Tarih-Kültür-Milliyetçilik

Bu kitapta toplanan yazılar 1973 yılından bu yana çeşitli dergilerde yayınlanmış bulunuyor. İçlerinde yazıldığı tarihlerin olaylarına atıflar bulunmakla birlikte bu olayların henüz ha­fızalarda canlı bulunduğunu düşünerek ayrıca açıklamalar koy­muyoruz. Esasen bu yazılar genel mahiyette tahliller olup olay­lara sıkı sıkıya bağlı şeyler değildir.

Kitap bir defada bütün halinde yazılmadığı için ilk bakışta birbirinden kopuk konuların toplanması gibi görünebilir. Fakat Türkiye’nin meseleleri ve yazarın bakış açısı hep ayni kaldığı için ister-istemez bir bütünlük ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin son yüzyılda geçirdiği kültür değişmesinin çeşitli boyutları bu­rada bazan tasvir, bazan değerlendirmeler halinde verilmiştir.

Bizde yakın zamana kadar Batılılaşma tahlillerinin’ sahası Tanzimat veya Birinci Meşrutiyet sınırında biterdi; ondan iti­baren yaşanan tarih başlıyordu. Fakat İkinci Meşrutiyeti ve Cumhuriyetin ilk yıllarını çoktan geride bırakmış bulunuyoruz. Şimdi artık o zamanlar da uzaktan ve tepeden görülüp ince­lenecek, hatta değerlendirilecek hale gelmiştir. Türkiye’de son on-onbeş yıldır meydana gelen değişmeler ise bu türlü araştır­maları teşvik eder mahiyettedir. Bugüne kadar kültür ve sos­yal bünye meseleleri sözkonusu olduğunda başlıca iki tavır vardı: Muhafazakârlık ve Batıcılık. Muhafazakârlık aktif bir tavırdan ziyade geniş kitlelerin genel halini temsil ediyordu. Diğer taraftan aydınların büyük çoğunluğu arasında hakim olan Batılılaşma fikri, bazı nüanslarına rağmen, değişmez hakikat

gibi görülüyordu. Günümüzün aydınları bu eski bütünlüğü kay­bederek çeşitli ideolojik gruplara ayrılmış bulunuyorlar. Bu gruplar birbiriyle bazan kanlı-kavgalara girişmekle birlikte bir noktada ortak görünmektedirler: Batılılaşmanın başarısızlığı. Her grup kendi çıkış noktasının doğruluğunu göstermek için geçmişteki tecrübenin bir muhasebesini yapıyor ve oradaki ku­surları ortaya çıkarmaya çalışıyor

Bazıları bütün bu değişik görünüşlerin altında Batılılaşma­nın devam edip gittiğini söyleyebilirler. Bu fikir üzerinde cid­diyetle durmaya değmekle birlikte, geçmiş tecrübelerin birta­kım neticelerinden dolayı memlekette büyük bir huzursuzluğun hakim olduğu inkâr edilemez.

Batılılaşma hadisesini kendi başına ayrı bir kitapta ele ala­cağız. Buradaki deneme yazıları belki Batılılaşma fikrinden zi­yade bu yoldaki teşebbüslerin başarı derecesi hakkında kabaca bir fikir verecektir. Başarılar tek kişilerin eseri olmadığı gibi, başarısızlıkları .da tek tek şahıslara yüklemenin bir manâsı ola­maz. Meseleleri şahsî sempatilerden veya ideolojik tavırlardan mümkün olduğu kadar ayrı tuttuğumuz takdirde Türkiye’deki değişme hadisesi .hakkında daha isabetli görüşler kazanabiliriz. Bugün aydınlarımız arasındaki zihniyet birliği parçalanmış ol­makla birlikte, bu parçalanma yavaş yavaş tek tip ideolojik düşünce temayüllerinin eski kuvvetini de büyük ölçüde kırmış bulunuyor. Anarşi ve terörün durduğu bir dönemde böyle bir düşünce atmosferinin aydınlarımızı ve ilim adamlarımızı daha ölçülü, sakin ve objektif düşünceye itmesi beklenir.

Erol GÜNGÖR