Eski Çin Hanedanlığının belgelerinde, Milattan Sonra 300’lü yıllarda  ateşli silahlara zemin hazırlayan barut benzeri bir maddenin; Ge Hong adlı bilim adamınca, üç ana maddenin karışımından (kükürt, güherçile ve kömür tozu) keşf edildiği belirtilmektedir.

Milattan Sonra 700’lü yıllarda, Tang Hanedanı zamanında barut, çeşitli havai fişek gösterilerinde kullanılmıştır. Barutun Çinlilerce, düşmanlara karşı kullanılması ise M.S. 904 yılında olmuştur.

Barutun, bir silah olarak ortaya çıkmadan önce, yanıcı ve gürültü çıkarıcı olarak uzun zamandan beri çeşitli amaçlarla kullanıldığı bilinmektedir, ancak XIII. Yüzyıldan itibaren Çinlilerin, korkunç ses ve alevler çıkartan barutlu humbaraların ilk örneklerini kullandıkları ve bomba niyetine kalın kağıtlara veyahut sert ve sağlam metallerin içine koydukları barutla karışık çeşitli sert parçacıklardan oluşan kütleleri, elle veya mancınıklarla düşmanın üzerine attıkları bilinmektedir. Barutun genleşmesiyle ortaya çıkan gazların çeşitli nesneleri fırlattığı gibi bu nesnelerin içine konulan şarapnel benzeri parçacıkları da etrafa saçtığını Çinliler uzun zamandan beri biliyorlardı. Metal boruların içine doldurulan barutla, gülle fırlatılan düzeneklerin kullanılması çok gecikmedi. Ki esasen barutun icadıyla  savaş teknolojisinin ihtiyaçlarına paralel olarak ateşli silahlarda da  devamlı gelişmeler olmuştur.

Ateşli silahlarbarutun yanarak oluşturduğu gazın itici gücüyle mermi atan bütün silahlardır. Ateşli silah denince, genellikle bir kişi tarafından taşınabilen küçük çaplı silahlar akla gelir. Oysa ateşli silahlar, büyük toplardan tüfeğe, av tüfeğine ve tabancaya kadar her türde ve boyuttaki silahları kapsar.

Ateşli silahların tarihi gelişimi

Ateşli silahların en eski kanıtı Kuzeybatı Çin‘de, 10. yüzyıldan kalan ipek bir sancak üzerine yapılmış bir alev makinesinin resmidir. 1132’de, De’ankuşatmasında Çin askerlerinin Jürchenler‘e karşı, alev makinelerinin takıldığı kısa mızraklar kullandıklarına ilişkin yazılı kanıtlar vardır ama kuşkusuz ateş mızrağı çok daha eskidir.

İlk gerçek ateşli silahlar 1100’lerin ilk yarısına tarihlenebilir. Sichuan‘daki bir Budist mağara tapınağındaki heykeller bunu kanıtlamaktadır. Bir heykel, ondan çıkan bir gülle ile alevler içinde vazo biçimindeki bombayı tutan bir şeytanı göstermektedir.

Bugüne kalan en eski ateşli silah Mançurya‘da bulunan bir tunç toptur. 1288’e ait olduğu söylenebilir.

Ateşli silahların kullanılmaya başlaması

İlk kez, MS 1250 yıllarında, Çin‘de kullanılmıştır. İlk atılan cisimler gülle mermi türleri değil de, oklardı. 14. yüzyıldan sonra, Avrupa’da çeşitli topların kullanıldığını gösteren belgeler bulunmuştur. 1340’ta bazı belgelerde elde tutulup ya da omuza dayanıp ateşlenen silahlardan söz edilmektedir. ‘El silahları’ terimi, bundan ancak kırk yıl kadar sonra ortaya çıkmıştır. Bunlar, günümüzün el silahlarına pek benzememekle birlikte, süvariler tarafından (bir elleriyle dizginleri tuttuklarından) tek elle kullanılabilecek kadar hafiftir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı indir-2-2.jpg

Ateşleme sistemi

1400’lerde ortaya çıkmış ve gelişerek bildiğimiz biçimlerini almıştır. Ateşli silahlar, 17. yüzyıla kadar, savaşlarda etkin bir rol oynamadı. Toplar, söz konusu dönemdeki güçlü kale duvarlarına karşı etkisiz kalmaktaydı. Gemilerde topların metal fişekli toplu tabanca 19. yüzyılda, başarılı bir gelişme sonucu ortaya çıkmalarına kadar, bu tür silahlar süvariler tarafından pek kullanılmadı. 17. yüzyılda piyade kullandı ve süngü de ortaya çıktı. Böylece piyadenin eline, çarklı ateşleme mekanizmasının yapılmasıyla tabanca pratik bir el silahı olarak büyük önem kazandı ve sportif amaçlı atışlarda 17. yüzyıl sonuna kadar kullanıldı. 17. yüzyılın ortalarında ise çakmaklı tüfekler, çarklı tüfeklerin yerini aldı.

Ateşli silahların ortaya çıkışından bu yana hemen her dönemde çok mermi atan toplardan, cep tabancalarına kadar çeşitli silahlar yapıldı. Ancak bunların kullanımları, ateşleme mekanizmasının biçimi ve etkili bir gaz kaçağı önleme sistemi bulunup bulunmaması ile kısıtlı oluyordu. Daha 16. yüzyılda birden fazla namlulu, döner namlulu ya da tek namlusu içine birden fazla mermi konup tek ya da birkaç mekanizma ile ateşlenen çeşitli tipte silahlar denendi. Ama bunlardan sadece çok namlulu silahlar ve özellikle tabanca başarılı oldu. Günümüzde çok mermi atan çeşitli silahlarda ateşli silah yapımının başladığı ilk günlerden itibaren kuyruktan dolma modeller yapılmıştı. Ne var ki çok mermi atan silahlarda olduğu gibi kuyruktan dolma silahlar da ateşleme mekanizmalarının geliştirilip güçlü ve güvenli silahların yapılmasına kadar başarılı olamadı. Bu ancak, 1860’larda ABD ve İngiltere’de merkez-ateşli metal fişeklerin yapılması ile gerçekleşti. O tarihten sonra her türlü kuyruktan dolmalı silahta büyük bir gelişme görüldü ve daha sonraki kırk yıllık bir süre içinde, çeşitli mükerrer atışlı silahlar yapıldı. Mükerrer atışlı (arka arkaya atış yapabilen) tüfekler 1880’lerle 1890’larda hemen hemen tüm ülkelerin silahlı kuvvetleri tarafından benimsendi. Namluda hiçbir kalıntı bırakmayıp mermiye kara baruttan daha yüksek bir hız verebilen yeni tip bir barutun geliştirilmesiyle, mükerrer atışlı ve yarı otomatik silahlar gerçekleştirildi. 1890’larda makinalı tüfek yapıldı. I. Dünya Savaşı sırasında ise tetiğe her basılışta hem ateş eden hem de otomatik doluş yapan yarı otomatik silahlarla başarılı deneyler yapıldı. 1920’lerde, hafif makinalı tüfeklerle birlikte tam otomatik tüfekler de gerçekleştirildi, ama otomatik tüfekler ancak İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra silahlı kuvvetler tarafından kabul edildi. Elektrikle çalışan uçak topları da dâhil olmak üzere, bu kadar çeşitli yarı ya da tam otomatik silahın başarısı, hiç kuşkusuz, metal kartuşlu mermilerin yapımıyla gerçekleştirildi. Buna karşılık sportif amaçlarla kullanılan silahlarda, 1890’lardan bu yana büyük bir değişiklik görülmemiştir.

Ateşli silahların yapısı

Küçük çaplı ateşli silahlar ile ağır ateşli silahların mermileri farklıdır. Tüfektabanca gibi küçük silahların mermisi çarpma etkisiyle hedefi deler.

İlk Ateşli Silahlar-tabanca ve tüfek çeşitleri

Tüfekler ve av tüfekleri

Tüfekler ve av tüfekleri omuza dayanarak, tabancalar ise elde tutularak ateşlenir. Bu küçük çaplı ateşli silahların genel ilkeleri de toplarınkine benzer. Uzun menzilli tüfeklerin namlusu yivlidir. Yivli tüfeklerin atışları daha isabetlidir. Av tüfeklerinde ise namlu düzdür. Tüfekler kurşun, av tüfekleri saçma atar. Saçma denen bu küçük metal bilyeler, tüfek ateşlendiğinde hedef üzerine saçılır ve bu da bazı durumlarda isabet oranını artırır.

Tüfeğe benzer ilk ateşli silah 1400’lerde yapılan ve arkebüz olarak adlandırılan küçük bir toptu. 1500’lerde daha gelişmiş tüfekler yapıldı. Bunlar ağızdan dolduruluyor ve fitilli ya da çakmaklı bir ateşleme sistemiyle ateşleniyordu. Bu tüfeklere çakmaklı tüfekler de denir. 1807’de çarpmalı ateşleme sistemi geliştirildi. Bu sistemde, çarpmayla alev alan bir kapsül haznedeki barutu ateşliyordu. 1840’larda çakmaklı ve fitilli tüfeklerin yerini çarpmalı ateşleme sistemiyle donatılmış silahlar aldı.

Yuvarlak kurşun atan bu tüfeklerin atışı çok isabetli değildi. Namluya yiv açma denemeleri 1500’lere kadar geri gitse de, gerçek yivli tüfekler ancak 1800’lerde yapılabildi. Öte yandan tüfeği ağızdan doldurmak namlunun yivlerini bozuyordu. Bu da atışların isabet oranını düşürüyordu. Bunun önüne geçebilmek için kuyruktan doldurma sistemi geliştirildi. Günümüzde kullanılan tüfeklerin ve av tüfeklerinin çoğu kuyruktan doldurulur.

Av tüfekleri, çift namlulu ve tek namlulu olarak ikiye ayrılır. Tek namlulu olanlar kendi içlerinde tek kırma, otomatik ve pompalı olarak kategorilere ayrılır. Otomatikler seri atış yapabilme olanaklarından ötürü atıcılara avantaj sağlarlar ama bu silahlarda gaz basıncının bir kısmı mekanizmanın geri gelmesine harcandığından ötürü pompalı ve tek kırmadan daha güçsüz mermi atar. Av tüfeklerinde magnum namluya sahip olanlar daha kuvvetli fişek atabilmektedir. Ateşleme sistemi horozsuz, yani içten çarpmalı olan bugünkü av tüfekleri, ateş ettikten sonra boş kovanı otomatik olarak dışarı fırlatır. Tüfekler 2 ila 28 kalibre arasında değişir. Bu gün en yaygın olan kalibre 12’dir.

Batı ülkelerinde atıcılık ve avcılık çok değişik versiyonlarıyla alabildiğine özgür bir biçimde yapılabilmektedir. Yivli atış tüfekleri Batı standartlarına göre de pahalı olduğundan dolayı yivli tüfek ihtiyacına karşı yivsiz tüfekten yola çıkarak çözüm arayışlarına tanık olmaktayız. Yivli tüfekler mermiye dönme kazandırarak hem daha uzak menzile gidiş yönüyle hem de nokta atışı yönüyle atıcıya pek çok avantaj sağlar. Oysa yivsiz tüfeklerde böyle bir avantaj söz konusu değildir. Bu nedenle yivsiz tüfekte yarı yivli namlu kullanılmaktadır. Buna da paradoks namlu denmekte ve tek kurşun atışlarında çok büyük avantajlar sağlamaktadır. Ama Türkiye’de yivsiz tüfekte yivli namlu kullanmak yasal değildir.

Menzil, bir silahın mermisinin etkili olduğu alana denir. İkiye ayrılır;

  • Etkili Menzil, bir silahtaki merminin istenilen verimi verdiği menzildir. Örnek olarak AK-47‘nin etkili menzili 300 metredir. Bu metreler içinde silahta kullanılan ve ölümcül olan 7,62 mm’lik mermi tam etki verir ve bir insanın hayati organına isabet ettiğinde öldürür.
  • Azami Menzil, bir silahın mermisinin gidebildiği fakat istenilen zararı (Yaralamak, zırh delmek vs.) veremediği alandır. Örnek olarak Mosin-Nagant‘ta kullanılan mermi 7,54 mm’dir ve bu tüfeğin azami menzili 1200 metredir. Azami menzilde 7,54 mm’lik mermi 5,56 mm’lik bir mermi gibi etki gösterir. Bu da mühimmatı çok küçük olan NATO ülkelerinde çok sıkıntı yaratmıştır.

Tabanca ve Altıpatlar

Tabancalar, tek elle kullanılmak üzere tasarlanmış silahlardır. İlk tabancaların 1550’lerde süvari silahı olarak geliştirildiği sanılır. Ancak bu ilk tabancalar kullanışsız ve güvenilmez silahlardı. 17. yüzyılın sonlarında çakmaklı ateşleme sistemi bulununca, daha etkili silahlar yapılmaya başlandı. Bu sistemde, tetik çekildiği zaman üzerinde çakmak taşı bulunan bir horoz çelik bir yüzeye vuruyor ve bu vuruş sırasında ortaya çıkan kıvılcım barutu ateşliyordu. O dönemde her asker, kılıcının yanı sıra iki tabanca taşıyordu. Ama bu tabancaların her atıştan sonra doldurulması gerekiyordu ve bundan dolayı bu silahlar savaş sırasında çok kullanışlı değildi.

1831-35 arasında, Amerikalı Samuel Colt (Bu isimde özel komando silahı da vardır), revolver de denilen toplu tabancayı geliştirdi. Bu tabancada namlunun arkasında, genellikle altı mermi alan döner bir silindir (top) bulunur. Her atıştan sonra bu silindir dönerek namlunun arkasına yeni bir mermi sürer. Böylece, yeniden doldurmaya gerek kalmadan altı kurşun atılabilir. Bu nedenle bu tür tabancalar altıpatlar olarak da adlandırılır. Otomatik tabancalarda ise “top” yerine şarjör bulunur. 6 mermi alabilen şarjördeki yay sistemi her atıştan sonra yeni bir mermiyi namluya sürer. Şarjör boşalınca yerine dolu bir şarjör takılarak atışa devam edilir.

Makineli Tufekler

Makinali Tüfek ve Mermileri

Makineli tüfeğin en önemli özelliği, tetiği çekili olduğu sürece ateş etmesidir. Makineli tüfek bir yandan ateş ederken bir yandan da kendini doldurur. Bir merminin ateşlenmesi, öteki merminin namluya sürülmesi için gereken enerjiyi sağlar. Bu tür silahlar otomatik silah olarak da adlandırılır. Makineli tüfekler de genellikle namlusu iki çelik ayakla desteklenerek ateş edilir.

Toplar

Büyük çaplı, ağır ateşli silahlar olan topların mermileri ise hedefi bulduğunda patlar. Top mermisinin ucunda tapa denilen bir bölüm vardır. Tapa, merminin içindeki patlayıcı maddenin istendiği zamanda patlamasını sağlar. Tapanın türüne göre, bazı top mermiler hedefe çarptığında, bazıları hedefe çarpmadan hemen önce, bazıları da hedefin içine saplandığı anda patlar.

 
Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı indir-1-2.jpg
 

Çelikten yapılmış bir boru olan namlu, ateşli silahların en önemli parçasıdır. Namlunun uç bölümüne namlu ağzı, geri kalan bölümüne ise namlu kuyruğu denir. Namlu kuyruğunun başlangıcında, içine merminin yerleştiği, hazne adı verilen bir bölüm bulunur. Namlu kuyruğu, merminin hazneye sürülebilmesi için açılıp kapatılabilecek biçimde yapılmıştır. Ateşli silahların çoğunda haznenin ön bölümünden namlu ağzına doğru uzanan namlu boşluğunda, yiv ve set denen sarmal girinti ve çıkıntılar vardır.

Ateşli silahların mermisi üç ana bölümden oluşur. Merminin uç bölümüne mermi çekirdeği denir. Silah ateşlenince mermi çekirdeği hedefe doğru fırlar. İkinci bölüm, sevk barutudur. Sevk barutu yandığı zaman meydana getirdiği basınçla mermiyi iterek namludan fırlatır. Üçüncü bölüme mermi kovanı denir. Tek yanı kapalı bir metal silindir olan mermi kovanının içinde sevk barutu bulunur.

Mermi kovanının arka ucunda kapsül denen bir ateşleyici bulunur ve tetik çekilince barutun ateşlenmesini sağlar. Ateşleme iğnesinin çarpmasıyla ya da elektrik akımıyla ateşlenen kapsül kovandaki barutu tutuşturur. Barutun yanmasıyla ortaya çıkan sıcak gazın basıncı mermi çekirdeğini ileriye doğru iter ve çekirdek namlu ağzından büyük bir hızla hedefe doğru fırlar. Küçük çaplı ateşli silahlarda, mermi çekirdeği, mermi kovanı ve sevk barutundan oluşan mermiye fişek denir. Bu parçalar birbirine sıkıca bağlı olduğu için fişek tek parça gibi görünür. Mermi çekirdekleri kurşundan yapıldığı için, hafif silahların mermileri kurşun olarak da adlandırılır. Fişeklerde mermi çekirdeği ile mermi kovanı bir bütündür ve yalnızca sevk barutu ateşlendiğinde birbirinden ayrılır. Oysa top mermilerinde mermi çekirdeği ile kovan birbirinden ayrılabilir ve içindeki barut miktarı hedefin uzaklığına göre ayarlanabilir.

Topların tarihi gelişimi

Eski topların namlu kuyruğu kapalı olurdu. Bundan dolayı barut namlu ağzından doldurulup sıkıştırılırdı. Sonra gülle denen taş ya da demirden yapılmış mermi, gene namlu ağzından namluya yerleştirilirdi. Top, namlu kuyruğundaki küçük bir ateşleme deliğinden ateşlenirdi. Çağdaş toplarda ise, namlu kuyruğunda açılıp kapatılabilen ve kama adı verilen kapaklar bulunur. Bu toplar bu bölümden doldurulur. Günümüzde topların mermilerinin içindeki patlayıcı patladığında, metal mermi gövdesi parçalanır. Bu gövdenin şarapnel denen parçaları çevreye saçılarak hedefe zarar verir.

Topun, İspanya’yı istila eden müslüman Berberiler aracılığıyla Avrupa’ya girdiği belirtilmektedir. Topun Avrupa’da ilk kez 1324’te kullanıldığı bilinmektedir. Barutun ana maddesi olan güherçile 13. yüzyıldan önce Avrupa’da bilinmediğine göre, bu tarihten önce topun Avrupa’da kullanılmış olması mümkün değildir. Osmanlılar topu ilk kez I. Kosova Savaşı’nda, 1389’da kullanmışlardır. Fatih Sultan Mehmed’de  İstanbul’un fethinde birinci derecede, toptan yararlanmıştır. Ki Fatih’in döktürdüğü toplar, zamanın en büyük çapta toplarıdır.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı top-2.jpg
Fatih Zamanında Döktürülen Toplar

Tunçtan ya da dökme demirden yapılan ilk toplar küçüktü. Çünkü döküm tekniğinin ilkel olmasından dolayı büyük boyutlu toplar yapılamıyordu. Bundan dolayı büyük boyutlu toplar kaynakla birbirine tutturulan ve demir çemberlerle bağlanan demir çubuklardan yapılmaya başlandı. Ne var ki bu toplar çok güçlü silahlar değildi ve ancak hafif taştan gülleler atabiliyordu.

Top yapım tekniklerinin gelişmesiyle daha güçlü toplar yapıldı ve taş güllelerin yerini demir ya da kurşundan yapılan ağır gülleler aldı. Deniz ve kara toplarının namlularının içi düzdü, yani namlu boşluğunda yiv denen girinti ve çıkıntılar yoktu. Bu silahlar 800 metreden uzak hedeflerde çok etkili değildi. Bundan dolayı yakın mesafedeki piyade birliklerine ateş açıldığında bile çok sayıda top bir arada kullanılıyordu. Bu dönemde toplar attıkları güllenin ağırlığına göre sınıflandırılırdı.

19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde düz namlulu topların yerini yivli toplar aldı. Bu sayede toplar, atışları daha isabetli silahlar hâline geldi. O zamana kadar kullanılan yuvarlak güllelerin yerini de sivri uçlu uzun mermiler aldı.

Eski toplarda ateşlenen mermi namludan fırlarken, basıncın etkisiyle top da geriye doğru kayıyordu. Geri tepme denen bu olay topun isabetli atışını azaltıyor ve aynı hedefe yeniden ateş etmek gerekiyordu. 1890’larda silahların geri tepmesiyle ilgili önemli bir gelişme oldu. Namlu, bir kızak üzerinde hareket edebilen bir kundak üzerine yerleştirildi ve böylece geri tepme sonucunda topun konumunun bozulması önlendi. Top ateşlenince namluyu taşıyan kundak, kızak üzerinde geriye kayıyor, bu hareketle birlikte gerilen çelik yaylar namluyu hemen eski konumuna getiriyordu. Bu sistem sayesinde her ateşlenişinde topun namlusu önce geriye, sonra ileriye kayıyor, ama topun konumu bozulmuyordu.

Bu dönemde, kara barut yerine dumansız barutun kullanılması da bir başka önemli gelişmeydi.

Çağdaş toplar

Bir savaşta farklı türlerde toplar kullanılır. Havadaki hedeflere seri ateş etmesi istenen uçaksavar toplarının isabet gücünün artması için gelişmiş nişan alma sistemleriyle donatılması gerekir. Geniş bir alanda kullanılan hafif sahra toplarının kolayca taşınabilecek biçimde yapılması önem kazanır.

Çağdaş toplar kalibre (namlunun iç çapı) ya da mermi ağırlığına göne sınıflandırılır. II. Dünya Savaşı‘nda savaş gemilerinde kullanılan 350 ve 400 milimetrelik toplar, bugüne kadar savaşlarda kullanılan en büyük toplardandır. Günümüzün güdümlü füzeler çağında, savaş gemileri daha küçük çaplı toplarla donatılmaktadır. Kara kuvvetlerinde kara hedeflerine karşı kullanılan toplar, 11 ila 43 kilogram arasında mermi atan toplar olarak çeşitlilik gösterir. Çağdaş topların bazıları geri tepmesizdir. Bu toplarda geri tepmeyi önlemek için, haznedeki sıcak gazın bir bölümünün geriye doğru kaçarak namluyu ileri itmesi sağlanır.

Bir tepenin arkasındaki hedefi vurabilen obüs, mermiyi yerle büyük bir açı yaparak fırlatacak biçimde tasarlanmıştır. Aynı yöntemle mermi atan çağdaş sahra toplarına da obüs denir.

Sabit platfomda Öbüsler

Güçlü çekicilere bağlanarak çekilen ya da paletli araçlara yerleştirilen toplara kundağı motorlu top denir. Tank topları dönen zırhlı taretlere oturtulur.

Tanka yerleştirilmiş Obüs
Sabit yerde Döner Kundaklı Top

Düşük hazne basınçlı, ince ve hafif bir namlusu bulunan havan topunun menzili çok kısadır. Havan topu, namlusu yerle büyük bir açı yapacak biçimde çelik bir tabana oturtulur. Namlusu iki çelik ayakla desteklenir. Ateşleme sırasında mermi namlunun ağzından içeri bırakılır. Namlunun arka ucuna değdiği anda ateşlenen mermi, fırlayarak hedefe yönelir. Geri tepmesiz bir top olan havan topunun namlusunun içi düzdür. Havan topunun roket biçimindeki mermisi, arka ucundaki kanatçıkları sayesinde hedefe doğru kararlı biçimde yol alır.

Havan ve Mermileri

I. Dünya Savaşı‘nda kullanılmış ünlü toplar vardır. Almanların 1914’te Liège ve Namur‘daki Belçika kalelerini yıkmak için kullandığı 420 milimetrelik “Şişman Bertha” adlı obüs bunlardan biridir. Gene Almanların 1918’de Paris’i bombaladığı 222 milimetrelik “Paris Topu”, bir topun ulaşabildiği en uzun menzil olan 120 kilometreye ateş edebiliyordu.

ABD’nin 1953’te geliştirdiği 280 milimetrelik top, atom bombası gücünde mermi atabildiği için “atom topu” olarak adlandırıldı. Güdümlü füzeler çağı olan günümüzde füzelerin menzili çok daha uzun ve isabet gücü daha yüksek olduğu için, bu tür büyük toplar gereksiz hâle geldi.

Topçuluk

Baruttan önce; topçuluk, ağır taşları ve tutuşabilen malzemeyi fırlatan basit mekanik düzenlerden oluşuyordu. Top büyük çubuk ile yuvarlak gülle atan bir silah. Malzemenin atım gücü; kıl veya sicimden yapılan halatlarla elde ediliyordu. Silahlara, genelde mancınık deniliyordu. Modern toplar gibi, mancınık da güllelerini alçak bir yolla düşmana atardı. Mancınık, zamanımızın havanı gibi, mevzilerinin arka kısımlarını dövmek ve düşman savunmasını kırmak için, dik mermi yolu ile 30 kg’lık taşı 540 metreye fırlatırdı. Barutun bulunuşu ve ateşli silahlarda kullanılmaya başlanmasıyla mancılıklar topa dönüşmüştür. 1232’de Moğolların, Piyenking’i kuşatmasında Çinliler tarafından topun kullanıldığı bilinmektedir. Müslümanlar, İspanya’yı fethettiği zaman topun kullanılması dolaysıyla İspanyol orduları kısa zamanda imha olunmuş, kalanları da tamamen korkmuş, sersemlemiş bir hâlde dağılmıştı. Komutanları bu kadar derin korkunun ve perişanlık içinde firarın sebebini askerlerine sormuş: ’Bizi takip edenler bildiğimiz adi adamlar değildir. Her nerede isterlerse açık havada gök gürletiyorlar, şimşek çaktırıyorlar. Diledikleri yerlere tehlike salıyor, yıldırımlar düşürüyorlar. Böyle müthiş insanlardan mürekkep bir orduya karşı koymak kimin kârıdır.’ cevabını almıştır.

Osmanlılarda Topun Ortaya Çıkışı ve Gelişimi

Osmanlı devletini kuran Osmanlılar, fetihlerinde topu büyük bir ustalıkla yaptılar ve kullandılar. İlk olarak Sultan Birinci Murad Han (1359-1389) zamanındaki Kosova Meydan Savaşı’nda kullanıldı. Sultan Bayezid Han (1389-1402), Niğbolu’yu kuşattığı zaman ordusunda top vardı. Sultan İkinci Murad Han da (1421-1451), Semendire ve Mora’daki Germehisarı kuşatmalarında toptan faydalanmıştı. 1423’te Osmanlıların elinde bulunan Antalya Kalesi’ni kuşatan Karamanlılara karşı top, ilk defa kale müdafaasında kullanılmış ve Karamanoğlu İkinci Mehmed Bey, bir gülle isabetiyle ölmüştür. Fatih Sultan Mehmed Han (1451-1481), devrin en modern toplarının balistik hesaplarını yapmış; istediği vasıfta toplar döktürerek topçuluğa büyük hizmetler getirmiştir.

İstanbulun Fethnde Kullanılan Şahin Topu

Fatih Sultan Mehmed Han’ın Novoberda Kuşatması’nda, havan topunu kullandığını tarihî kaynaklar kaydederler. İstanbul’un fethinden önce toplar, harp meydanı yakınında veya başka bir yerde dökülüp harp alanına getirilirdi. Fetihten hemen sonra Fatih Sultan Mehmed Han (1451-1481), bir top döküm yeri tesis etti. Galata surlarının dışında bugün de Tophane olarak isimlendirilen mevkide inşa edilen bu imalathane, Sultan İkinci Bayezid Han (1481-1512) zamanında büyük bir yangın geçirdi. Kanuni Sultan Süleyman Han (1520-1566) devrinde, genişletme çabaları sonucunda top döküm binalarının yanı sıra topçular kışlası ve talim yerleri yapıldı. Tophane bu görünümünü Sultan Birinci Mahmud Han (1730-1754) devrine kadar muhafaza etmiş ve 18. yüzyıl ortasında, Topçubaşı Mustafa Ağanın yaptığı plan üzerine yeniden inşa edilen top döküm binası çok beğenilmiştir. Fakat külliyenin gerçek genişletilme çabaları, Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) devrinde olmuş, yeni top döküm ocakları inşa edilmiştir. Sultan İkinci Mahmud Han’ın (1808-1839) tahtta olduğu dönemde yeniden yanan ve tamir gören Tophane, dünyada hâlen mevcut olan en eski top döküm yerlerinden biri olma özelliğine sahiptir.

Osmanlı ordularında çeşitli zamanlarda isim ve cinslerde toplar dökülmüştür. İstanbul’un fethi sırasında Şayka, Prankı, Havan adı verilen toplar dökülmüştür; 16. yüzyılda yapılan toplardan Bacalaşka, Zarbazen, Havan, Şayka, Prankı toplar dökülmüştür. 17. yüzyıl ortalarına kadar da Zarbazen, Miyane Zarbazen, Şahi Zarbazen, Çakaloz, Prankı, Bedolçka, Morten, Ejderhan, Kolonborna, Miyane, Balyemez ve Havan topları dökülmüştür. Yapılan topların her birinin gülleleri olduğu gibi, değişik türleri de vardı. Ordu topları üçe bölünürdü. Bir bölümü birbirine zincirle bağlı olarak yeniçerilerin önünde, diğer iki bölümse bir hilal şeklinde ilerleyen ordunun iki kanadında bulunurdu. Kale kuşatmalarında kullanılanlarsa lüzumunda getirilmek için geride bekletilirdi. Top arabalarının ulaşmasına imkân olmayan yerlerdeyse develerle döküm malzemesi götürülerek ihtiyaç duyulan yerde top dökülürdü. Ayrıca kuşatmalarda mevcut toplar yetmezse yerine daha büyük çaplı top dökülürdü. İstanbul ve Belgrad kuşatmalarında böyle hareket edilerek daha büyük çaplı toplar dökülmüştür. Osmanlılarda top, döküm ocakları adı verilen yerlerde yapılırdı. Bu işlemin yapıldığı binalar yüksek duvarlı, kubbeli ve fazla miktarda bacaya sahip mekânlardı. Ayrıca top dökümü için zemine açılmış büyük çukurlar, erimiş madenin taşınması için kullanılan künkler ve döküm esnasında çıkabilecek yangın tehlikesine karşı su sarnıçlarıyla teşkilatlandırılırdı. Bir topun dökümünde esas olan unsur kalıptır. Özel bileşimli çamurun içine keten ve kenevir lifleri gibi dayanıklı malzemeler katılarak yapılan ana maddeye top biçimi verilirdi. Büyük kalıbın içine yerleştirilen aynı maddeden yapılan ikinci bir kalıp daha bulunurdu. Böylece iki kalıp arasında kalan boşluk, eritilmiş maddenin (demir veya bronz) doldurulduğu esas top gövdesinin meydana gelmesine yarardı. Sıkıca sarılmış olan kalıplar belirli bir müddet sonra açılır ve kalıp içinden çıkan madenî top üzerindeki pürüzler giderildikten sonra kullanılmak üzere hazırlanırdı. Osmanlılarda top dökümü ehemmiyet verilen ve kendine has merasim ile gerçekleştirilen önemli bir olaydır. Başta sadrazam olmak üzere, şeyhülislam ve önemli devlet adamları top dökümünün yapılacağı top karhanesine gelirlerdi. Okunan duaları ve kurban merasimini takiben, top dökümü için kullanılacak eritilmiş alaşım içine altın liralar atılırdı. Böylece tunç alaşımına altın karıştırmakla namlu yapısını kuvvetlendirirlerdi. 18. yüzyıl başlarında top kundakları demir tabanlı tekerlere yerleştirilmeye başlandı. 1706’da sandıklı toplar yapıldı. Osmanlı toplarının karşısında durmanın zorluğunu anlayan Avrupalılar, uzun süre bundan kurtulmanın çaresini bulamadılar.

Avrupa’da Topçuluk

Avrupa’da topçuluğu, Prusya kralı Friedrick geliştirdi. 1759’da etkili toplar döktürdü. 1850 yılında namlulara yiv ve set açıldı. Topların menzili 3000 m’ye kadar çıktı. Prusya’da top dökümünde  çelik kullanılmaya ve namlular değiştirilmeye başladı. 19. yüzyılın sonlarına doğru topların çapı santimetre ve milimetre olarak değişti. Toplara geri tepmeyi frenleyen bir geri tepme düzeni yapıldı. Namluların yana dönüş tertibatı ve nişan aletleri takılmaya başlandı.

Toplarda ateş hızını, ilk defa 1868’de Türk bilgin Süreyya Emin Bey geliştirmiş ve bundan sonra toplar üstün kabiliyetleriyle savaş alanı hâkimi durumuna geçmiştir. Toplara tatbik edilen bu buluş adi ateşli durumdan seri çabuk atış devresine geçişi sağlamıştır. Bu toplar, yüz seneden fazla bir zaman önce ilk defa ileri bir görüş ve anlayışla yapılmış, geleceğin üstün kabiliyetli top ve topçuların  doğmasına ışık tutmuştur.

Google’den derleme

A.K