“Risaletül Melametiye” adlı eserin yazarı Ebu abd’al Rahman ül Süleme, bu eserde ilk Fütüvvet teşkilatının Hicretin 2.yılında kurulduğunu belirtmekte ve Fütuvvetle ilgili şöyle demekte; “Melameti şeyhlerinden bazılarına; Fütüvvet makamını kim kazanır, Feta adını kim hak eder? diye sual sorulunca; dediler ki, ‘Kim Adem’in özür dilemesi, Nuh’un sebat etmesi, İbrahim’in vakarı, İsmail’in doğruluğu, Musa’nın ihlası, Eyyüb’un sabrı, Davud’un ağlaması, Muhammed’in acıması, Ebubekir’in cömertliği, Ömer’in hamiyeti, Osman’ın utangaçlığı, Ali’nin ilmi bulunursa ve bu özellikler yanında nefsini horlayıp, kusurlarını görürse o kimse fütuvvet sahibidir.”

Büyük mutasavvıf Hallacı Mansur’da, “Fütüvvet sıfatına sahip olan kişinin, bütün dileğini Allah’a hasretmesi ve her işinde Allah’ın rızasını gözetmesi gerekir.” demektedir.

İmam-ı Cafer’de Fütüvvet nedir, diye sorulduğunda; “Allah’ın verdiğine şükür, vermediğine sabır, etmektir” diye cevap vermesi üzerine soruyu soran zat; köpekler de böyle yapıyor, demesi üzerine imam-ı Cafer; bu kez; “Allah’ın verdiği her ne olursa ihsan olarak görmek, vermediğine şükretmektir” der.

Kısacası, Fütüvvet, nefsini düşman bilmek, kendini düşünmeksizin (kendini aşmış bir kişi olarak) her daim halkı düşünmek, halkın dertleriyle ilgilenmek, başkalarının kusur ve ayıplarını örtmek, herkese karşı mürüvvet beslemek, eline geçenle elden çıkana aynı değerde bakmak, yoksuldan nefret etmemek,  insaf sahibi olmak, iyiliği emretmek ve kötülükten menetmek, her işte Allah rızasını gözetmek, olarak özetlenebilir.

Fütüvvet teşkilatlanması, her ne kadar 2.yüzyılda Arap coğrafyasında ortaya çıkmış ise de, Türklerin islamı kabullerine kadar toplumda pek yaygınlaşmamıştır.  Türkler, islamda görülen Fütüvvet teşkilatlanmasını benimsemişler ve bu teşkilatlanmayı, öteden beri süregelen tarikat-tasavvuf teşkilatlanması gibi ele almışlardır. Yani tasavvuftaki insan-ı kamil hedefini gözeterek insanın manevi gelişmesini temel alarak Fütüvvet teşkilatlanmasına gidilmiş, ki daha sonra bu teşkilatlanmanın verdiği ivmeyle fütuhatlar yapılmaya başlanmıştır.

Kılıç zoruyla fethedilen Anadolu coğrafyasında yaşayan halk, gelen fatihlerin Fütüvvet teşkilatlanmasına dayalı olağan üstü manevi niteliği haiz insancıl muameleleri karşısında, kitleler halinde Müslüman olmuşlardır.

Anadolu’nun fethiyle beraber, Orta Asya’dan gelen Yesevilik tarikatı mensuplarınca oluşturulan Ahilik, Babailik ve Mevlevilik gibi fütüvvet esaslı tarikatlar; kısa zamanda tüm Anadolu’ya, daha sonra balkanlara yayılmıştır. Bu fütüvvet esaslı tarikatlar-teşkilatlar, yaşadıkları çağlarda toplum ve devletin askeri yapılanmasında, oldukça etkin, sosyal ve ekonomik bir güç haline gelmiştir.

Anadolu’da oluşturulan fütüvvet esaslı Ahilik teşkilatı (günümüz Esnaf ve Sanaatkarlar fedarasyonu misali), serbest meslek erbabınca; kısmen dini ve tasavvufi kurallara, kısmen örf ve anane-toplumsal kurallara dayalı olarak kurulan bir teşkilatlanma-örgütlenme biçimi  olup, Ahilik teşkilatlanmasında (Ahi kelimesinin manası her ne kadar kardeşlik olsa da, bu teşkilatlanma kardeşlik kavramından oldukça kapsamlıdır.) Fütüvvet anlayışının gerektirdiği esaslar şöylece belirtilmektedir.

1.Yalan söylememek,

2.Doğrulktan ayrılmamak,

3.Cömet olmak,

4.Alçak gönüllü olmak,

5.Kendisini halka adamak,

6.İyi huyları geliştirmek,

7.Konuklara hürmet etmek, onları hoş tutmak,

8.İnsanlara öğüt vererek iyi yola yöneltmek,

9.Bir meslek ve iş sahibi olmak,

10.Dini bütün olmak,

11.Kudretli iken suçluyu af etmek,

12.Hile yapmamak,

13.insanlarda Kusur aramamak, kusurları örtmek,

14.Dedikodu yapmamak,

15.Zina ve Livata yapmamak,

16.Kürtaj yapmamak,

17.İçki içmemek,

18.Kumar oynamamak.

Bu teşkilatlanma da, en üstte tarikat şeyhi misali Ahi baba ve ona bağlı Ahiler (esnaf şeyhleri-reisleri), yiğit başları ve genç işçiler şeklinde bir derecelenme durumu söz konusudur. Halk bu teşkilatlanmaya, dolaysıyla Ahilere fazlasıyla itibar etmektedir. Osmanlı devletinin gerek kuruluşunda, gerekse güçlenmesinde, Ahilik teşkilatlarının rolü oldukça etkin olmuştur. Ahi baba durumunda olan Şeyh Edebali ile devlet kurucusu olan Osman Bey’in yakınlığı tarihen malum olup, devletin manevi temeli Şeyh Edebali tarafından atılmıştır. Anadolu’nun diğer şehirlerinde de Ahi şeyhleri nin; devletin güçlenmesinde önemli rolleri olmuştur.

Tarihi kayıtlara geçmiş bu şeyhlerin bazılarının isimlerine değinecek olursak, Abdal Murat, Geyikli Baba, Dunca Baba, Saru Şeyh Baba, Muhlis Baba, Ahi Feke, Ahi Yunus, Ahi Arslan, Ahi Yahşi sayılabilir.

A.K