünyalık hesaplarla da olsa) her dinden, her zihniyetten, her ırktan, her renkten ve her milletten insanların sığındıkları bir liman olmuştur. Çünkü her kes görmektedir ki; Müslümanlık kurallarının az çok yaşandığı alanlar dışında insanlık değerleri ortadan kalkmış ya da çok az sayıda insan bu değerlere göre yaşamakta ve her kes güven duyacağı-iç huzurun olacağı manevi bir arayış içerisindedir. Çünkü akıl ve doğru bilgi, fayda ve kazanç duygusu ister istemez insanları bu arayışa sevketmektedir. Bir diğer ifade ile İslamın temel değerlerini az çok yansıtan müslümanın bulunduğu safta olmayı, artık çoğu insan maddi-manevi kazanç olarak görmektedir. O nedenle aritmetik diziyle artan Hristiyanlığa ve gerileyen diğer dinlere nazaran İslamiyet geometrik diziyle hızla dünyada yayılmaktadır.
Evet! Ülkemizde olsun dışarda olsun, dün islama sırt çeviren pek çok insan (Evvelce islam fobi anlayışında olanlar ve Müslüman-mütedeyyin insanları hor görenler, ideolojik nedenle İslam karşı olanlar dahil) her kes şu veya bu sebepten artik İslam karşıtlıgı konusunda dikkatli konuşmaktadır… Aksi halde sözüne itibar edilmeyeceğini düşünmektedir.
Bu arada hala az da olsa din-iman karşıtlığını sürdürenler var elbette…
Onlar da olacaktır tabiî ki…
Dünya hayatı bir imtihan-sınav alanı değil mi? Elbette imtihan devam etmekte…
Şu da bilinmelidir ki, hangi coğrafya da olursa olsun, insanlığın çoğunluğu yakında haktan yani İslamdan yana tavır alacaktir, muhakkak…
Ali Kömürcü