ÖNSÖZ

Adı ne olursa olsun, her toplumda şirke dayalı yaşama tarzı aynı­dır. Belki aralarında derece farkı bulunabilir, fakat bir mahiyet farkın­dan hiç bir zaman söz edilemez.

Ülkemizde Batılılaşma hareketleriyle belirip gelişen yaşama tar­zına bakıldığında, sınıflaşma, zulüm, sömürü, açlık, çıplaklık, alkol düş­künlüğü, fuhuş ve cinayetlerin bütün iğrençliğiyle hâkimiyeti hissedi­lir.

Bu durum, vahyi olandan sapışın kaçınılmaz sonucudur. Her çağ­da böyle olmuştur. Ad, Semud ve Lut kavimlerinin başına gelenler de bunlardan farklı değildi.

Çağımızda şirk, bilim ve ideoloji kavramlarıyla yürütülüyor.

İşte bu durum dikkate alınarak bu kitapta her iki kavram tartışma konusu yapılmakta. Adeta birer mit haline getirilen bu kavramların üzerin­deki örtü kaldırılmaya çalışılmakta.

Kitap dört bölüm halinde düzenlenmiştir. îlkinde bilimin doğuşu, yapısı ve sınırına ait yazılar yer almaktadır. Sonra, “Bilim” diye üretilmiş olan “sosyal felsefe “lerin, gercekte bilim değil, birer ideoloji oldukları açıklanmakta. Üçüncü bölüm­de ise ideolojinin tarifi, mantığı, güç kaynakları ve özellikleri ele alınmakta. Burada bilimden değere, dolayısıyla ideolojiye geçilip geçilemiyeceği hususu da incelenmektedir. En son bölümde de ideolojinin hayatiyetini devam ettirip ettiremiyeceği konusu ele alınmaktadır.

Bu çalışmamızın daha geniş boyutlu araştırmalar için bir başlangıç olacağı temennisiyle, hayra vesile olmasını dilerim.

Saadeddin Elibol