ÖNSÖZ

Bugün gençliğimize vereceğimiz en güzel hediyelerden biri ben­liğimizin ve medeniyetimizin bir parçası olan bilim ve teknoloji saha­sında geçmişteki büyüklüğümüzü hatırlatmaktır. Başta Türkiye’miz olmak üzere bütün İslâm memleketlerinde başlayan Batıcılık hastalığı, kendimizi unutturmuştur. Batılılar, 18 yy. sonlarında başlayan emper­yalist emellerinin siyasi devamını sağlayabilmek için, istilâ ettikleri milletlere kendi üstünlüklerini telkin edici çeşitli vasıtalar kullandılar. Bunların en etkilisi elbette kültürel olanıydı. Bunun için de onlar «Her- şey Batı’da vardır, her büyük şahsiyet, bilim ve keşif adamı Batı’dan çıkar» sloganını bilim tarihimizden habersiz eğitimcilerimiz vasıtasıyla bizlere, gerek okullarda okutulan müfredatlarla, gerekse çeşitli kitap­larla telkin ettirmişlerdi. Bu hastalığın kökeni, az çok farklarla, tâ Tanzimata kadar gider. Bunun içindir ki hâlâ bugün, İslâm memleketlerinin her yerinde bilhassa okullar ve üniversitelerde, bir Pascal’dan mate­matikçi olarak bahsedilirken, matematik tarihinin en büyük simaların­dan biri olan ve bugün Batı’nın da hayranlığını kazanan Havarizmi, Ömer Hayyâm’dan matematikçi ve geometrici olarak bahsedilmez. Bir Einstein’den fizikçi ve relativite teorisinin kurucusu olarak hayranlık­larla bahsedilirken, bir fizikçi ve benzer relativite teorisinin yüzyıllar önce ortaya koyucusu el-Kindi’den bahsedilmez. Biyolojide bir Lamarck ve bir Darwin’den, evrim teorileri için çokça bahsedilirken, onlardan yıllarca önce bu teorinin en idealini ortaya atan el-Nazzâm, el-Câhiz, el-Bîrûnî, İbn Miskeveyh ve el-Kazvinî’lerden bahsedilme- mektedir. Tıbda cihanşumûlleşmiş olan İbn Sînâ ve görüşlerinden ilgili üniversitelerde bile bahsedilmemektedir. Ne acı şey! Ne garib şey!

Acı şey! Çünkü, Batı medeniyet ve teknolojisinin temelinde İslâm bilim ve teknolojisi yatmaktadır. Darvvin’in, el-Câhız ve diğer başka İslâm düşünürlerinden dolaylı veya dolaysız etkilendiğimi kimse dü­şünmez. Batıcılık hastalığı, Batı kültür emperyalizmi buna mânidir; kendini bilmeme buna mânidir.

Garib şey! Çünkü, halk seviyesinde olmasa bile, akademik sevi­yede İslâm bilim ve teknolojisine, gerek kitaplarla, gerekse çeşitli konferanslarla ve araştırmalarla, Batılılar bugün bizden daha çok ilgi duymakta ve bu İslâm mirasını daha çok takdir etmektedirler. Bu ilgi duyuş daha İslâm medeniyetinin doğuşuyla başlamaktadır. Bu çoğu zaman kilisenin baskısıyla ilk devirlerde halktan gizlenmiş ise de, bazan açıkça belirtildiği de olmuştur. Bunun içindir ki, Princeton Üni­versitesi ’nin kilisesini ziyaret edecek olursanız, pencerelerden birinde, elinde Kitâb ül-Hâvı’siyle el-Râzî’yi temsil eden bir resmi görmekle hayret edersiniz. Aynı şekilde, eski Paris Üniversitesi Tıb Fakültesi’ni ziyaret ederseniz orada İbn Sînâ’nın büstünü görürsünüz.

Diğer yandan, gerek Ortaçağın, gerekse, çağımızın Batılı bilim adamları, İslâm bilim adamlarına gıbta etmişler; onlardan yararlanmış­lar, zaman zaman kendilerini tutamayarak İslâm bilimini ve bilim adam­larını övmüşlerdir. Meselâ bir Roger Bacon bunlardan biridir. Batılı bilim adamlarına Arapçayı öğrenmeyi ve müslüman bilim adamların­dan faydalanmayı tavsiye etmiştir. Bunun için XVI. yüzyılın ünlü bilim adamı G.Cardano, meşhur âlim el-Kindî’yi dünyanın en büyük yirmi âliminden biri saymıştır.

Bu kitapta, İslâm kültüründeki bütün ilim dallarını ele almayaca­ğız. Kitapta, isminden de anlaşılacağı üzere, bugün sosyal bilimler denen ekonomi, sosyoloji, psikoloji, tarih, eğitim, dinî ilimler ve felse­feyi dışta bırakarak, sadece, yine bugün fen ilimleri denen tabiat bilimleriyle insanın bizzat kendi varlığını konu alan tıb bilimi ve temel bilimlere yer vereceğiz. Bu sonuncuların da bütün tarihini değil, bizce ilginç olan yönlerini, İslâm bilim tarihinde geçirdikleri seyirleri ve bu bilimlerde meşhur olmuş şahsiyetleri, imkânımız ölçüsünde tanıtmaya çalışacağız.

Okuyucu takdir edecektir ki, böyle bir ciltlik küçük bir kitapta, bin yılı aşkın bir geçmişe sahip olan İslâm bilim tarihini bütünüyle ele alıp incelemek imkânsızdır. Her bilim dalının bir bilim tarihi bile yazılacak olsa, bu en azından 8-10 cilt ile ancak ifade olunabilir. Burada bizim yanmak istediğimiz, okuyucuya çok kısa ve bazı seçme bilgilerle İslâm bilim tarihinin ne kadar zengin olduğunu hatırlatmak ve böylece de kendi benliğinin bir yönüne dikkat çekmektir.

Burada hemen şuna işaret etmek gerekir ki, müslüman bilim adamlarının ortaya attığı birçok görüşün, teorinin, teoremin ve icadın çoğu hâlâ bugün geçerliliğini ve doğruluğunu korumaktadır. Bunlar­dan bazıları bugün küçük şeyler gibi görünebilirler. Onları günümüz büyük keşif ve teknolojisiyle karşılaştırıp, küçük görmemek gerekir; onlar, devirlerine ve geçmişe göre büyük icâdlardır. Her şeyi devri içinde değerlendirmek gerekir. Müslümanların buluşu olan sıfır, bu­günkü füzelerin icâdına eşittir, belki daha da değerlidir. Çünkü sıfır icâd edilmeseydi belki de füzelerin yapılmasında kullanılan hesaplar yapılamayacaktı. Bir sıfır’ın değeri bugünkü birçok teknik ve bilimin yeniliklerinden çok çok daha önemlidir, zira bugünkü astronomik he­saplar ancak sıfırla değer kazanmaktadırlar. Diğer icâd ve teknik ya­pımlar da aynı şekilde değerlendirilmelidir. Değerlendirmelerde daima zaman süreci ve kültür birikimi göz önünde tutulmalıdır.

Kitap, bir giriş ve esas iki ana bölümden oluşmaktadır. Kitabın büyük ve esas kısmını teşkil eden birinci bölümde bilim dallarının her birini ayrı ayrı ele aldık, önce onlar hakkında kısa tarihî bilgiler verdikten sonra, bilim adamlarımızın bilim dallarında ortaya attıkları bazı teori, teorem ve hipotezlerden misaller verdik. Bilim dallarıyla ilgili teknik ve teknolojik uygulamaların bazılarına da işaret ettik. İkinci bö­lümde, çeşitli kısımlarda kendi görüşlerine özellikle müracaat ettiğimiz bilim adamlarımızın çok kısa hayat hikayeleriyle, bilim dalları konu­sunda yazdıkları bazı eserlerinin isimlerini zikrettik. Son Söz’de genel bir değerlendirme yaptık.

Hasseten kitabın yazımında fazla akademik bir metod takip etme­dik; çünkü okuyucumuzun her sınıftan kimseler olabileceğini düşün­dük ve umduk. Konuları herkesin anlayabilmesi için basitleştirmeye çalıştık. Mütehassıslardan ziyade geniş halk kitlesine hitab etmek istedik.

Okuyucuya son olarak şunu da hatırlatmak istiyoruz: Tabiat veya fen ilimlerini toptan ifade ve onları her türlü bilgiyi içine alan ilim deyi­minden ayırmak için bu kitapta bilim deyimini kullandık. Dolayısıyle, bilim kelimesini aslı arapça olan ilim kelimesi karşılığı kullanmadık. Ayrıca gerektiği yerde ilim kelimesini de kullandık. Bilim adamı ve âlim için de aynı durum söz konusudur.

      Prof.Dr. Mehmet BAYRAKDAR(1)

A.Ü İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi