ÖN SÖZ

Uzun bir gurbetten sonra memlekete döndüğüm zaman, bu eserin Fransızca baskısının Türkiye’de pek az okunduğu halde, okuyanların beğenmiş olduklarını işittim. Hatta Maarif Vekilliği, eseri Türkçeye tercüme ettirmek için, muvafa­katimi istedi; ben de birinci önsözde söylediğim gibi, kitabın tamamlanacak ve düzeltilecek yerleri olduğunu, bunları kendim yaparak, ikinci baskısını hazırla­mayı vaat ettim. Dört sene içinde, başka bir alanda yoğun ve şiddetli çalışmalar arasında vakit buldukça, esas olarak Fransızca nüshasını almak suretiyle, eserin üzerinde çalıştım. Ulaşılması muvakkaten güçleşen birçok yazmaları erişebilece­ğim bir yere göndertmek hususunda Maarif Vekili Hasan-Âli Yücel’in pek kıy­metli yardımını gördüm. Bu suretle, görülmesi benim için mümkün olan yazma­ları gözden geçirdim, büyük ilâveler ve düzeltmeler yaptım; bununla birlikte, gördüğüm yazmaların bir kısmının, bahse değeri olmadığı için, ismini bile koy­madım. Her halde, eserin tam ve mükemmel olduğunu iddia etmek yine benden irağ olsun. Çünkü eski kütüphanelerimizin İlmî katalogları yapılmadıkça, hele Mecmuat-ür-resail adı altında toplanmış risalelerin yazarları ve konuları açıkça ve kesin olarak bilinmedikçe, böyle bir iddia pek yersiz olur.

Bu eseri okuyanlar, Osmanlı Türkiyesinde müspet ilimlerin, ne muhteva, ne de metot bakımından Yunan ilminin Doğuya geçmesiyle aldığı şekilden ayrı bir şekil almadığını, ama bu ilimlerin, muhteva ve metot alarak, yeniliğe doğru yürüdüğü nadir safhalarin olduğunu göreceklerdir.

Özellikle Batılı okuyucular için yazılan Fransızca aslında, aynı devirlerdeki Avrupa ilmi fasıllarını hiç uzun tutmadığım halde, bu baskıda biraz uzunca yaz­dım; çünkü ilim ve tekniği hazır bulmuş milletler için, o ilim ve tekniğin tarihini kısaca olsun bilerek, insanlık tarihinde harp ve siyaset yanında ilim ve medeniyetin yeri olduğunu öğrenmenin pek faydalı ola­cağına inanıyorum.

Bu küçük eser, Osmanlı Türkiyesinde geçen beş yüzyıl için osmanli Türklerinde ilimde, müspet ilimler alanında neler olduğunu ve neler olmadığını bir dereceye kadar gösterirse, bu, yazarı tatmin edecek bir başarı olacaktır.

Araştırmalarım sırasında, bana kolaylık gösterenlerin ve yardım edenlerin hepsini, hele çalışma saatlarının en çoğunu içinde geçirdiğim Üniversite kütüp­hanesinin manevî şahsiyetini muhabbetle anmak, benim için sevinçle yapılan bir vazifedir.

İstanbul, 2 Mayıs 1943

ADNAN ADIVAR